Cuma, Ekim 18, 2013

Perfect Sense *Aslında Tek Gereken Kıymet Bilmek


- just tell me something.
+ something?
- something the other people don't know about you. something secret.



      En beğendiklerim listesine giren bu filmi herkese tavsiye etmiyorum. Garip bir film olduğunu düşünebilirsiniz, sountrack’inden sıkılabilirsiniz, aşırıya kaçan bazı sahneler midenizi bulandırabilir. Beni çeken tarafı, çokça düşünmeme sebep olması. Tamam, işin içine Ewan McGregor ve mutfak girdiği için de ilgimi çekti doğrusu. Bir de soundtrack i.



   Film aslında aşkın her durumda devam edip etmeyeceği konusu üzerine kurulu. Mutfağa girmemizin sebebi ise, baş kahramanlarımızdan erkek olanın şef olması. Kadın ise bilim kadını. Epidemiyoloji uzmanı.

   Susan ve Michael, hastalık belirtilerinin ortaya çıktığı günlerde tanışıyorlar. Başta tensel zevk için bir araya gelirken zamanla birbirlerine aşık oluyorlar. Virüs, duyular üzerindeki belirtilerini gösterirken onlar da kendilerini inişli çıkışlı bir ilişki içinde buluyorlar. Filmin beni en az çeken tarafı bu aşk hikayesi oldu desem yeridir. Onları kendi hallerine bırakıp kaybedilen duyularla eşleştirilen travmalara kafa yormak istedim. 
   İnsanlar koku alma kaybından önce hüzünleniyordu, hatıraları ellerinden alınıyordu. Yalnızlık ve açlık hissi sonrası tat alma duyusu yitiriliyordu. Öfke nöbetlerini duyma kaybı; affetme, sevdiklerine kavuşma isteğini görme kaybı takip ediyordu.


   Kayıplar üzerine mutfakta üretilen çözümler oldukça yaratıcıydı. Koklayamayanlara, bol baharatlı, çeşnili; tadamayanlara, yediğinizde sesini duyabileceğiniz; duyamayanlara, görsel şölene dönüşen, rengarenk menüler hazırlanıyordu. Her duyu kaybından sonra tökezleyen, allak bullak olan insanlar hayatlarına devam ediyor, arkadaşlarıyla birlikte, şık giysiler içinde restoranı ziyaret ediyordu. Hatta bunlar arasında yemek eleştirmenlerinden biri de vardı. Yazısının nasıl olabileceğini varın siz hayal edin!



   Ruhsal gerçek farkındalığın  yaşanabilmesi için önce dünyasal farkındalığın  yaşanması gerekir. Bunun için de zihnimizin, duyularımızın, hayatımızın, yaşadıklarımızın, nefesimizin, olup biteninin farkında olmamız lazım. 
   Filmin kanırtarak, bazen canınızı yakarak, zorlayarak sizi bu konuda düşünmeye sevkettiği gibi; ruhsal farkındalığa yani sonsuz anlayış, koşulsuz sevgi, hoşgörü ve affetmeyle gelen derin huzur, mutlu olma haline belki de duyularınızı kaybetmeden de sadece farkında olarak yaşamayı seçerek de yapabiliriz.


   İnsanın kıyameti zihninden ruha geçiştedir aslında. Bu filmde; bu kıyameti, sadece UN ve YAĞ bir insanın hayatta kalmasına yeterli iken sürekli acıkan, bir türlü doyuramadığımız, her zaman gözü aç ve talepkar zihnin beslendiği damarlar, tek tek kesildiğinde nasıl çıldırdığını, saldırganlaştığını, kabalaştığını, can çekiştiğini ve nihayet kıyamet gerçekleştiğinde ve her şey bitip kenara çekilip huzurlu, sonsuz bir kabulün, sonsuz sevginin, anlayışın olduğu dingin sessizliğe yerini bırakmasını izliyoruz.




   O sessizlikte artık sesler, bağırmalar, gürültüler, yalnızlık, korkular, geçmiş, gelecek, yalanlar, hikayeler, ayrılıklar, sınıflandırmalar, savaşlar, çatışmalar, sen, ben, onlar yoktu. Biz vardı. Bir vardı. İhtiyaç duyulan ne bir şey, ne bir yoksunluk.. Sadece  öylece olduğun gibi olmak ve ötesi. Hepsi bu..
  


-'Asıl büyük kayıp bazı anıların bir daha geri gelmemesi. Koku ve hafıza birbirine bağlıdır. Tarçın kokusu size büyükannenizin verandasını çağrıştırabilir. Ya da kesilmiş saman kokusu küçükken ineklerden korktuğunuzu hatırlatabilir. Mazot kokusu ilk feribot yolculuğunuzdaki bütün o anılarınızı geri getirebilir. Koku olmazsa bütün o anılar ya da görüntüler de olmaz.'

-'Artık etraf karanlık. Fakat birbirlerinin nefeslerini hissediyorlar. Bilmeleri gereken her şeyi biliyorlar, öpüşüyorlar. Birbirlerinin gözyaşlarını yanaklarında hissediyorlar. Eğer birisi onları görebiliyor olsaydı birbirlerinin suratını okşayan normal bir çift olduklarını düşünürdü. Vücutları birbirine yakın, gözler kapalı, etraflarında olan bitenden bihaber. Çünkü hayat öylece devam eder. Öylece...'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder