Cuma, Mayıs 31, 2013

Dostluk Ekmeği



   Bugün film yerine bir kitaptan bahsediyorum. Yazarı, Darien Gee. Kitabın ismi 'Dostluk Ekmeği'.

   Tabii isminden de tahmin ettiğiniz üzere bu kitap yemek-mutfak filmi izliyormuşuz gibi hissettiriyor. Ekmek bahane, dostluklar şahane! 


   Julia Evarts, Chicago’dan sadece 90 dakika uzaklıktaki Avalon’da, büyüdüğü kasabada yaşamaktadır. Beş yıl önce yaşadığı trajik bir olay sonucunda, kendi dünyasına kapanmış ve evden bile pek çıkmaz olmuştur; arkadaşlarını ve komşularını tamamen hayatının dışına itmiştir. Yaşamına beş yalındaki kızının hatırına devam ediyor desek yeridir yani. Yaşadıklarından sonra kocası ile de arası oldukça açılmış olan Julia ile Mark’ı da adeta Gracie bir arada tutuyor diyebiliriz.


   Hikaye de Avalon'da geçiyor. Julia, kızı Gracie ile birlikte eve geldiğinde kapısının önünde bir tabak buluyor. Amiş Dostluk Ekmeği tarifiyle birlikte hazır olarak pişmiş biraz ekmek, bir de 'Umarım Beğenirsiniz' yazan bir not. Başlangıçta sadece ekmeği yemeye karar verir ancak kızının zorlamasıyla tarifi denemek zorunda kalır ancak bunun için bir şart var, hamuru mayalarsanız bunu üç eşit parçaya bölmeniz ve bu parçaları başka insanlara dağıtmanız gerekiyor. Bir tür zincir mektup olayı gibi. Julia’nın yaptığı tam da bu oluyor. Böylece Amiş Dostluk Ekmeği tüm Avalon Kasabasına yayılıyor.


   Kitabın arkasında birkaç tarif yer alıyor. Hatta eminim siz de aldığınızda hemen uygulamaya geçmek isteyeceksiniz:) Ben tarifi uyguladım ama göz gezdirdiğinizde göreceksiniz kitapta öyle hemen hamurunu yoğurup, ekmek yapmakla iş bitmiyor.     
Çok düşündüm daha nasıl yazabilirim diye. Fakat en iyisi sıcak çayınızla birlikte bir koltuğa kıvrılmak ve bu kitabı elinize almak sanırım..

-Kitap sadece okurken iyi vakit geçirmek için yazılmış. Yani 'e ne bu, çerez niyetine' demeyin sonradan diye yazıyorum:)

Perşembe, Mayıs 30, 2013

Kaymak: Cennet Kreması



   Bugün yazının sonunda Cumartesi olsa da gidip yesek diyeceğiniz bir yer yazıyorum:) Fazlası belki zarar ama yine de yemeden duramadığımız bir lezzet bu. Kaymak!


   Pando kaymak Beşiktaş çarşısının içinde 2 masa 1 kasa bir mekan. Girişte sürekli kaynayan bir süt kazanı ve etrafında camekan kenarında kaymaklar, içeride 2-3 adet eski masadan oluşuyor. 

   Sahanda peynirli yumurta harika, çocukluğumda kalma bir lezzet. Tereyağı korkmadan cazırdatılmış önce ardından yumurta kurumadan peynir basılmış, ortaya enfes lezzet çıkmış. Beyaz peynir de çok güzel, çok iyi bir sert Ezine beyaz peyniri. İsteyene sıcak süt de veriyor Pando amca. 'Öyledir adet' diyor çay yerine süt tercih ediyoruz.


   'Nasıl yapıyorsunuz bu kaymağı?' diyorum. Yüzü ciddileşiyor. Süt, tepsilere dökülüp 1 gün bekletiliyormuş. Ertesi gün altı çok az yakılıp hafif hafif pişiriliyormuş. ‘Katiyen kaynatma yok!’. ‘Sonra başlıyor koyulaşmaya ve ardından toplanıyor, işte o görülmeye değer’ diyor.

   Duvarda çerçeveletilmiş gazete küpürlerine göz gezdirdim. İngiliz moda, tasarım ve gezi dergisi Wallpaper İstanbul yazısında Pando'ya yer vermiş. Yine bir Alman gazetesi yarım sayfa ayırmış. Başlık ilginç, 'Der hüter des kaymaks-Kaymakların Efendisi'


   İsrail'den gelen bir profesörün her fırsatta uğradığını ve artık öğrencilerinin de gelmeye başladığını anlatıyor. Biraz İbranice konuştuğunu söylüyor. Yahudilerin çoğu İbranice bilmez, siz nereden öğrendiniz?' diye sorduğumda, 'Anlaşacak kadar bilirim. Fransızca, Rumca ve Ermenice de bilirim. Bulgar olarak Bulgarcayı bilirim. Hanımın snt. Benoit mezunudur o da Fransızcayı çok iyi konuşur.' diye anlatmaya başlıyor. Yabancı bir gazetede 'Pando-Yuanna / Bal-Kaymak' yazmışlar. Pek sevmiş Yuanna o başlığı. 


   1895 kuruluş tarihi. 117 yıldır bu dükkan var. Babası ve dedesi de bu dükkanı işletmiş. Çırağan sarayına süt, yoğurt, kaymak verirlermiş. Atatürk ile ilgili anısını anlatıyor bir de. Dükkan o an boş olunca şahane hikayeler dinleme şansımız oldu.

   Kardeşlerinin Robert Koleji bitirip Boğaziçinde okumalarından arka taraftaki kahvecinin oğluna, Süleyman Seba'dan Hakkı Yeten'e kadar birçok anı... Anlattığı her şeyi yazmak istedim hangisini elesem bilemedim:)

   Tüm gün oturup ondan keyifle anılarını dinleyebilirdim. Zaten kaymak en sevdiğim şey olunca bir yandan kaymak bir yandan en az onun kadar şahane hikayeler ile tüm gün nasıl geçerdi kimbilir.


   Fakat biraz ters biri. Baştan söyleyeyim. Önce kaymaklarına iltifat edin sonra ne istiyorsanız sipariş edin. Yoksa kaymaktan önce iyi bir azar yiyebilirsiniz:)

   Bir şey daha öğrendim burada ben. Süt güğümünde hilesiz bir süt varsa güğümden tiz bir ses çıkarmış. Hileli ise tok bir ses. Süt kesilince içine karbonat atarlar ve sütün kesilmesini önlerlermiş. Ama o sütten de yoğurt olmazmış. Şimdi artık bunlara ihtiyaç duyulmuyor ama hoşuma gitti nedense:)

   Beni asıl şaşırtan 117 yıllık geçmişi ile zamana direnen bu dükkanda Pando Sestako hala kiracı olmasıydı.

   Karnınızı değil şehre ait anılarınızı doyurmak için mutlaka uğrayın. 

Adres veriyorum efendim. 

Mumcu Bakkal Sokak No:5
0212 258 26 16
08.00 - 19.00

Çarşamba, Mayıs 29, 2013

Magnolia Aşkına!



   Cookshop'ta yediğim Magnolia'nın tarifini yiye yiye çıkarmaya çalıştım resmen:) Her kaşıkta içinde şu var, bu var, onu da eklemişler diye sonunda Muzlu Magnolia yapmayı başardım.

   Biraz araştırdığımda değişik bir hikayesi olduğunu öğrendim. Ama hikayeye geçmeden önce puding ile ilgili biraz bilgi vermek istiyorum. Çünkü çok ilginç. Puding, İngilizce’deki pudding’den geliyor, pudding ise Fransızca’daki boudin’den geliyor, boudin ise Latince’deki botellus’tan geliyor. Bu al gülüm ver gülüm zincirini takip edebildiyseniz devam ediyoruz; boutellus Latince’de ufak sosis anlamına geliyor. Pudingin anlamının et olması da Ortaçağ Avrupa’sında pudinglerde et kullanılması. Uzun süre puding tereyağı, un, yumurta ve tahıllardan yapılmış. Yani tatlı bir yemek değil. Daha sonra zaman içinde süt, şeker, mısır unu gibi malzemeler ile yapılan bizim bildiğimiz hali almış.


   Bu ön bilgiden sonra Magnolia Puding’in hikayesine geçiyorum. New York’ta Magnolia Bakery adında bir fırın/pastane var. Sex and the City gibi birçok dizi ve filmde yer almış ve New York’luların çoğunun bildiği bir fırın. 


   Buranın ürünü olan, Magnolia Bread Pudding adındaki muzlu pudingi ise çok meşhur. Menüdeki ve masadaki hali aşağıdaki resimdeki gibi.



   Karton bir kapta servis ediliyor ve hazır satılan dondurmalar gibi kaşık kaşık yeniliyor. İnternet'te okuduğuma göre içerisinde süt, krema, dilimlenmiş muz parçaları ve pudinge blend ettirilmiş pandispanya var.
   Yani şöyle gibi, annenize kremalı muzlu pasta yaptırın, sonra ellerinizle dalın o pastaya:) O kağıt kutudaki gibi bir hale getirin, işte tam öyle bir şey. 
   
   Cookshop’taki Magnolia Pudding ise ismini şimdiye kadar çoktan tahmin ettiğiniz gibi New York’taki Magnolia fırınının ünlü muzlu pudinginden alıyor.

   New York'a gittiğim bir gün mutlaka deneyeceğim:)


   Tarifini yazıyorum! Hazır mısınız?

Muzlu Magnolia  


  • 4 yemek kaşığı şeker (daha tatlı olmasını isterseniz 5 kaşık koyun) 
  • 3 yemek kaşığı un
  • 2 yumurta sarısı
  • 2,5 su bardağı süt
  • 1 tatlı kaşığı vanilya
  • Yarım paket Dr. Oetker pasta kreması tozu (Yarım su bardağı süt ile çırpılacak)
  • Yarım paket labne
  • 3 yemek kaşığı krema
  • 1 Paket Bebe Bisküvisi
  • 2 adet büyük muz






  • Kremayı pişireceğiniz tencerenin içine şeker, un ve yumurta sarılarını  koyun.
  • Üstüne sütü de döktükten sonra tel çırpıcı ile sürekli karıştırarak kısık ateşte pişirin.
  • Sonrasında kremanın üstü kaymak tutmasın diye ara ara karıştırmaya devam edin.
  • Bir yandan krem şantiyi süt ile çırpın.
  • Bebe bisküvilerini küçük küçük kırarak rondodan geçirin ve toz hale getirin.
  • Soğuyan kremanın içine yarım paket labneyi atarak mikserle çırpın.
  • Sıvı kremanızdan 3 kaşık Magnolia Puding'e ilave edin.
  • Krem şantiyi de karışıma ilave ederek çırpmaya devam edin.
  • Muzları ufak doğrayın.
  • Kremanızı geniş bir borcama bir kat olarak yayıp üzerine toz hale getirdiğiniz bisküviyi serpin ve doğranmış muzlarla kaplayın.
  • Kremayı muzların üstünü örtecek şekilde bir kat daha sürün ve tekrar toz bisküvileri serpip muzla kaplayın.
  • Kalan kremayı da en üste sürdükten sonra tekrar toz bisküvi ile kaplayın.
  • Servis yapmadan önce buzdolabında en az 6 saat bekletin.
  • Afiyet olsun:)

   Dilerseniz bebe bisküvisini toz haline getirmeden yine aynı şekilde dizebilirsiniz.
Yaptıktan sonra ufak kavanozlara koyup hediye olarak da götürebilirsiniz.

Salı, Mayıs 28, 2013

Türk Filmi Tadında Yemek Kitabı -Lezzete Merhaba



   Filiz Akın filmleri izlemeyi hep sevmişimdir. Filmler değildir aslında beni çeken. Onu izlemeyi severim ben. Narindir, kırılgandır, çok ama çok güzeldir ve pek bir havalıdır filmlerde. Geçirdiği rahatsızlığa rağmen hala o kadar güzel hala o kadar kibar.

   Filmlerinden sonra yemek kitabı yazmış. 'Lezzete Merhaba'. Daha önce karşılaşmıştım ama ilk kez dün alıcı gözüyle sayfalarına bir göz gezdirdim. Aldım mı? Evet. Anında kasaya yürüdüm:)
   
   40 yaşına kadar mutfağa hiç girmemiş Filiz Akın. Eşi Sönmez Köksal’ın Paris Büyükelçiliği görevi için Paris'e yerleşince kendisini mutfakta bulmuş. İş başa düşünce, telefonla tarifler almak zor gelmeye başlayınca eğitimler almış. Evinde denemiş, çalışmış ve sonunda tam bir mutfak aşığı olmuş. Elçilikte yaptıkları yemekler, yabancı dostlarından öğrendikleri, yabancı mutfaklardan ve gittikleri restoranlardan aldığı tarifleri de bir kitap haline getirmiş. Tabii orada ve Türkiye'de sofraları ve yemekleri pek meşhurmuş. 


   Başlangıç, ana yemek ve tatlı halinde hazırlamış kitabını. Yani bu kitap sayesinde misafiriniz geldiğinde hangi yemeğin yanına ne yapacağınızı ya da neyin yanına hangi tatlı gider düşünmeden mis gibi  sofralar hazırlayabilirsiniz.

   Demiş ki; 'Yemek yapmanın yaratıcılık ve zevk sahibi olmayı gerektiren bir alan olduğunu kırk yaşında anladım ve bu bende sanatın başka bir koluyla ilgileniyormuşum gibi bir his uyandırdı. Ayrıca hepimiz misafirlerimize en lezzetlisini sunmak, en lezzetlisini beğendirmek, sonuç olumlu olursa bundan bir sanatçı gibi keyif almak peşinde değil miyiz?

   Yemek kitabı alırken de yemeklerin görünümüne ve yapılışına bakıp en baştan çıkarıcı olanda karar kılmıyor muyuz? Dilerim hayal kurmanıza sebep olacak kadar şaşırtıcı tarifler yazmışımdır.'

   Kurulan sofraları, karın doyurmanın ötesinde aile bireylerini birbirine kaynaştıran dostlukları, arkadaşlıkları diri tutan bir sosyalleşme aracı olarak görürüm ben de. Zor tarifler bile insanı hiç yormaz. Pek bir tanıdık geldi yazdıkları. 
   Yazdığı yemeklerden birini yaparken sanki o konuklara yapıyormuşum gibi hissettim. Ya da sanki yanımda Filiz Akın varmış gibi:)

   Kitabından denediğim bir tarifi yazıyorum. 

Tarhun Otlu Tavuk



  • 4 tavuk budu                      
  • 25 cl üzüm sirkesi
  • Taze mantar
  • 30 gr tereyağı
  • 2 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 20 cl krema
  • 1 yemek kaşığı kıyılmış tarhun otu
  • 1 yemek kaşığı kıyılmış arpacık soğan



  • Sıvıyağ ve tereyağında tavuk butlarını kızartın. Isıtılmış fırında bekletin.
  • Taze kullanacaksanız mantarları çok iyi yıkayıp dilimleyin. Kıyılmış arpacık soğanları ile aynı yağda 5 dakika kadar orta ateşte sote edin.
  • Üzüm sirkesini ekleyip 1 dakika kaynadıktan sonra altını kapatın.
  • Tavuk butlarını tencereye aktarıp kremayı ekleyin, tuz ve karabiber ile tatlandırın. Karıştırıp kapağı kapalı olarak 20 dakika hafif ateşte pişirin.
  • Servis ederken tarhun otunu ilave edin.
  • Arzu ederseniz yanına garnitür olarak az tereyağında sotelenmiş (bir tutam da kahverengi şeker koyabilirsiniz) elma dilimleri koyabilirsiniz.
  • Afiyet olsun:)



 

Pazartesi, Mayıs 27, 2013

Milliyet Yemek Eki Röportaj Neşesinde Haftanın Menüsü



   Günlerdir yazımın yayınlanması heyecanı ile yatıp kalkıyorum. Hatta ne zaman yayınlanacağı bilgisini vermelerini rica etmeme rağmen bir türlü öğrenemediğim için sürekli kontrol halindeydim.

   Dün teyzemin telefonu sayesinde öğrendim yazımın çıktığını. Biraz rahatsız olduğum için gazeteye bir dün bakamamıştım. Yazım da tam o gün çıkmış:) Hemen aldım gazeteyi heyecanla açtım, okudum. Pek tuhafıma gitti. Alışkın olmayınca sürekli açıp okuyasım geldi. Yolda yürürken herkese 'bakın yazım çıktı oh canıma değsin' diye göstermek istedim:)


   Cumartesi akşamı çok rahatsızlandım. Hastaneye kaldırıldım apar topar. Serum falan derken tamamen unutmuşum. Üzgün ve de süzgün yatarken bu yazı fazlasıyla moral oldu bana. Pek güzel oldu yahu. Sanki bir anda Milliyet yazarı oldum gibi geldi:) Tanımadığım kişilerden mail aldım, tebrik mesajı aldım. Bugün blogum okunma sayısında büyük bir rekor kırmış. E daha ne olsun? 

   Yemek yapmayı hep çok sevdim ama daha çok sevdiklerime yapıp yedirmeyi sevdim ben. Daha keyifli oldu, o yemekler daha lezzetli geldi bana. Hakikaten yemek yaparken sevgi katmak diye bir şey var yani:)

   İşte böyle güzel bir Pazar gününün ardından mis gibi bir menü hazırladım size. Mutluluk ve bol gülen suratla yapılmış yemekler hepsi:) 

   Hepinize afiyet olsun:)

PAZARTESİ

Tavada Kavrulmuş Çıtır Derili Somon


  • 150 gr somon fileto (derisi üzerinde) -kişi sayısına göre arttırabilirsiniz.
  • 1 çay kaşığı arpacık soğan
  • 1 çay kaşığı sarımsak
  • Bir miktar haşlanmış yeşillik (karalahana ya da pazı)
  • 6-7 adet zeytin (çekirdeği çıkarılmış ve ikiye bölünmüş)
  • 1 çorba kaşığı kurtulmuş domates (jülyen kesilmiş)
  • 60 gr balık suyu
  • 30 gr tereyağı
  • 1 çay kaşığı kıyılmış frenk soğanı
  • 1 çay kaşığı kıyılmış maydanoz
  • 45 ml zeytinyağı
  • 90 gr haşlanmış fasulye
  • 1 kase mevsime özel sebze garnitürü
  • Tuz, karabiber, limon suyu


  • Somonun derili kısmını kağıt havluyla kurutup tuz ve biberle çeşnilendirin.
  • Orta boy bir tavada 40 gr yağ kullanarak somonu derisi altta kalacak şekilde harlı ateşte soteleyin.
  • 1 dakika sonra spatula ile bastırın ve sık sık derisini kontrol ederek 3-4 dakika daha pişirmeye devam edin.
  • Derisi altın sarısı bir renk alıp gevrekleşmeye başladığında balığın diğer yüzünü çevirin ve bir dakika daha pişirin.
  • Balığı bir tabağa alın ve aynı tavada birkaç tatlı kaşığı zeytinyağını ısıtıp arpacık soğanları ve sarımsağı sote edin.
  • Mevsime uygun sebzeleri ve yeşillikleri ilave edip birkaç dakika daha pişirin.
  • Fasulyeleri, Güneş'te kurutulmuş domatesleri, zeytinleri ve balık suyunu ilave edin. Kaynayana kadar bekleyin, tereyağını ilave edin.
  • Tadına baktıktan sonra tuz, biber ve limon suyu ile çeşnisini ayarlayın.
  • Kıyılmış yeşillikleri ilave edin. 
  • Yahniyi tabağın ortasına yerleştirerek suyunun dışa akmasını sağlayın.
  • Somonu yahninin üzerine yerleştirdikten sonra birkaç roka yaprağı ile süsleyin.

SALI

Ispanaklı Bonfile

  • 6 adet dana Bonfile
  • Tuz, karabiber
  • 4 yemek kaşığı zeytinyağı
Ispanaklı harç için

  • 1 demet ıspanak
  • 3 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 1 adet orta boy kuru soğan
  • Tuz, karabiber
  • 6 dilim taze kaşar peyniri
  • 2 yemek kaşığı dolusu krema


  • Ispanakları ince doğrayıp bir kenarda bekletin.
  • Orta boy bir tencerede kızdırdığınız yağa yemeklik doğradığınız soğanları atın. Daha sonra üzerine ıspanakları ekleyip 4-5 dakika kadar kavurun.
  • Tuz, karabiber ve kemayı ilave edin. 2 dakika kadar pişirdikten sonra hemen ocaktan alın.
  • Bir kenarda ılınmaya bırakın.
  • Bonfilelerin iki yüzüne de tuz ve karabiber serpiştirin. Yağladığınız teflon tavada her iki yüzünü de dörder dakika harlı ateşte pişirin.
  • Fırın kabına bonfileleri yan yana dizin. 
  • Her bir bonfilenin üzerine kavurduğunuz kremalı ıspanaktan koyup paylaştırın.
  • Ispanakların üzerini dilimlenmiş kaşar peynirleri ile kapatın.
  • Fırını 5 dakika önceden 175 dereceye ayarlayın, bonfileleri koyun.
  • 15-20 dakika pişirin.
  • Pilav, püre ya da haşlanmış brokoli ile servis edebilirsiniz.

ÇARŞAMBA

Tavuklu Balalayka

  • 3 adet tavuk göğüs eti
  • 1 adet orta boy havuç
  • 1 adet orta boy kereviz
  • 1 adet orta boy patates
  • 1 su bardağı konserve bezelye
Sosu için

  • 2 tatlı kaşığı tereyağı
  • 1 yemek kaşığı tepeleme un
  • 2 su bardağı ılık tavuk suyu
  • 1 adet yumurta sarısı
  • 1 su bardağı yoğurt
  • Tuz, karabiber
  • Yarım demet maydanoz ve dereotu


  • Tavuk etlerini 5-6 su bardağı suda haşlayın.
  • Tuz, karabiber ve bütün soğanı katıp lezzet katın.
  • Havuç, kereviz ve patatesi doğrayıp küp halinde kesin.
  • Orta boy bir tencereye 10 su bardağı sıcak su koyup 2 çay kaşığı tuz atın.
  • Su kaynamaya başlayınca doğranmış sebzeleri ekleyerek 10-12 dakika haşlayıp süzün.
  • Haşladığınız tavukların suyunu bir kenara alın. 
  • Tavukları kuşbaşı doğrayıp bir kenarda bekletin.
  • Sos için, yağı küçük bir tencerede eritin. Unu ekleyip kısık ateşte tahta bir kaşık ile sürekli karıştırarak hafif sararıncaya kadar kavurun.
  • Üzerine ılık tavuk suyunu da azar azar ekleyin. Sürekli karıştırarak muhallebi kıvamına getirin.
  • Kaynamaya başladığı zaman ocaktan alın. Yumurta sarısı ve yoğurdu katın. Tuz ve karabiber ile tatlandırın.
  • 1-2 dakika tel çarpıcı ile çırpın.
  • Tavuk etlerini bu sosun içine aktarıp karıştırın.
  • Karışımı ısıya dayanıklı, kenarları yüksek orta boy bir fırın kabına aktarın. 
  • 175 dereceye ayarlayıp 5 dakika önceden ısıttığınız fırında 25 dakika pişirin.
  • Sıcakken üzerine ince kıyılmış maydanoz ve dereotu karışımını serpiştirip servis edin.

PERŞEMBE

Midilli Usulü Patlıcan Pabucaki

  • 4-5 adet patlıcan
İç harcı için

  • 2 adet orta boy soğan
  • 1/2 su bardağı zeytinyağı
  • 1 adet orta boy domates
  • Tuz, karabiber
  • 2 kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir
  • 1 demet maydanoz
  • 1 tatlı kaşığı toz şeker
  • 2 adet yumurta
  • 1 çay bardağı rendelenmiş taze kaşar peyniri


  • Soymadan ve saplarını ayırmadan bir bıçağın ucu ile uzunlamasına 2 cm kadar derinlikte yardığınız patlıcanları, acısını çıkarmak için bol tuzlu suda 30 dakika kadar bekleyin.
  • Geniş bir tencereye bol su koyun ve patlıcanları tencereye koyup üzerine 1 tatlı kaşığı tuz atın.
  • Orta ısılı ateşte yumuşayıncaya kadar haşlayıp süzdüğünüz patlıcanların etli kısımlarını yalnızca kabukları kalacak şekilde bir çay kaşığı ile oyup çıkarın. Çıkardığınız içleri ince ince kıyın.
  • Zeytinyağının yarısını orta boy bir tavada kızdırıp üzerine yemeklik doğradığınız soğanları aktarın. Patlıcan içini ilave edin.
  • 2-3 dakika kavurduğunuz sonra domatesleri katın. 
  • Sırasıyla ince kıydığınız maydanozu, küp doğradığınız beyaz peyniri, tuz ve karabiberi, toz şekeri ekleyip yaklaşık 2-3 dakika daha pişirdikten sonra ocaktan alın.
  • Son olarak yumurtaları da bu harca ilave edip karıştırın.
  • Hazırladığınız iç harcını patlıcanların içine paylaştırın.
  • Patlıcanları yağlanmış fırın tepsisine dizin ve üzerine rendelenmiş kaşar peynirini serpiştirin.
  • Kalan zeytinyağında üzerine gezdirip 175 dereceye ayarlı fırında 25-30 dakika, peynirler iyice eriyene kadar pişirip çıkarın.
  • Ilık ya da soğuk olarak servis edin.

CUMA

Peynirli Tavuk Budu

  • 10 adet tavuk budu
  • 3 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 2 su bardağı sıcak su
  • Tuz, karabiber
  • 1 su bardağı krema
  • 1 su bardağı beyaz şarap
  • 1 tatlı kaşığı hardal
  • 1 tatlı kaşığı kırmızı pulbiber
  • 150 gr Kars gravyer peyniri
  • 3-4 yemek kaşığı doğranmış maydanoz ve yeşil soğan


  • Tavuk butlarının derisini soyup üzerine tuz ve karabiber serpiştirin.
  • Geniş bir tencerede kızdırdığınız sıvıyağda ara sıra çevirerek yaklaşık 5 dakika kızartın.
  • Tavukların üzerine şarabı ekleyip 15 dakika kadar kısık ateşte pişirin.
  • Diğer taraftan sos için, kremayı, hardalı ve pul biberi derin bir kapta çırpın.
  • Tavukların üzerine aktarıp kısık ateşte kaynayıncaya kadar pişirin. 
  • Soslu tavuklar kaynamaya başlayınca üzerine rendelenmiş gravyer peynirini ekleyerek karıştırın. 
  • Peynirli tavukları 2-3 dakika daha pişirip ocaktan alın. İnce kıyılmış maydanoz ve yeşil soğanla süsleyip servis edin.
  • Afiyet olsun.










   

   

Cuma, Mayıs 24, 2013

Les Saveurs Du Palais – SarayınTadları


   Film Francois Mitterand’ın özel aşçısı Danièle Delpeuch ‘un hikayesinden yola çıkılarak yapılmış, Elysee Sarayında geçen bir Fransız komedisi. 

   Perigord’lu ünlü şef Hortense Laborie, Fransa Cumhurbaşkanı kendisini özel aşçısı olarak işe alıp, Elysée Sarayı’ndaki bütün yemeklerin hazırlanması sorumluluğunu verince şaşırıp kalır. Öteki mutfak çalışanlarının kıskanç tepkilerine rağmen boyun eğmeyen yapısıyla Hortense çabucak işe koyulur. Aşçılığının özgünlüğü ile cumhurbaşkanını hemen tavlasa da iktidar yolları tuzaklarla döşelidir.    Bu film Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın özel aşçısının olağanüstü hikayesine dayanarak yapılmış. 



   Yurtdışında sarayları gezer görürüz. Hep iktidar ve güç savaşlarının yaşandığı yerler gözüyle bakarız. Buralarda toplantılar yapılır, kararlar alınır, dış ülkelerden gelenler için resepsiyonlar verilir. Peki filmde söz konusu edildiği gibi bu ünlü saraylarda yemekler nasıl yenir? 
   Bu kraliçelerin, başkanların yemek zevkleri nedir, anneannelerinin yemeklerinin tadını onlar da özlerler mi ? Onların, 'bugün ne pişirsek' dertleri yoktur tabii ama bu derdi onlar için çeken insanlar kimlerdir?



   Başkanın ailesi için verilecek 16 kişilik bir yemek için bile sarayda nasıl bir protokol izlendiği, hazırlanan menünün hangi makamlardan geçerek başkana iletildiği ve bütün bunların titizlikle yapılması esprili bir dille anlatılmış. 



   Baş aşçının masadan gelen kirli tabaklardan hangisinin başkana ait olduğunu takip edip tabağa konanlardan neleri yemiş neleri yememişin peşine düşmesi, başkan yemek yerken yemek salonunda bulunan görevlilerden tabağın içindeki yemeklerden önce neyi tadıp, neyi yediğini daha sonra tabaktaki hangi parçaya geçtiğini öğrenerek başkanın gurmelik derecesine ulaşmaya çalışması da izlenmeye değer.    Peki günün birinde işini çok iyi bilen, başkanın en önemli sağ kollarından biri olan özel aşçıya, yine başka bir sağ kol gelip 'Artık yaptığınız yemeklerin kalorilerini sayacağız. Yemek menüsü önce bizim olurumuzdan geçecek, biz onaylarsak başkana gidecek.' diyerek başkanla aralarına girdiğinde saraydaki hassas dengelere neler olur, düşünebiliyor musunuz? 
   Hassas denge diyorum, başkanın özel aşçısı haberi duyunca düşünceli bir şekilde mutfağına iniyor ve yardımcısına şöyle diyor: 'Rejim değişiyor, tıpkı siyasetteki gibi'



   Şimdiye kadar izlediğim filmlerin en anlamlı olanlarından. Bir şekilde bulup izleyin derim ben. Mesleğimi seviyorum:)


                

Perşembe, Mayıs 23, 2013

Mandabatmaz- Kırk Yıllık Hatır İçin



   Hep restoran yazacak değiliz ya bu sefer de içtiğim en güzel kahvenin yerini yazıyorum size. Türkiye'de güzel bir fincan Türk kahvesi içmek o kadar da kolay değil. Buraya uğramadan bilinmez bu. Türklerin, Osmanlı İmparatorluğu zamanında kahveyi Avrupa'nın geri kalanına yaydığı düşünüldüğünde bu küçük bir sorun değil.


   İşte bunun farkında olan ve en iyi kahveyi yapan küçük kahveci Mandabatmaz'ın 17 yıllık ocakçısı Cemil Pilik. Mekanın adı da kahvesine tam uygun. Kahvesi o kadar koyu ki içinde manda bile batmaz:) 


   4. Murat döneminde kahvenin de tütün ve alkol gibi yasaklandığı bir dönemde ortaya çıkan benzetmedir. Zira kahve müdavimleri çay ocağında otururken, kahveciye doğrudan kahve yap diyemedikleri için yap oradan bir mandabatmaz diyerek şifreli bir şekilde 'bana kahve getir ama manda bile batmayacak kadar koyu olsun' mesajını verdikleri için olay terimleşmiş ve günümüze kadar gelmiş.


   Elindeki bakır cezveyi alevli gaz ocağının üzerinde tutan Pilik, bileğini döndürerek 'Herkes bunu böyle yapamaz. Bütün iş elde.' diyor. Kahveleri her gün üzerinde marka işareti olmayan plastik torbalar içinde taze çekilmiş olarak geliyor. Koklamamız için burnumuza yaklaştırdığımızda bunun başka yerde bulunmayacağını, onlar için özel kavrulduğunu söylüyor. Kokusundan belli.. Sanki içine bir damla daha az su koyulsa kahve akmayacakmış da, kaşıkla yenecekmiş gibi.


   İstiklal Caddesi'nin sokaklarından birinde yer alan Mandabatmaz, aslında o kadar ufak o kadar ufak ki ocağın oraya tabure ve semaverin nasıl sığmış olduğunu anlamış değilim. Müşteriler zaten genelde dışarıda oturuyor. Pek sevimli. Güzelce dolaşmış bir de yemeğinizi yemişseniz eğer burası tam da dinlenmeniz için birebir. O yorgunluğun üzerine kahve nasıl da güzel gider değil mi ama?

   Adres ise,

İstiklal Caddesi üzeri, St. Antoine Kilisesi yakınları, Barcelona Pastanesi'nin sokağı

 

 

Çarşamba, Mayıs 22, 2013

Haftanın Kitabı 'Yediğim İçtiğim Sizin Olsun'



   Hani derler ya ‘Yediğin içtiğin senin olsun. Ne gördün ne ettin hele bi anlat.’ Feyzan Ersinan Top ise tam tersini yapmış. ‘Yediğim İçtiğim Sizin Olsun’ kitabıyla yediği içtiği ne varsa okuyucularıyla paylaşmış.

  Mutfaktaki mahareti o güne kadar yumurta kırmayı beceremeyen, makarnayı zor haşlayan kız profilinden öteye gidemeyen yazarın hayatı evlendikten sonra yekten değişmiş. Öyle ki Ersinan Top evlendiğinin ertesi günü kolları sıvar ve çok sevdiği eşi için elbasan tava pişirir.

   Ersinan Top’un yemek kitabı çıkarma nedeni ise tamamen duygusal: Yıllardır yediği içtiği ne varsa çocuklarına hatta doğmamış torunlarına miras bırakmak. Dağınık biri olduğunu söyleyen yazar, tariflerini not ettiği defteri kaybedeceğinden emin olduğu için onca zamandır özenle biriktirdiği yerli yabancı birçok yemek tarifini basılı hale getirmeye karar verir.

   Tapaslardan çorbalara, Alaçatı pazarından alınmış yeşilliklerden yapılma salatalardan çocukların seveceği menülere, misafire özel yemeklerden çay saatlik atıştırmalara kadar toplamda 140 tarif bulunuyor.


   En ilgi çeken tariflerinden Hülya Koçyiğit’in şekerli taze fasulyesi, (Koçyiğit’in biyografisini yazdığı günlerde zamanının çoğunu sanatçının evinde geçirmiş. Kendisine taze fasulye pişirdiği için yemeğin ismine kitapta böyle yer vermiş), rezene salatası, fındıklı ve damla çikolatalı kurabiyeler.. Say say bitmez aslında. Kitapta yer alan her bir bölüm için özel dersler almış. Örneğin eti, makoronu ve daha birçok yiyeceği kusursuz pişirmek için o alanlarda Türkiye’nin en iyilerinin kapısını çalmış ve işin ehillerinden küçük ama oldukça önemli sırlar öğrenmiş. 

   Malum makaron son derece kolay gözüken lakin gerek kıvamını tutturmak, çatlamasını önlemek gerekse piştikten sonra tepsiden çıkarmak açısından yapımı ince ustalık isteyen bir tatlı. Ersinan Top makaronları pişirdikten sonra elinizden tepsiyi masaya hafifçe (tak edecek şekilde) bırakmayı tavsiye ediyor. Böylelikle makaronlar yağlı kağıttan zıplıyor ve kolayca kurtulabiliyor. Bir başka enteresan bilgi ise mercimek çorbası ve şekerpare ile ilgili. Sofraların olmazsa olmaz çorbalarından mercimeğe damla sakızı, şekerpareye bir çimdik mahlep katınca çok daha lezzetli oluyormuş.

   Son olarak bir de kitaptan Pavlova tarifi veriyorum ve kitaba mutlaka göz atmanızı öneriyorum.

Pavlova

  • 3 yumurta akı                          
  • 3 çay bardağı toz şeker
  • Bir tutam tuz
  • 2-3 damla limon suyu
  • 1 büyük kase çırpılmış kremşanti
  • 200 gram frambuaz ve böğürtlen karışımı

Frambuaz sosu için:

  • 100 gr frambuaz
  • 2 yemek kaşığı pudra şekeri

Üzeri için:

  • Bir kase taze orman meyvesi
  • Taze nane yaprakları


  • Orta boy bir tenceredeki yumurta aklarını, şekeri, bir tutam tuzu ve limon suyunu çok kısık ateşte, mikserin düşük hızıyla karıştırarak çırpın. 
  • Kıvamı yoğunlaşmaya başlayınca mikserin hızını yükseltin. 
  • Birkaç dakika daha çırpıp ocaktan alın. 10 dakika boyunca çırpmaya devam edin. 
  • Yağlı kağıt serili fırın tepsisine çember kalıbı yerleştirin. 
  • Karışımın üçte birini bu kalıbın içine kaşıkla düzleştirerek yayın. 
  • Diğer katları da aynı şekilde hazırlayın. 
  • 85-95 dakika kadar pişirin. 
  • Fırını kapatıp kapağını açmadan bezeleri soğumaya bırakın. 
  • Frambuaz sos için, frambuazı ve pudra şekerini sos haline gelene dek çırpın.
  • Soğuduktan sonra da oda sıcaklığında 2 saat kadar bekletin. 
  • Her katın arasına çırpılmış kremşanti sürün, meyveleri serpin. 
  • En son, frambuaz sosunu dökün. 
  • Taze orman meyveleri ve nane yapraklarıyla süsleyip servis edin. 

Salı, Mayıs 21, 2013

Ev Yapımı Limonata Ve Kremalı Cevizli Kek



   Normalde bugün yemek kitabı günü. Ama özel istek üzerine mis gibi Cevizli Kek ve Ev Yapımı Limonata tarifi vereceğim.

   Sevgili Aslı hanım mesaj atmış bana. Kendisini tanımıyorum ama tesadüfen blogumu bulduğunu ve çok beğendiğini söylemiş. Benden ricada bulununca yemek kitabını yarına erteleyip önceliğimi bu tariflere vermek istedim. Gönderdiğiniz her mesaj benim için çok değerli. Kimler okuyor, kimler beğeniyor hiç bilmiyorum ama en güzeli de bu sürpriz mesajlar işte:)

   Blogumu takip eden sevgili Aslı hanım, size sesleniyorum! Bugün sizin için yazıyorum:)


Ev Yapımı Limonata



  • 2 büyük limon        
  • 1 adet lime
  • 1 avuç taze nane
  • 1 yeşil elma
  • 1 su bardağı şeker
  • 1 lt su




  • Suyun yarısını tencerenin içine koyun. Şekeri ekleyip şeker eriyene kadar kaynatın.
  • Limonu rendeleyin.
  • Naneyi ahşap bir havan ile ezin. Aroması çıkacak kadar olması yeterlidir.
  • Kaynayan şekerli suyunuzu bir kabın içine alın. İçine limon kabuğu rendelerini ve hafif ezdiğiniz naneleri ekleyin. 
  • Havanla biraz ezer gibi yapıp soğuması için bir kenara bırakın.
  • Limonun sularını sıkın.
  • Elma ve küçük limonu dilimleyin.
  • Ilıyan karışımı süzgeç ile süzün.
  • İçine limon suyunu ve geriye kalan suyu ekleyip karıştırın.
  • Bir gece buzdolabında bekletin.
  • Servis yaparken içerisine meyve dilimlerini ekleyin.


  • Eğer naneyi fazla koyacaksanız çok fazla bekletmeyin çünkü bekletildiğinde acılaşır üstteki vermiş olduğum oran ideal orandır daha az bile koyabilirsiniz.
  • Limonu sıkmadan önce mutlaka bir zeminde ezerek sulandırın.
  • Meyveler önceden koyulaşır limonatanın içerisine servis yaptığınız an hemen ilave edin ki kararmasını önleyin.
  • Eğer limonatanız sert gelirse su ilave edebilirsiniz.
  • Bir başka alternatif ise içerisine toz zencefil eklemek, daha ferah bir limonataya sahip olmanız demek.


Cevizli Havuçlu Kek -Krema ile



  • 3 yumurta                                  
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • Yarım su bardağı süt
  • Yarım su bardağı ceviz içi
  • 1 su bardağı havuç (İsteğe göre)
  • 1 çay kaşığı tarçın
  • 1 paket vanilin
  • 1 paket kabartma tozu
  • 3 su bardağı un


Krema için



  • 300 gr labne peynir                               
  • 1/2 su bardağı pudra şekeri
  • 60 gr tereyağı (oda sıcaklığında)





  • Yumurtaları geniş bir kaba kırıp bir su bardağı şeker ekleyin.
  • Karışım beyaz oluncaya kadar mikser ile karıştırın.
  • Daha sonra diğer malzemelerin tümünü ekleyin.
  • Yeteri kadar karıştırdıktan sonra yağlı kağıt serdiğiniz kek kalıbının içine boşaltın.
  • Önceden ısıttığınız 160 derece fırında 45 dakika kadar pişirin.
  • Kreması için, oda sıcaklığındaki tereyağını bir kapta iyice yumuşayana kadar çırpın.
  • Labne peyniri ve pudra şekeri ekleyip çırpmaya devam edin.
  • Hazırladığınız kremayı kekin üzerine bir spatula yardımıyla sürün ve buzdolabında 30 dakika bekletin.
  • Sonra da afiyetle yiyin:)




 

 

 

Pazartesi, Mayıs 20, 2013

Karmaşık Duygular Mis Tarifler :)




   'Hayatta hep her şey çok güzel olacak. 'Yaşadığın her olumsuz şeyin, her gözyaşının bir ödülü var' diye düşünüp ve bir süre böyle idare ettiğini zannedip, sonunda karşıdan baktığınızda elde var sıfır hissediyor musunuz siz de?

   İşte ben öyle bir andayım bu ara. Çok yol katettim ama bir yandan da sanki yaptığım hiçbir şey işe yaramamış gibi hissediyorum. Ne duygularım, ne yapmak istediklerim ne de yaptıklarım..

   Sanırım affedemediklerim var. Ortada söylenen sözler var, uygulanmayan. Verilen ümitler var, söylendiğinde karşı taraf için iyi olacağı düşünülen. Bir de gördüklerim var, eskilere dönüşler var.. Üzerinden zaman geçse de öyle kolay olmuyor hazmetmesi. 

   Gitsem mi kalsam mı? Gitmek yenilmektir ama kalmak da zorla alışmaya çalışmaktır. 'İstanbul benden büyük onunla başa çıkamam' demiş ya Yalın. Ben sanırım başa çıkmaya çalışmayı seçmek istiyorum. Affetmeyi seçiyorum. Hazmetmeyi seçiyorum. Bütün bunları başardığımda ben o zaman yeni bir Dilara olacağım.

   Bugün yeni bir iş görüşmem var Divan Otelleri ile. Başlayıp başlamayacağım bugün belli olacak. Eğer olmazsa ver elini Amerika...

   Ben kendim için 'nasıl iyi olacaksa, hayırlısı ne ise öyle olsun' diye dua ediyorum. Siz de dua edin olur mu? Aklınızdan geçirseniz bile yeter:)

   İşte ben blogumu bu yüzden çok seviyorum. Kimseye söyleyemediğimi, dile getiremediklerimi yazıyorum. İçim nasıl rahatlıyor bilemezsiniz. Tut tut nereye kadar değil mi ama?

   Artık haftanın menüsünü yazayım bari. Duygularımın ne halde olduğunu daha fazla yazasım yok:)


PAZARTESİ


Kağıtta Levrek


  • 4 levrek fileto        
  • 1 adet patates
  • 4 dilim közlenmiş kırmızı biber
  • 5-6 dal taze kekik
  • Limon
  • Tereyağ
  • Tuz



  • Fırın kağıtlarından dört adet üstü açık kutucuk yapın. 
  • Limonun kabuğunu rendeleyin.
  • Patatesleri halka halka kesip haşlayın.
  • Kağıttan kutuların içine sırası ile birer dilim patates, közlenmiş kırmızı biber ve levrek filetoları yerleştirin. 
  • Balıkların üzerine limon kabukları ve kekik dallarını koyun. 
  • Her bir kutunun üzerine küçük bir parça tereyağı koyun ve 150 derece önceden ısıtılmış fırında 20 dakika kadar pişirin.
  • Yanında bol salata ile servis edin.


SALI

Böğürtlen Soslu Ciğer


  • 200 gr. ciğer                     
  • 1/2 su bardağı kırmızı şarap
  • 2 diş sarımsak
  • 2 yemek kaşığı böğürtlen marmelatı
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 yemek kaşığı nar ekşisi
  • 1/2 limonun suyu
  • Tuz, karabiber




  • Ezilmiş sarımsak ve şarabı bir sos kabına koyun, kanamaya bırakın. Tereyağ dışında kalan malzemeyi ekleyin ve sos kıvamı alana kadar karıştırarak pişirin. 
  • Tereyağını ekleyerek karıştırın ve altını kapatın.
  • Bu sırada dilimlenmiş ciğerleri ızgarada pişirin. 
  • Pişirme esnasında ciğerlerin kurumasına ve suyunu kaybetmesine izin vermeyin.
  • Sosu ciğerlerin üzerine dökün ve sıcak olarak yanında patates püresi ile servis edin.


ÇARŞAMBA

Beşamel Soslu Patatesli Tavuk



  • Yarım kilo kuşbaşı tavuk göğsü    
  • 5-6 adet küçük patates
  • 1 çay bardağı dolusu garnitür (İsteğe göre evde kendiniz de yapabilirsiniz)
  • Tuz, karabiber
  • Kekik, köri


Beşamel sos için


  • 3 yemek kaşığı un
  • 6 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 3 su bardağı süt
  • Tuz

Üzeri için

  • Kaşar peyniri


  • Patatesi küpler halinde doğrayın. 
  • Tavuğu ve patatesleri tencereye alıp üzerini geçecek kadar su dökün ve baharatlarını ekleyin. Kapağını kapatıp pişmesini bekleyin. (Ben düdüklü tencerede yapıyorum 30-35 dakikada pişiyor)
  • Piştikten sonra suyunu süzün, borcama alın. 
  • Diğer yandan beşamel sos için tencereye yağ ve un ilave edin ve hafifçe kavurun. 
  • Çırpıcı ile karıştırarak yavaş yavaş süt ilave edin. 
  • Karıştırarak kaynatın. 
  • Tuz ilave edin ve kaynayıp koyulaştığında ocaktan alın. 
  • Tavuk patatesin içine garnitür ekleyin patatesleri ezmeden hafifçe karıştırın. 
  • Üzerine beşamel sosu ekleyin her tarafına yayılmasını sağlayın. 
  • Üzerine kaşar rendeleyin ve fırında üzeri kızarana kadar tutun.


PERŞEMBE

Buğu Pirzolası Patatesli


  • 1 kg koyun pirzolası                  
  • 1-2 yemek kaşığı bitkisel yağ
  • 3 adet küçük soğan
  • 2 orta boy domates veya 1 yemek kaşığı salça
  • 3-4 orta boy patates
  • 1 demet dereotu
  • 1/2 bardak su
  • Tuz, karabiber


  • Bir tencereye yağı gezdirip pirzolaları sıralayın.
  • Domateslerin kabuklarını, çekirdeklerini çıkarıp fındık büyüklüğünde, soğanları yarım ay biçiminde, patatesleri yuvarlak dilimler halinde doğrayın.
  • Dereotunu ince ince kıyın.
  • Hazırlanan sebzeleri pirzolaların üzerine yerleştirin.
  • Yeterince tuz ve karabiber serpin.
  • Yarım bardak su ekleyin. Ağzını sıkıca kapatın.
  • Normal bir tencerede pişirirken kapağın kenarını hamurla sıvayın ve üzerine bir ağırlık koyun.
  • Kısık ateşte 1,5 saat pişirin.


CUMA

Fırın Karnabahar


  • 1 adet orta boy karnabahar    
  • 1 kaşığı sirke
  • 3 adet taze soğan
  • 1 adet sarımsak
  • 1 adet et bulyon
  • 1/2 su bardağı ceviz
  • 4 yemek kaşığı margarin
  • 1 su bardağı su
  • Karabiber
  • 1 su bardağı rende kaşar (üzeri için)


Terbiyesi için:

  • 1 adet yumurta ve 1 adet limon


  • Karnabaharları sirkeli suda haşlayın. 
  • Tavada margarini kızdırıp içine kıyılmış taze soğanları, iri cekilmiş cevizi ve karabiberi koyup kavurun. 
  • En son olarak içine et bulyon ve sarımsak koyup bir taşım kaynatın. Haşlanmış karnabaharları fırın tepsisine koyup üzerine sosu dökün, en son üstüne rende kaşar serpin. 
  • Önceden 200 derecede ısıtılmış fırında peynirler erinceye kadar kızartıp sıcak olarak servis edin.