Cuma, Mayıs 10, 2013

The Cook The Thief His Wife & Her Lover




   Burjuva, tüketimi simgeleyen bir olgudur ve yemek burjuva olsun olmasın tüm insanoğlunun ortak tüketimidir. Fark şudur ki ; burjuva doymak için yemek yemez , yemek bir burjuva için zevktir ve öğünler burjuva hayatında değişmez ve simgesel bir önem taşır.
Peter Greenaway, tam bu konuyu ele almıştır "The Cook the Thief His Wife & Her Lover" ile.


   "The Thief ", hırsız burjuva kesimi oluşturan ve yanında şakşakçıları ile dolaşan şişman, kaba ve sonradan görme bir adamdır; bir restoran sahibidir. Kabalıkta sınır tanımaz, ona göre geğirmek yemeği beğenmek anlamına gelmektedir. Fransızcaya hakim olmamasına rağmen, yanında çalışanlardan fransızca konuşmasını ister ve görgüsüzlüğün en büyük kısmı olarak da cinsel arzuları sapkınlıklar çerçevesinde ilerler.
               
                             

   "His Wife", hırsızın karısıdır ve arada kalmış halkı simgeler, varolması için her zaman bir sisteme gerek duyar, burada burjuvaziye sırtını dayamaktadır. Gün gelir başka bir sistemin başka bir sınıfına yaslanacaktır ancak hırsıza göre asildir ve tam anlamı ile bir gurmedir. "Her Lover", sürekli kitap okuyan, oldukça kibar ve restoran müdavimidir. Varlığı yıkmak için mücadele edeceği bir sisteme ki burda kendisi "hırsız" oluyor ve kurtarmak isteyeceği bir halka yani hırsızın karısına ihtiyaç duymaktadır.


   Hırsız, karısı ve aşığı varlıkları için birbirlerine ihtiyaç duymaktadır. Biri olmazsa diğeri de varlığının önemini yitirmektedir.
   
   "The Cook", sistemin içinde yer almayan ve hırsız, karısı ve aşığı ile bağlantılı olmayan kendi özgürlük alanı mutfak içerisinde dokunulmazlığa sahip olan aşçıdır, diğerlerinden bağımsızdır çünkü varlığını devam ettirmek için hiçbir sisteme ve hiçbir kimseye ihtiyaç duymaz, o emekçidir.


   The Cook the Thief His Wife & Her Lover'ın yönetmen koltuğunda Peter Greenaway oturmaktadır. Filmdeki görsel şölen ve renklerin kullanımı Greenaway'in ressam olmasından kaynaklanıyor. Her mekan bir tablo gibidir ve hepsinin kendine has renkleri vardır.
Tuvalet, beyazdır. Mutfak, yeşil. Restoran, kırmızıdır. Sokak mavidir ve kütüphane saman sarısı. Anlamları vardır tabii.. 

   Yeşil.. Talihsizliğin, cömertliğin, yenilenmenin ve kıskanılmanın rengi.
   Kırmızı.. Güç, şiddet, öfke ve tutkunun rengi.
   Beyaz.. Sadeliğin, saflığın, huzurun, özün rengi.
   Siyah.. Kötülüğün, korkunun ve ölümün rengi.
   Kahverengi.. Güvenilirliğin, değişmezliğin, kalıcılığın, rahatlığın rengi.
   

   
   Renkleri asla değişmez. Filmin en ilgi çekici yanı ise, hırsız ve onun karısının her gittiği mekana göre kıyafetlerinin renkleri, bulundukları mekanın renklerini alır ve bu filme tiyatral bir hava katar.
   

   
   Yönetmen koltuğunda bir ressam oturunca, film için tablolar da büyük bir önem taşır. Restoranın duvarında, yemek yenilen masanın arkasında Frans Hals'un St. Jorisdoelen Subaylarının Kutlama Yemeği tablosu bulunur ve onlar geleceğin burjuvalarıdır.
   Yani, bu film bir görsel şölendir, devrim okutmasıdır ve bir aşk hikayesidir...


   Böylece bitiriyorum yeşil ile kırmızının, üretim ile tüketimin, dürüstlük ile sahtekarlığın, gerçek aşk ile sahiplenmenin savaşını izlemeyi. Midede hafif bir bulantı hissi...

   İzler ve beğenirseniz bir de The Baby Of Macon filmini izleyin derim ben.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder