Pazartesi, Ekim 15, 2012

Mısır Gevrekli Tavuk


   Sabah yazdığım yazıyı tekrar okudum da.. Gözümde canlanınca o gün kalbim cız etti inceden.. Keyfim yok. Kabul,hatalıyım.. Ve her hatanın da bir bedeli var ağır olsun olmasın.. Bazen insan en iyisini yapmaya çalışıyor, her şey daha güzel olsun, daha mutlu olunsun diye uğraşıyor ama nasıl oluyorsa tam tersi berbat edebiliyor. Tek bi söz yeterli bunun için..
  
   Bazen ne yaparsam yapayım yoluna koyamadığım şeyler var. Hepimizin oluyor di mi? Yalnız olmadığımı düşünüyorum bu konuda. İnsanın eli ayağının bağlı olduğu anlardan birindeyim.. Bir kadının karşısına kaç iyi adam çıkabilir ki hayatında?.. Çıkınca da sımsıkı sarılıp bırakmak istemiyorsun. Belki de hata burda. Sımsıkı sarılmamak lazım yine de, karşı tarafı biraz rahat bırakmak adına...
  
   Gittiğimiz, gördüğümüz yerlerin, yaptığımız tatillerin sadece fotoğraflarda kalması düşüncesi bile korkunç geliyor şu an.

   Filmleri sever, en güzellerini bilir.. Zaten hep güzel şeylerden bahsetti bana; hayallerinden, güzel yemeklerden ve en güzel aşktan..
  
   Kimi zaman dramatik, kimi zaman komik veya heyecanlı ama her defasında can kulağıyla dinledim hikayelerini..
  
   Onunla bir film izledim. Ömrümce de izlerim sandım. Bilemedik..
  
   Halbuki film dolu bir ev,çocuklar vardı sonunda..
  
  
  
  
   

   Gördüğünüz gibi anılarım, endişelerim, mutluluklarım, gezip gördüğüm keyif aldığım her şey var bunun içinde.

   Karşı tarafta beni dinleyen,okuyan kim var bilmiyorum ama yazmak, anlatmak iyi geliyor bana..







   Bu yazım ona ithafen olsun.. Ve sevdiği bir yemek tarifini yazayım. Belki okur da tekrar yapmamı ister:) Kim bilir...



  Mısır Gevrekli Tavuk


  • 6 parça kemiksiz tavuk budu
  • 2 su bardağı mısır gevreği
  • 1 kutu krema
  • 2 su bardağı taze kaşar peyniri,rendelenmiş
  • 2 çorba kaşığı kadar adaçayı,ince doğranmış
  • Tuz&karabiber



  • Fırını 180 dereceye ayarlayın.
  • Tavuk hariç diğer malzemeleri bir kapta karıştırın(mısır  gevreklerinin ezilmemesine dikkat edin)
  • Tavukları bu sosa bulayın ve fırın kabına dizin.
  • Artan sosu üzerine gezdirin.
  • 25 dk pişirmeniz yeterlidir.

  

Mutlaka yapın derim! Enfes bir yemek oluyor! Sevdiceğim ağzının tadını iyi bilirmiş:)




                                              
                                              
                                              Çingene benleri, ne dersiniz, pembe olmalıydı değil mi?
                                              Ama dünyada her şey olması gerektiği gibi 
                                                          
                                                                                                            olmuyor ki...
                      
                                                                                                                   
                                                                                                       
                                                                                                                  CAN YÜCEL                                                                               








Otlu Somon & Fıstıklı Elma Pestili


   Bugün İstanbul'a ilk geldiğim günlere döndüm. O günlerden itibaren nerelere gittim neler yedim bendeki izlenimleri neler düşündüm ve yazıya döktüm.

   Böylece hem geçirdiğim o vakitten ne kadar keyif aldığımı hatırladım hem de tekrar gitmek için bahanem oldu. Denemem gerekip de denemediğim ne çok yemek varmış.
   
   Tahacığımın arkadaşı Birce ve onun sevdiceği Duyguyla ilk yemeğe çıkışımızı ve kaynaşmamızı Set Balık la başlattık. Ben henüz İzmir de okumaktaydım o sıralar. Hafta sonu kaçamak yapıp 2 günümüzü gezerek geçirdik. Canım Tahacım kıyamam ben balık seviyorum diye orayı seçmiş. Yol boyunca da "sen çok beğenirsin seversin orayı iyi bir seçim oldu" deyip durmakta. Neyse biz gittik tabii mezeler geldi. Fakat balık restoranında lütfen olsun dediğim tek şey olan ahtapotun olmadığını söyleyen garsona attığım bakışın ben  farkında değilim, söylediler:)

   Kızgın bir bakış değildi yalnız hayal kırıklığı bakışıydı açıklamasını yapma gereği hissettim çünkü her şey çok lezzetliydi gerçekten de çalışanlar çok kibar, hizmet de çok başarılı. Yemeye başladıktan sonra da gözüm başka bir şey görmedi zaten. Fiyat olarak içiniz rahat olsun boğazdaki diğer restoranlara nazaran daha uygun. Biz Körili  Lagos yedik, zaten mutlaka öneriyorlar. Yanında da olmasını özellikle rica ettiğimiz Hardal Soslu Levrek vardı.

   Mekan bayağı büyük tabii öyle olunca insan ister istemez hizmet nasıl olur ki acaba diye düşünmeden edemiyor. Yaklaşık 300 kişilik kadar var. Büyüklüğe rağmen hizmette sınır yok arkadaşlar! Genel kalite ortalamanın üstünde. Gitmeyen varsa mutlaka gidip denemenizi tavsiye ederim.
  
   Ah bir de fotoğraf olsa o günden kalan daha iyi tamamlarmışım yazımı..
  
   Bunun yerine şimdi şahane bir balık tarifi vererek telafi etmeyi düşünüyorum!

Otlu Somon

  • 800 gr somon filetosu
  • 1 demet maydanoz &1 demet fesleğen
  • 1 demet dereotu &1 demet taze soğan
  • 150 gr krema
  • 20 gr galeta unu
  • 30 gr parmesan
  • 20 gr tereyağı
  • 10 ml limon suyu
  • 20 ml fındık yağı & 10 ml ayçiçek yağı
  • tuz&k.biber
  • toz şeker


  • 1-2 yemek kaşığı tuzu 1 lt soğuk suda çözün.
  • Somon fileleri bir kaseye koyup üstünü kapatacak kadar su doldurun ve 20 dk çekmesi için bekletin.
  • Bu arada otların yapraklarını koparın.Yarısını kıyın,kalan yarısının da üstüne nemli bez örtüp buzdolabına koyun.
  • Taze kremayı çırpın, kıyılmış otları, galeta ununu ve parmesanı karıştırın, tuz ve karabiberle tatlandırın.
  • Somonları sudan alın ve dokunarak suyunu alın.Deri kısmı alta gelecek şekilde tereyağı ile yağlanmış kalıba dizin ve üstüne kremalı karışımı sürün.
  • Önceden ısıtılmış fırının orta katında 180 C de 15 dk pişirin.
  • Sos için; limon suyunu tuz, 1 tutam toz şeker, k.biber, fındık yağı ve ayçiçek yağı ile çırpın.
  • Servis yapmadan hemen önce kalan otların üstüne hazırladığınız sosu gezdirin ve somon balığı ile servis yapın.


Yanında bir de soğanlı roka salatası olursa yeme de yanında yat!

   Bu arada malum bayram yaklaşıyor.Davetlileriniz olacak veya siz ziyaretlere katılacaksınız.Ben geçen bayram Fıstıklı Elma Pestili yaptım.Ben fazla katılmadığım için anneciğime verdim.Pek beğenmişler.

   Onun tarifini de yazıyorum denemek size kalmış :) İkram olarak farklı bişi olacağı kesin.


Fıstıklı Elma Pestili
    

  • 1 kg elmayı yıkayıp iri parçalara kesin.(Ekşi elma olursa ne ala) 100 ml su ve limon suyu ile hafif ateşte,üstü kapalı,ara ara karıştırarak yumuşayıncaya kadar pişirin.
  • Yumuşamış elmaları süzgeçten geçirip tartın. Aynı miktarda şeker ekleyin. Geniş bir tencereye alın. 1/2 adet vanilya çubuğunu uzunlamasına ikiye kesip özünü kazıyın. Her ikisini de elmaya ekleyip,yapışkan ve katı oluncaya kadar devamlı karıştırarak yaklaşık bir saat pişirin.Soğuduktan sonra çubuk vanilyayı çıkartın.
  • 150 gr antep fıstığını irice kıyıp tepsiye yayın. Soğuk elma püresini 4 porsiyona ayırın.
  • Hafif yağladığınız elinizle 2,5 cm çapında rulolar yapın ve fıstıklara bulayın.

   İşte bu kadar! 


   Not: 2 yağlı kağıt arasında,kek kutusunda ya da kuru ve serin bir yerde 4 hafta kadar saklanabilir:)



   Afiyet, bal, şeker olsun!





  

MSA Günlükleri


      Merhaba,


   Ben Dilara. Uzun bir araştırma sonrasında ben de artık blog sahibiyim :) Araştırmamın uzun sürmesinin tek sebebi bu blog nasıl kurulur değil sadece, yemek yapmaya ve sonrasında yedirmeye bayılan ben bu işi hep devam ettirmek istedim. Bikaç iş deneyimi sonrası o mutfakların bana göre olmadığını anlamam çok uzun sürmedi.

   Küçüklüğümden gelen bir şey değil bu yemek sevdası! Ben minik sevimli bir butik cafe sahibi olma hayallerimi sevgilime anlattım ve bu işe nasıl girebilirim kendimi nasıl geliştirebilirim diye ufak çaplı beyin fırtınasından sonra (düşünen sevgilim olunca beyin fırtınası uzun sürmüyor tabii:) )internetten MSA'yı bulduk.

   Tabii önce babayı ikna etmek vardı ki işin en önemli kısımlarından biri buydu. Senelerdir İzmir'de yalnız yaşamak sorun değildi de ben hala onların yanına gittiğimde "12 de evde olmanı istiyorum" diyen bi baba olunca İstanbul'a yollaması sancılı olabilirdi. Bu tür durumlarda eğer babaya sormaya cesaretiniz yoksa önden anneyi yollamak hep faydalı olmuştur:) Annenin olumlu konuşmalarından sonra ben çıktım karşısına "böyle böyle ben bu işi yapmak istiyorum bu iş beni mutlu edecek" falan filan derken adamcağız nasıl hayır desin. "İyi düşündüysen bu senin hayatın, sen bilirsin" dedi ve ben aynı gün okulla görüşmeler yaptım mailleştim.

   Fakat benim bu şahane okula başlamam için önce okulumu bitirmem gerekiyordu. İzmir Yaşar Üniversitesinde kendimle alakasız bi bölüm okuyarak nasıl o 4 senemi mutsuz geçirmişim hala şaşarım. Neyse, bendeniz 4 senede atmadığım deparı 6 ay içinde atarak okulu bitirdim ve koşa koşa İstanbul'a geldim yerleştim. Artık hem sevgilime çok yakındım hem de "yapamam olmaz ki" dediğim şeyi başarmak için bir adım atmıştım.

   5 ay boyunca çookça uzun yolları gittim geldim gıkımı çıkarmadan. Severek yapınca ne kadar yorulursan yorul hiç zor gelmiyor insana. Okul bitti, stajımı 3 ay Beymen Brasserie de yaptım. Şahane ustalarla, cheflerle çalıştım. Çalışanların hepsi teker teker harika insanlardı. Tek bi sorun örneğin "usta bu Risotto böyle yapılmıyo amaaa" diye çıkıntılık yaptığımda "yap sen yap artistlik mi taslıyosun okullusun diye?" cevabını alırdım her defasında. Kuzu gibi yapardım tabii:) Kendi yerime sahip olamadan özgürce yemeklerimi yapamayacağımı anlamam uzun sürmedi...
   
   Bazı  iş tecrübelerim oldu. Her defasında daha farklı konseptte çalıştım. Fakat işin içine girince aslında ne kadar zor olduğunu mutfakla ayrı, garsonla ayrı, diğer çalışanlarla ayrı uğraşmanın çok yorucu olduğunu farkettim. Bu işten kopmadan yemekle haşır neşir olmaya devam ederek nasıl yaparım diye düşündükten 
sonra - ki bu düşünme sürem bir kış ve bir yaz mevsimi kadar uzun sürdü:) - (sahilde güneşlenirken bile gerçekten düşündüm:) ) günlüğümsü bir blog sahibi olmaya,denediğim, çevrem tarafından beğenilen tarifleri buraya koymaya karar verdim. Tabii daha da güzeli programladığım yurt dışı seyahatlerini yemek üzerine yapıp hem yiyeceğim hem gezeceğim hem de size burdan anında ileteceğim. Tavsiye ettiğim yerlere yolunuz düşerse denemeden dönmeyin derim ;) 
  
   Hayat gerçekten de çok zor!




   MSA günleri gerçekten çok güzeldi..O zaman ki yorgunluğun aslında yorgunluktan sayılmadığını çok sonra anladım!

  


   Ahh..Sevgili Murat chef! En sevdiğim chef..Dersini hep pür dikkat dinlerdik!













   "Lütfen beğensin" şeklinde bakışımdan da anlaşıldığı gibi pek kolay beğenmezdi! Zalim chef!











   Temizlik zamanı!Yemek yapmak
hiç zor olmazdı da temizlik en yorucu olanıydı!