Perşembe, Ocak 31, 2013

Beyoğlu'nda bir Dürümzade




   İstanbul'da gece yarısından sonra genelde çorba ya da kokoreç tükettiğimiz bir gerçek. Bir de eğlence dönüşü ise çorba işçeden evlere dağılmayız genelde. Ama tek seçenek bu değil arkadaşlar. Beyoğlunda balık pazarının hemen çıkışındaki barlar sokağının sağ tarafında kalan Dürümzade gece 2'de de gündüz 2'de de aynı tatmin edicilikte dürümler yapıyor.


   Dürümzade'nin kırmızı biber ve baharatlara bulanmış ince, oval lavaşın diğer lavaşlarla alakası yok. Buranın dürümü ince pizza hamuruna benziyor, ortası küçük hava kabarcıklarıyla dolu, nemli ve yumuşak, kenarları ise çıtır çıtır. Şahane değil mi?

   3 seçenek var. Yavuş şiş, çok acılı Adana kebap ya da az acılı Urfa kebap. Etler kömür ızgarasında pişiriliyor. Etler piştikten sonra lavaş etin üzerine koyuluyor. Bu arada etin üzerindeki lavaş ısındıkça daha önceden lavaşa sürülen baharatlı karışımın kokusu da ete yayılmaya başlıyor.


   Bir de lavaşa etle birlikte maydanoz, sumaklı soğan ve domatesler dizilince tadından yenmiyor. 

   İşte böyle bir dürüm yiyorsunuz orada. Yazarken bile ağzımın sulanmasını engelleyemiyorum:) Siz bir de önünüze koyulduğunda, o ilk dilimi ağzınıza aldığınızda düşünün.

   Yolunuz düşerse uğrayın. Yolunuz düşmezse de mutlaka gidin:)


   Adres ise şu:

   Kamer Hatun caddesi No: 26/A Beyoğlu 

Çarşamba, Ocak 30, 2013

Tantitoni ile Çikolatalı Kek



   14 Şubat'a şurada ne kaldı ki? Diyeceğim de vereceğim kek tarifi için bayağı uzun bir zaman var:)

   Ama olsun. Ben dayanamadım. Tantitoni'den kalpli bir kek kalıbı aldım. Çikolatalı kek yaptım. İçi parça çikolatalı hem de.


   Tantitoni mağazasına ilk defa girdim. Çıkmak istemedim. Çünkü şahane şeyler var. Bambaşka bir dünya gibi geldi bana. Ama kendimi tuttum ve sadece bir ürün aldım. Kendimi kek yapmaya adadım bu günlerde. Sürekli bir kek yapma hali. Çikolatalı kek, vişneli kek, sade kek falan derken. Kek dükkanı mı açsam diye düşünmeden edemedim. O kadar keki de yedirecek kişi bulamadım.

   Neyse bugün Tantitoni'den aldığım kek kalıbı ile yaptığım çikolatalı kek tarifi veriyorum size. Kek tarifini Cafe Fernando'dan aldım.

   Kendisi çikolata sosu ile servis etmiş ama ben kullanmadım. Siz dilerseniz koyabilirsiniz. Ben onu da yazacağım.

   Bu arada Anadolu Yakasında oturanlar için Tantitoni, Tepe Nautilus'ta var.


    Çikolatalı Kek



  • 2.5 su bardağı un                          
  • 1/4 su bardağı kakao
  • 1 çay kaşığı karbonat
  • 3/4 çay kaşığı tuz
  • 1/2 su bardağı kefir (veya süt)
  • 1/2 su bardağı krema
  • 200 gram sütlü çikolata, ince ince doğranmış (Kendisi Toblerone kullanmış, çok başarılı olmuş) 
  • 225 gram tereyağı ve kalıbı yağlamak için az bir miktar daha (oda sıcaklığında)
  • 1 + 1/4 su bardağı şeker
  • 4 yumurta 
  • 1 yumurtanın beyazı
  • 1 çay kaşığı vanilya özütü (vanilin aynı tadı vermiyor ama dilerseniz kullanabilirsiniz) 


  • Fırınınızı önceden 170 derecede ısıtın.
  • Kek kalıbınızı tereyağıyla iyice yağlayın.
  • Büyük bir kaba un, kakao, karbonat ve tuzu eleyin ve bir kenarda bekletin.
  • Kremayı orta boy bir tencerede kaynama noktasına getirip ateşten alın. 
  • İnce ince doğradığınız çikolataları ısıya dayanıklı bir kaba koyup üzerine kaynar kremayı dökün ve bir spatula yardımıyla çikolata parçaları tamamen eriyene kadar karıştırın.
  • Kefiri ekleyin ve soğuyana kadar buzdolabında bekletin.
  • Oda sıcaklığındaki yumuşamış tereyağını ve şekeri mikser yardımıyla iyice çırpın.
  • Yumurtaları teker teker ekleyin ve çırpmaya devam edin.
  • Vanilya özütünü ekleyip tekrar çırpın.
  • Kuru ve ıslak malzemeleri dönüşümlü olarak çırpılan karışıma ekleyip aralarda çırpmaya devam edin (önce unlu karışımın 1/3′ü, ardından kremalı karışımın yarısı, unlu karışımın 1/3′ü, kremalı karışımın geri kalanı ve son olarak da unlu karışımın geri kalanı şeklinde).
  • Ardından yağladığınız kalıba döküp fırına verin. 
  • Yaklaşık 55-60 dakika sonra bir kürdan yardımıyla içinin pişip pişmediğini kontrol edin.
  • Keki servis tabağına çevirip oda sıcaklığına gelmesini bekleyin.
  • O sırada çikolata sosunu hazırlayın. Kek soğuduğunda sosu üzerine gezdirin, sos biraz katılaştıktan sonra kesip servis yapın.


    Çikolata Sosu için,


  • 120 gram bitter çikolata, ince ince doğranmış
  • 1/2 su bardağı krema
  • 2 çorba kaşığı tereyağı, oda sıcaklığında
  • 3 çorba kaşığı şeker


  • Kremayı orta boy bir tencerede kaynama noktasına getirip ateşten alın.
  • İnce ince doğradığınız bitter çikolatayı ısıya dayanıklı bir kaba aktarıp üzerine kaynar kremayı dökün, tereyağını ve şekeri ekleyin. 
  • Bir spatula yardımıyla çikolata parçaları tamamen eriyene kadar karıştırın.
  • Akışkan bir kıvam aldıktan sonra biraz koyulaşana kadar karıştırmaya devam edin (soğudukça kıvamı koyulaşacaktır).
  • Koyu akışkan kıvama gelince de soğumuş kekin üzerine gezdirin.
  • Afiyet olsun.

Salı, Ocak 29, 2013

Günün Kitabı 'Sefarad Yemekleri'




   Beş asır önce 1492'de İspanya'dan Türk topraklarına göç eden Yahudiler örf ve adetlerinin yanı sıra mutfak geleneklerini de beraberinde getirdiler. Bu yemekler kuşaktan kuşağa geçerek bizlere miras kaldı.

   Yemekler bizim yemeklerimize çok benziyor. Sadece hazırlaması biraz uzun süren yemekler var ve sebze yemekleri et yemeklerine göre daha fazla. Musevi dini kurallarına uygun sofra ve beslenme ilkeleri olan kaşerut prensiplerine sadık kalma kaygısından kaynaklanıyor.

   Yani geviş getiren büyük ve küçükbaş hayvanlar ile tavuğun eti, ancak dini esaslara uygun kesildikleri takdirde kaşer sayılırlarmış. Pişirilmeden önce kanlarından iyice arındırılırmış. Etli yemeklere süt veya sütlü yiyecekler katılmazmış.

   Aynı yemeklerde birden fazla sebze kullanıyorlar ve başlıca pişirme yöntemleri var. Mesela tava, fırın, dolma, domates, limon, maydanoz ile pişirme gibi..

   Çok hoşuma giden bir şey var yalnız. Dinlenme günleri var mesela.

Masa düzeni; beyaz örtü, şabat mumları, kiduş bardağı, kırmızı şarap, hala (şabat ekmeği) şeklinde olmalı.
Yemekte ise; balık, hamur işi, et veya tavuk, sebze ve en son tatlı olmalı.
Cumartesi kahvaltıları; rakı, bulemas, borekas, tapadas, biskoços, haşlanmış yumurta ve karpuz, kavun, üzüm şeklinde yapılıyormuş.
Yılbaşı; salata, pırasa köftesi, pazı veya ıspanak böreği, kuru fasulyeli ıspanak, balık (başı ile servis yapılmalıdır), tavuk veya et, balkabaklı tatlı, elma reçeli, nar, hurma, şarap.

   Kipur var (oruç), hasat bayramları, hanuka (ışık bayramı), ağaç bayramı ve en güzeli neşe ve eğlence diye adlandırdıkları bol şarap içerek eğlendikleri günleri var.

   Neşe ve eğlence yani Purim zamanı Cevizli Hamurlu Börek, Folar, Mafiş, Orejas de Aman ile kutlanıyormuş.

   Son olarak bir de hamursuz bayramları varmış. 

   Yani her şey düzenli, belirlenmiş, gayet keyifli bayramlar düzenliyorlar. Benim çok hoşuma gitti. Hepsini yapan bir aile varsa beni birine misafir edebilir mi lütfeen? :)


   Ben bir kitaptan bahsettim yukarıda. 'Sefarad Yemekleri' isimli kitaptan alıntılar yaptım. Viki Koronyo ile Sima Ovadya yazmış. 

   Yazdığım birçok yemeğin tarifi kitapta var. Hem de çok kolay ve ağız tadımıza çok uyuyor. Edinmenizi öneririm.  Ben meşhur Hala yani Şabat ekmeğinin tarifini yazıyorum. Yumuşacık, mis kokulu bir ekmek oluyor sonunda.


HALA- Şabat Ekmeği


Hamur için,


  • 40 gr. maya                          
  • 2 çay kaşığı süt
  • 1 kg. un
  • 2,5 su bardağı su
  • 1/2  su bardağı şeker
  • 1/2 su bardağı ayçiçek yağı
  • 1 tatlı kaşığı tuz


Üstü için,


  • 1 yumurta


  • Mayayı çok az şeker ve sıcak üst ile kabartın.
  • Un, şeker, yağ, tuz ve suyu, kabarmış maya ile karıştırıp iyice yoğurun.
  • Bir saat dinlendirdikten sonra tekrar yoğurup örgü şekli verin.
  • Üzerine yumurtayı sürün ve tekrar bir saat dinlendirin.
  • 150 derece ısıtılmış fırında pişirin.
  • Afiyet olsun:)

 
 

Pazartesi, Ocak 28, 2013

Drama Kokulu Haftanın Menüsü




   Ah ben nasıl dayandım. Drama kursunun nasıl geçtiğini yazmadan nasıl durabildim gelin de bana sorun:)

   Burası öyle bir yer ki bakış açınızı değiştiriyor, güzel vakit geçirerek hayata farklı yönlerden bakmayı öğreniyorsunuz. Yepyeni insanlar tanıyor, hepsinden bir şeyler kapıyorsunuz.


   Biz o gün 5 kişiydik. Normalde 9-10 kişi olacağız. Suat bey, Siz Dramanın kurucusu ile tanışma faslı yaşadıktan sonra ne için orada olduğumuzu teker teker belirttik. Ardından değişik oyunlar oynayarak kaynaşmayı sağladık. Oyunlar derken birbirimizin ayaklarına dokunmaya çalıştık ve bunu yaparken kendi ayaklarımıza dokundurmamaya çalıştık:) Yanındaki kişiyi hissetme, uyumlu hareket etme gibi çalışmalardan sonra minik bir tiyatro yaptık. Kurgu aslında. 

   Üçer ve ikişer gruba ayrıldık ve kendimizde rahatsız olduğumuz yönümüz ismimiz oldu. Mesela utangaç olan vardı, sert olan ya da hassas olan.. Herkes kendisi hariç birini canlandırdı. Bir bakıma kendimizi dışarıdan görmemizi sağladı. Programlamadan, ne konuşacağımızı düşünmeden başladığımız oyun öyle keyifli geldi ki Suat beyin tamam artık oturabilirsiniz lafını duymasak devam edecektik:) 

   Yaşça bana yakın kişiler vardı. Ve az kişi olmanın verdiği rahatlık işimize geldi. Ama ben kalabalık olduğumuzda da çok eğleneceğimize eminim.

   Sürekli gülen, ortalıkta koşturan insanlar canlandırın gözünüzde. Ben o gün yaptığım hareketleri başka yerde asla yapamazdım.

   Yani vakti olan, katılmak isteyen bence birkaç kişilik daha yer varken bize eşlik etsin. 18 Ocak yazıyor başlangıç tarihi ama aslında geçen cuma başladı. Hayatın yorucu kısmından, işin verdiği mutsuzluktan tamamen sıyrılıyorsunuz. Haftanın yorgunluğunu burada atabilirsiniz bile. Öyle çok şeyin farkına varıyorsunuz ki 'evet ya hakikaten' lafını çok sık kullanıyorsunuz:)

   Kendinize özel vakit ayırıyorsunuz. Bundan daha güzel kişisel gelişim olamazdı.

   Siz Drama, Ataşehir'de. Yukarıda gördüğünüz gibi küçük çocuklar için de programlar var. Kendiniz için olmazsa çocuğunuzu yollamakta fayda var.

   İşte böyle bir akşam geçirdim. Çok güldüm, çok eğlendim, o an başka hiçbir şeyi düşünmedim. Fırsatta olmadı zaten!

   Ben telefon numaralarını vereyim. Belki denemek istersiniz. Benim de bir katkım olmuş olur hem:) 

    Siz Drama Sanat ve Eğitim Merkezi- 0216 469 89 02


   Haftanın menüsü ise şöylee,


PAZARTESİ


     Biftek Eşliğinde Peynirli Mantar Katları


  • 4 adet büyük boy kestane mantarı          
  • 1 tatlı kaşığı tereyağı
  • 2 dilim bonfile
  • 1 çorba kaşığı sıvıyağ
  • 3 çorba kaşığı ezilmiş beyaz peynir
  • 3 çorba kaşığı lor peyniri
  • 1 çorba kaşığı krema
  • 1 çorba kaşığı kıyılmış kapari
  • 2-3 dal kıyılmış dereotu
  • 1 diş kıyılmış sarımsak, karabiber



  • Mantarların saplarını çıkarın. İçlerine tereyağı sürüp, tuz serpin.
  • Önceden ısıtılmış 200 derece fırında 15 dakika pişirin.
  • Diğer taraftan bonfile dilimlerini tuz ve karabiber ile tatlandırın.
  • Yapışmaz yüzeyli tavaya bir çorba kaşığı sıvıyağ koyup önlü arkalı kızartın. Kekik serpip sıcak tutun.
  • Üzeri için, kestane mantarlarını temizleyip boylamasına dilimleyin. Tuz ve karabiber ekleyip tereyağında sote edin.
  • Beyaz peynir ve lor peynirini bir kaba alın. Üzerine krema, kapari, sarımsak, karabiber ve dereotu ekleyip, karıştırın.
  • Peynirli karışımı fırından çıkan mantarların içine doldurun.
  • 2 adet mantarı üst üste koyup servis tabağına alın. 
  • Üzerine 1 çorba kaşığı sote kestane mantarı koyun. ve bonfile eşliğinde servis yapın.



SALI


     Mantarlı Bohçalar


  • 400 gr küçük boy kültür mantarı      
  • 400 gr kuşbaşı kuzu eti
  • 4 çorba kaşığı zeytinyağı
  • 1 adet soğan
  • Yeteri kadar su
  • 1'er adet havuç ve patates
  • 1 çorba kaşığı silme un
  • Tuz, karabiber, kekik


    Hamuru için,

  • 1 çay bardağı süt
  • 1 çay bardağı su
  • 3 çorba kaşığı zeytinyağı
  • 1 adet yumurta, aldığı kadar un, tuz


    Üzerine,

  • 1 adet yumurta sarısı
  • 1 çorba kaşığı su



  • Hamur için süt, su, zeytinyağı, yumurta ve tuzu bir kaba alıp çırpın.
  • Üzerine azar azar un ekleyerek kulak memesi yumuşaklığında bir hamur hazırlayın ve streç filme sarıp 15 dakika dinlendirin.
  • İç malzeme için, 1 çorba kaşığı zeytinyağını bir tavaya alıp, piyazlık doğradığınız soğanı rengi dönene kadar kavurun.
  • Üzerine eti ekleyip, suyunu salıp çekene kadar kavurun.
  • Yarım su bardağı sıcak su ekleyin. ve azaldıkça su ilave ederek eti yumuşayana dek pişirin.
  • Diğer taraftan havuç ve patatesi kuşbaşı doğrayın. 1 çorba kaşığı zeytinyağında havucu 15 dakika sote edin ve kenara alın.
  • Ayrı bir tavaya 1 çorba kaşığı zeytinyağı koyup patatesi 10 dakika soteleyin.
  • Kalan zeytinyağını geniş bir tavaya alıp mantarları üzerine ekleyin. Suyunu salıp çekene dek soteleyin. Üzerine et, havuç, patates, un, kekik, tuz ve karabiber ekleyip harmanlayın.
  • Hazırladığınız hamuru iki eşit bezeye ayırın. Her birini unlu zeminde servis tabağı ebadında açın.
  • Ortasına harcın yarısını koyun. Uçları yukarı toplayıp bohça şeklinde kapatın.
  • Kalan hamur ve harcı da aynı şekilde hazırlayın.
  • Yumurta sarısını 1 çorba kaşığı suyla çırpıp, hamurların üzerine sürün.
  • Mantarlı bohçaları yağlı kağıt serilmiş bir fırın tepsisine yerleştirin.
  • Önceden ısıtılmış 200 derece fırında hamurların üzeri kızarana dek pişirin.



ÇARŞAMBA


     Salsa Soslu Misket Köfte


  • 400 gr dana kıyma           
  • Yarım kuru soğan
  • 2 diş sarımsak
  • 2 yemek kaşığı hardal
  • 2 yemek kaşığı domates salçası
  • 2 adet yumurta
  • Kimyon, karabiber, kırmızı biber, tuz
  • 2 yemek kaşığı galeta unu
  • 5-6 yemek kaşığı un
  • Ayçiçek yağı (Köfteleri kızartmak için)


    Sosu için,


  • 3 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • Yarım kilo domates rendesi
  • 1 adet soğan
  • 3 diş sarımsak
  • 3-4 adet sivri biber turşusu
  • 1 çay kaşığı kırmızı pul biber
  • Yarım çay kaşığı kimyon
  • 1'er çay kaşığı toz şeker, tuz, kekik, karabiber
  • Yarım çay kaşığı kişniş
  • İnce kıyılmış maydanoz
  • Çeyrek limon suyu



  • Köfte için, un hariç bütün malzemeyi karıştırarak yoğurun.
  • Yoğurduğunuz köftelere misket şeklini vererek una bulayıp kızartın.
  • Sos için, kabuksuz domatesleri rendeleyin.
  • Soğan ve biberleri ince ince doğrayıp domatese ekleyin.
  • Maydanoz ve sarımsakları ince kıyarak bu karışıma ilave edin.
  • Baharatları da ekledikten sonra zeytinyağı ve domates salçasını da ekleyerek 10 dakika pişirip buzdolabında bekletin.
  • Üzerine çeyrek limon suyunu ilave edip, kızartmış olduğunuz misket köftelere gezdirerek servis yapın.


      
PERŞEMBE


    Lahana Sarma


  • 1 adet küçük boy dolmalık lahana 
  • 1 su bardağı pirinç
  • 1 çay bardağı zeytinyağı
  • 3 adet büyük boy soğan
  • 1 çorba kaşığı domates salçası
  • Yarım demet maydanoz
  • Yarım demet taze nane
  • 1 çorba kaşığı çam fıstığı
  • 1 çorba kaşığı kurutulmuş nane
  • 1 çay kaşığı tarçın
  • Tuz, karabiber, yenibahar
  • 1 çay kaşığı toz şeker



  • Pirinci yıkayıp süzün.
  • Lahana yapraklarını ayırıp yıkadıktan sonra geniş bir tencerede haşlayın.
  • Geniş bir tencerede zeytinyağını ısıtıp kıyılmış soğanları kavurun.
  • Pirinci ve salçayı ekleyin.
  • Birkaç dakika daha kavurduktan sonra kıyılmış yeşillikleri, tuzu, şekeri, çam fıstıklarını, 1 bardak suyu ve baharatını ilave edin.
  • Kısık ateşte pirinç suyunu çekene kadar pişirin.
  • Ocaktan alın, soğumaya bırakın.
  • Lahanaların ortalarındaki sert kısımlarını keserek sarmaya hazır hale getirin.
  • Lahanaları dilediğiniz şekilde sarın.
  • Tencereye yerleştirin. 1 bardak su ilave edin. Çok kısık ateşte 1 saat kadar pişirin.



CUMA


    Fırında Tarhanalı Ve Sebzeli Somon


  • 600 gr somon fileto parçaları
  • 2 adet girit kabağı
  • 1 çorba kaşığı susam
  • 1 çorba kaşığı zeytinyağı
  • 1 kahve fincanı toz tarhana



  • Girit kabağını yıkayıp kabuğunu soymadan rendeleyin.
  • Susamı, zeytinyağını ve toz tarhanayı ekleyip karıştırın.
  • Bu karışım ile somon fileto parçalarını harmanlayın.
  • Önceden ısıtılmış 190 dereceye ayarlı fırında 15 dakika pişirin.
  • Sıcak servis yapın.
  • Afiyet olsun:)

Pazar, Ocak 27, 2013

Doğum Günü Kızından..



''Sen kanatlarımın arasındaki rüzgardın / Sen olmak istediğim her şeydin..'' 



        Bugün benim doğum günüm!

   
   26 yıl yani 9 496,29717 gün olmuş ben doğalı. 26 yaş bana çok uzaktı bir zamanlar. Hayatın bu kadar hızlı akıp gitmesi bazen gözümü korkutmuyor değil. Ne ara geldim bu yaşa? E ben iyi hatırlıyorum 18 yaşı bir şey zannettiğim ve o yaşa girdiğimde büyük olacağımı hissettiğim günleri. Artık koca insan oldum! Kabul etmek zor gelmeye başladığına göre yaş hakikaten ilerlemiş demekki:)

   Bu yaşları yaşarken çook mutlu oldum, çook üzüldüm. Hayal kırıklıklarım ne çoktu. Geçmez dediğim acı anlar, kötü günler nasıl da geçiyormuş. Hem de farkına varamadan. Ama benden de ne çok şey götürmüş şimdi geri dönüp baktığımda anlıyorum.

   Bugün için aslında farklı hayaller kurmuştum. Bambaşka planlarım vardı. Ama derler ya 'İnsanlar hayal kurar, tanrı gülermiş' diye. Ben de baktım düşündüğüm gibi olmuyor kısa vadeli programlar, planlar yapmaya karar verdim. Hayal kurmayı zaten sevmezdim. 

   Yoga dersine girdim bir kere sporda. Denemek gerek, ilerlemek gerek ya.. Tesadüfen sadece spor hocası ve benden başka kimse yoktu. Dedi ki 'affet'. Ses çıkarmadım. Gözlerim kapalı bir şey düşünmemeye çalıştıkça aklıma hiç olmayacak şeyler geliyor. 'Yok kolay gibi söylüyorsunuz da, affedemiyorum' diyerek sorun bende mi bakışı attığımda hocaya, bana dedi ki 'Önce kendinizden başlayın, kendimi affediyorum deyin'.

   Bazen kendime öyle çok kızıyorum ki..

   Böyle yazdığıma bakmayın. Mutluyum. Eksikliklerim var, tamamlamaya çalıştıklarım var, yanımda olmasını istediğim var ama kendi başıma mutlu olmayı öğrenmeye başladığımı hissetmek işte o insanı asıl o mutlu ediyor. 

   Güzel bir şey görüyorum, eksiklik hissediyorum. Yediğim güzel bir yemeği keşke birlikte yesek dediğimde, güzel bir filmi tek başıma izlediğimde ya da hoşuma giden bir olay yaşadığımda yine eksiklik hissediyorum. Ama bütün bunları ben yaşayabildiğim için de mutlu oluyorum.

   Bugün benim doğum günüm dedim ya, yine eksiğim aslında.

   Hepimiz çok mutlu olalım. Bugün için tek dileğim bu. Pastamı kesmedim ama dileğimi dilemek için muma gerek yok zaten:)


   Orada bir yerlerde beni okuyanlar, iyi ki varsınız. Yarın görüşmek üzere..

Cuma, Ocak 25, 2013

Bir Tutam Baharat



'baharat, tarçın ve buse
tavan arasında saklı tarife
ayışığı ve boğaziçi yalnız
o fener bizim çocukluk aşkımız..'


  Ne zamandır izlemek isteyip de bulamadığım bir film izledim dün gece. 'Bir Tutam Baharat'. Çok hoşuma gitti. İçimi ısıttı ama bir yandan da keşke sevgilimle izleseydim bu filmi diye düşündüm. Ama aşk filmi kesinlikle değil.

   Film bittiğinde insanın bulunduğu yeri bir tarçın kokusu sarıveriyor. Ya da hemen ilk fırsatta "tarçınlı top köfte" yapıp, sevdiklerini mutlu etmek istiyorsun. O yüzden sevdiğimle izleseydim dedim. Hem acı hem tatlı olmaları dolayısıyla tarçının kadınlara benzetildiği, oldukça rahatlatıcı, sıcacık ve baharat kokulu bir film.


   Filmde bir bölümde diyor ki: "İki tip yolcu vardır. Birinciler haritaya bakarlar, ötekiler aynaya… Haritaya bakanlar hep gider, aynaya bakanlar hep döner."

   Diğer etkilendiğim sözler de şunlar:

   'Rumlar şaşırdıkları zaman kendilerini tokatlar.'
   'Türkler bizi yunanlıymışız gibi kovdu, yunanlılar ise türkmüşüz gibi karşıladı.'
   'Biber acı ve kavruktur, tıpkı güneş gibi'
   'Tuz ihtiyaç duyulduğunda birinin hayatına ekilebilir.'
   'Tarçın acı ve tatlıdır,tıpkı bir kadın gibi.'
   'Venüs tarçın doludur çünkü, tüm kadınların en güzeli olarak hem acı hem de tatlıdır, dünya ise tuz doludur çünkü tuz hayata tat katar.'


   ''İstasyonlarda arkana bakma Saime; arkanda göreceğin tek şey vaatler olur'' sözüyle iç sızlatmış, 'gastronomi içinde astronomiyi de barındırır' ifadesinin ardından baharatlarla gezegenleri ve kadınları betimlemesiyle şaşırtmış, iki şeye bakarak yolculuk yapılır; biri harita diğeri ayna sözüyle daha bir bağlamış, Crossing The Bridge'le sesini duyduğumuz Şehr-i İstanbul'un tadını dilimizin ucuna değdiren güzel bir yunan yapımı.


   İstanbul’da büyüyen ve büyükbabası yemek pişirme konusunda bir filozof olan genç Yunanlı Fanis’in hayat hikayesi anlatılıyor filmde… Her şeyi ailenin küçük oğlu Fanis’in gözünden izliyorsunuz. Fanis, büyükbabasından iyi yemek pişirmek için ‘bir tutam baharat’ın önemi konusunda dersler almıştır. Büyüyünce birinci sınıf bir aşçı olur ve yemekleriyle mutluluk dağıtır. 35 yıl sonra doğduğu yere dönünce, hem büyükbabasını, hem de çocukluk aşkını yad etmek için bol fırsat bulacaktır.
   Bir Yunan filminde İstanbul’un, Türkiye’nin ve Türk kültürünün bu denli sempatik gösterilmesi, filmin ilk sürprizi bence. Ama ayrıca iki halk arasındaki sayısız ortak noktaların, inanılmaz benzerliklerin ve paylaşılagelmiş değerlerin sunulması da etkileyici. Bu son derece ‘Türk dostu’ film, kimi sorunlar yüzünden ülkemiz sinemalarına gelememişti. Özellikle Türk-Yunan mutfakları arasındaki ortak ögelerin belirtilmesi ilgi çekici.


   Filmin başlangıcındaki ezan sesi ve minareler arası geçişlerle kalbinin yarısı İstanbul'da kalmış Rumlar ve Türklerin ortak geçmişlerine yolculuk başlıyor. Filmle ilgili beni asıl çarpan müzikleri olmuştur ki filmin ardından hemen film müzikleri albümünü almaya karar verdim.

   Bugünün filmi olarak bunu seçtim. Ben gözlerim dolu izledim. Ama içimi yumuşacık yaptı. Tamer Karadağlı'ya rağmen beğendim üstelik.


   Bir Tutam Baharat’ın Türkiye’de başına gelenler tam bir yılan hikayesi. Biraz kısaltarak anlatacağım. 2004 Eylül’de gösterime gireceği söyleniyordu. Tamer Karadağlı’nın şantaj kasedi ortaya çıkınca ileri bir tarihe atıldı, dendi. Sonra dağıtım sözleşmesinin hem Özen Film hem de Warner Bros ile imzalandığı, bu yüzden gösterilemediği iddia edildi.

   Yunanistan’dan gelen dedikodulara gelirsek... Filmin sağladığı büyük başarıdan sonra dağıtımcılar fiyat artırmış, Warner Bros Türkiye'de bu kadar para vermeyi reddetmiş.


   Falan filan derkeeen üstünden seneler geçti tabii.. Biz de izleyemediğimizle kaldık. 

   Bu arada bugün yaratıcı drama kursuna başlıyorum. Pazartesi ama eğer dayanamaz yazarsam yarın buradan okuyabilirsiniz neler yapmış olduğumu:) Ben az biraz heyecanlıyım. 

   Yalan valla baya heyecanlıyım. Ama eğleneceğimi düşünüyorum. Eğer gidenler varsa aranızda bir fikir olarak yazarsanız sevinirim.

   Bana şans dileyin. 

                                                                                      Yabani kız sosyalleşmekte:)


 

Perşembe, Ocak 24, 2013

Çamlıca'da Bir Kebap Ağası




   Geçen gün güneşi fırsat bilip Çamlıcaya kahvaltıya gittik. İsmine bakmayın kahvaltısı bir şahane. Yerin adı 'Kebap Ağası' Kalabalık bir grup olarak gittiğimiz için boğazıma sahip olmaya çalıştım ama nafile:) Domates soslu sosisten, çeşit çeşit peynirlere kadar her şey masaya geldi. 


   Kahvaltı bana göre en iyi öğün. Üstelik her saat hazırlayıp yiyebiliyorsunuz. Gece acıkınca bile kendime kahvaltılık hazırladığımı bilirim ben. Gerçi bu acıkmalar sık olunca bir ara sadece kahvaltılık alışverişi yapmaya başladım. Marketteki çalışan bayanın dikkatini çekmiş olacak ki 'Siz sadece kahvaltı yaptığınız için mi bu kadar incesiniz?' diye bir soru yöneltti. 'Dağları yiyorum nerdeyse' dediğimde gözleri faltaşı gibi açıldı. Haklı kızcağız yediklerim sanırım sadece saçlarıma gidiyor. Henüz keşfedemedim nedenini.


   Neyse Kebap Ağasına gittik. Masamıza oturduk. Tabii masa önceden hazırlanmış bir şekilde bizi bekliyordu. Ben önce çıkıp biraz fotoğraf çekmek istedim çünkü bütün İstanbul ayaklarımızın altındaydı. Baharda ya da yazın gidilirse muhteşem bir gün geçirilebilir.


   Sahibi Adanalıymış. Bir süre İngiltere'de yaşamış. 16 yıl kadar. Orada restorancılık yapmış ve kesin dönüş yaptığında burayı açmış. Üst katında kendi yaşıyor. Alt katını restoran haline getirmiş.

   Boğaz manzaralı yerlerden çok daha güzeldi manzarası fakat birkaç yüksek binanın güzelim manzarayı nasıl bozduğunu gördüğümde yasaklanmalı diye düşündüm. Bu kadar yüksek binalar yapılmamalı. Üstelik iş merkezi de değil. Ev. Gerçi o evin en üst katında oturmak da keyiflidir ya neyse.


   Koyunlarını arka tarafta besliyor ve kendi kesiyormuş. 'O zaman etin nasıl olduğunu ve nasıl beslendiğini bildiğim için içim rahat ediyor' diyor. 

   Bilmeyenlerin bulması biraz zor. Üstelik hemen yol kenarında da değil. Hafif yokuş çıkmak gerekiyor. Buna rağmen konuklarının hep bol olduğunu söyledi. Ne güzel dedim. Eferim!


   Fiyatlar gayet makul arkadaşlar. Çay sınırsız. Her yer tertemiz. E manzara da şahane. Daha ne olsun! Bir misafir daha ne ister? Hem çocuklarınızla gidebilirsiniz çocuk menüsü de mevcut. Arka bahçede bir de benim çocukluğumdan kalma eski bir salıncak var. Hani sokaklarda dolaşırdı amcalar. Gördüğüm an anneme seslenirdim 'anneeee anneee salıncakçı geldi paraaa' diye. Verir parasını binerdik. Eliyle çevirir döndürürdü. Ondan vardı. Bineyim dedim, utandım:) 


   Benim gözüm kebabında. Bir daha ki sefere gidip kebap yemeyi düşünüyorum. Adanalı ya güzel yapıyordur eminim. Ben şahsen 'Ağam neler yapmışsın' diye diye yedim hepsini..



   Gidin, görün, yiyin, beni de anmayı unutmayın:)

Çarşamba, Ocak 23, 2013

Tadı İsminden Belli - Vişneli Kek




   Her şeyde her yerde indirim var şimdi. Ama ben ne almak istiyorsam onda bir türlü indirimi ya yakalayamam ya da istediğim ürün kalmamış olur. Kıyafetlerde zaten beden kalmıyor onu geçtim fakat mutfak ürünlerinde niçin bulamıyorum? Esse'nin mağazasına girdiğimde büyüleniyorum fakat çok pahalı olduğundan sürekli alışveriş yapamıyorum. Bir bana mı öyle geliyor acaba? Tefal'den aldığım bir kek kalıbının aynısından arıyorum günlerdir. Aradığım her şeyi bulmakta zorlanıyorum da lazım olmayan her şey bolca var maşallah.

   Teyzem hep der ki: 'Allah beni sever diyeceksin Dilara'. Ben de bundan sonra Allah beni sever deyip alışverişe çıkmayı düşünüyorum. Belki o zaman ancak bir kap kaçak, soyacak, çay kaşığı falan denk gelir..

   Neyse bir tarif buldum. Düşündükçe dişlerim kamaşıyor. Vişneli Kek'ten bahsediyorum canım! Öyle abartılı bir kek değil ama böyle aklıma geldikçe gözlerim vişne vişne bakıyor sanki yutkunsam tadını alacakmışım gibi hissediyorum. 

   Ama bunun için de eski püskü kek kalıbını kullanmak istemiyorum. Çünkü bu an önemli bir an. En özel malzemelerle bu en özel keki yapmak istiyorum. Vişneli kek bence şu hayattaki en güzel şey! Başarılı olacağım bu sefer ikinciyi yapmama gerek kalmayacak. O yüzden mutfak tartım önümde, malzemelerim sağımda, araç gereçler solumda girişiyorum işe..

   Aslında kendimi bu kadar hazırlamamın ve abartmamın asıl sebebi ben pasta, kek, kurabiye yapmayı fazla beceremiyorum:) Öyle şekilli, şeker hamurlu pastalar bana göre değil. İşin aslı bu. İtiraf.com.

   Yemek eğitimi almakla ilgisi yok. İlla bir pasta yapacaksam ikinci ya da üçüncüde tutturuyorum. Ahh sıkıcı..
   Oysa yemek öyle mi? Değil..

   Neyse bu sefer ilk seferde tutturdum. Güzel oldu. Hatta yan komşuya test ettirdim ki çirkinse sevdiklerime çaktırmadan atarım diye.. Kek kalıbımı da nereden buldum biliyor musunuz? Çok şaşıracaksınız. Yine Tefal'den:)

   Şimdi vereyim şu süper basit tarifi. Tatlı yiyin tatlı konuşun. Ağzınızın tadı da hiç bozulmasın, istemem.


     Vişneli Kek


  • 1 su bardağı dondurulmuş vişne             
  • Yarım su bardağı sıvıyağ
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 4 adet yumurta
  • Bir buçuk su bardağı un
  • 2 çorba kaşığı kakao
  • 1 paket vanilya
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket (80 gr) bitter çikolata
  • 1 su bardağı süt





  • Derin bir kaba aldığınız sıvıyağ ve toz şekeri mikserle iyice çırpın.
  • Yumurtayı ilave edip çırpmaya devam edin.
  • Başka bir kapta un, kakao, vanilya, kabartma tozu ve benmari usulü erittiğiniz çikolatayı karıştırıp, yumurtalı karışıma ilave edin.
  • En son sütü koyun ve tüm malzemeyi şöyle bir karıştırın.
  • Kekin kolay çıkması için kek kalıbını yağlayıp, unlayın ve kalıba önce biraz kek hamuru koyup üzerine vişnenin yarısını serpin.
  • Kalan hamuru boşaltın ve üzerine kalan vişneyi yerleştirin.
  • Önceden ısıtılmış 160 derece fırında 45 dakika pişirin.
  • Dondurmayla miss gibi gidiyor. Bilginize.



   Vişneyi hep sevmişimdir. Kulaklara takıp kafayı sağa sola sallama işine girişmeyenimiz yoktur herhalde değil mi? Ben hala yaparım.. 

   Bir de vişne demişken Rus edebiyatı ve tiyatrosunun önemli ismi Anton Çehov'un yazdığı, Engin Alkan'ın yönettiği Vişne Bahçesi oyununa giden var mı oralarda bir yerlerde? Kaçırdığıma üzüldüm doğrusu..
   Vişne okumaktan bugün sizin de gözler vişne bakacak:)

   


 

Salı, Ocak 22, 2013

Serkan Bozkurt'la Minik Minik Yemekler



   Geçen gün internetten Dünyanın İlklerini ve Enlerini araştırıyordum. Her şeyin ilkini işte.. Çok ilginç şeylerle karşılaştım. İçlerinde daha önce bildiklerim de vardı, yeni duyduklarım da. Aslında çok uzun biliyorsunuz ama ben kısa tutup sizleri sıkmayacağım:)

   Bakın nelermiş onlar..


  • Dünya televizyonlarında gösterilen ilk çizgi film Taş Devri.
  • Daktilo ile yazılan ilk roman Tom Sawyer.
  • (1868) İlk trafik lambası otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce Londra'da kullanıldı. (Bizde hala tam olarak kullanılamamaktadır:) )
  • Alman tasarım firması Korefe, Gerstenberg yayınevinin siparişi üzerine ‘The Real Cookbook’ (Gerçek yemek kitabı) adında bir kitap tasarlamış. Yüzde 100 taze hamurdan yapılan ve içinde klasik bir lazanya tarifi yer alan bir kitap, okunduktan sonra tepsideki yerini alarak lezzetli bir yemeğe dönüşüyor. Ev hanımları için pratik bir kullanıma sahip dünyanın ilk tüketilebilir tarif kitabı, okunduktan sonra raflarda bekletilmeden servis ediliyor. Anlattığı yemeğin aynı zamanda ‘gerekli malzemeler’ listesinde yer alan ilginç kitap, tanıtımı yapıldıktan sonra kitapçılardaki yerini aldı.
  


    Derken dünyanın en iyi saklanan 3 sırrı ise,

  •    Coca colanın formülü- Dünyanın en çok kâr eden şirketlerinden Coca Cola'nın formülünü ölesiye saklamasından daha doğal bir şey yoktur. Birçok kola markasına rağmen hala dünyanın lideri konumundadır. İçindekileri herkes merak ediyor ama sadece bilinenlerden kabarcıklı su, yüksek oranda fruktoz mısır şurubu, kafein ve kahverengi boya maddesinin olabileceği. Bilenler 2 kişiymiş ve söylentilere göre 2 kişide formülün yarısını biliyor ve ancak birlikteyken gerçek formül ortaya çıkıyormuş. Coca Cola şirketinin politikaları arasında sırrı bilen 2 kişinin aynı uçaklarda seyahat etmesi yasakmış. Bütün bu sırra rağmen kolanın içinde Coca bitkisinden bir katkı olduğu biliniyor. İşte bu kadar bilgiyle de ancak Kristal Kola ya da Cola Turka falan oluyor:)

  •    Bir diğeri ise KFC'nin 11 şifalı otu ve sosuymuş. KFC firmasının menü sırları 1930'lu yıllarında benzin istasyonu işleten Harland Sanders'ın müşterilerine sattığı tavuklardan geliyor. Bu alandaki başarılarını devam ettiren Sanders bir restoran zinciri kurmaya başlar ama asıl şirketin en büyük kozlarından biri 11 şifalı ot ve özel sosları olur. Coca Cola firmasında olduğu gibi sadece 2 yönetici bu sırrı biliyor. KFC'nin ana şirket binasında sır saklanıyor. Görevimiz Tehlike'den Tom Cruise gelse bu formülü alamaz çünkü çok iyi bir şekilde korunuyormuş. Ana üsteki güvenlik şefinin açıklamalarına göre, sırrın korunduğu yerin tanımı şöyle, 2 metre kalınlığında duvarları olan bir oda, her yeri kameralarla dolu, 7/24 silahlı görevliler hazırda tutuluyor, 2 farklı anahtarı, 2 farklı PİN şifresi. Evet bunlar bir tavuk için yapılıyor ama dünyanın en çok tavuk satan firması olduğu düşünülünce garip kaçmıyor. 
  •    Üçüncüsü ise Oliver Cromwell'in kafasının olduğu yermiş. Oliver Cromwell 1600'lü yıllarda İngiltere'de monarşik yapıyı tek başına sona erdiren önemli isimlerden biri. Cesedini 12 saat ipte asılı tutan Kral Charles, Cromwell'in başını kestirtmişti. Daha sonra Cromwell'in kellesi müze tarafından devralındı daha sonra ise bir koleksiyoncuya satıldı. Kellenin son sahibi 1957 yılında ölünce oğlu kelleyi (!) saklamak istemedi ve gömmek için uygun bir yer aradı. Başı gömmek için 3 yıl yer arayan aile sonunda bunu gerçekleştirebildi. Şuan ise 2 kişi kellenin yerini biliyor. Kimler mi? Cambridge Üniversitesi'nden 2 profesör. Mezarın üstünde bir işaret yok ama yakınlarında mezarın yönünü gösteren bir işaret var. Bu sır sadece profesörlerden profesörlere aktarılabiliyor.


   
   Miniklere özel yemek kitabı gördüm kitapçıda. Serkan Bozkurt yazmış. Chef's Table Mutfak Okulu kurucusu ve cheflerinden. 


   O güzelim minik ellerle de tarifleri uygulamışlar. Kitabın ismi, 'Serkan Bozkurt'la Minik Minik Yemekler'. 

   Kitapta çocuklar için sandviç, burger, kurabiye, makarna, pasta ve içecek tarifleri var. Yaparken o kadar keyif alacaksınız ki miniklerle birlikte yemesi de o kadar zevkli olacak. Benim çocuğum hiç yemiyor demek zorunda değilsiniz artık! :) 



Pazartesi, Ocak 21, 2013

Senaryo ve Şarap Kokulu Haftanın Tarifleri




    Bu sosyallik beni çok yoruyor a dostlar! 

   Şaka bir yana öyle bir cumartesi geçirdim ki nasıl geçtiğini anlamamakla beraber gece yastığa başımı koyduğumda dolu dolu bir gün olduğunu düşünüp mutlu oldum.

   Neler yaptım en iyisi yazayım ben size. Sahilde güzel bir yürüyüş yaptım. Sonra sıcak poğaçalarımı alıp çay bahçesinde bir yandan çayımı yudumladım bir yandan da akşama hazırlık için bir kitap okudum. Kitap çok inceydi ama bitiremedim. Çünkü tamamen mutsuz, umutsuz ve hayatından memnun olmayan birini konu alıyor. Aslında kendisini yazmış yazar. Bilenleriniz vardır belki. Tezer Özlü. Kitabın ismi ise Yaşamın Ucuna Yolculuk.

   Önce biraz yazardan bahsetmek istiyorum.

   Özlü, yaşamın anlamını arayan ve bu arayışı hayranlık duyduğu üç yazarın (Svevo, Kafka, Pavese) izlerini sürerek sürdüren anlatısını 1983'te Almanca yazmış, daha sonra Türkçeye çevrilerek 1984 yılında tekrar basılmış. Bir süre akıl hastanesinde (Manik-depresif) kalmış. Sonra göğüs kanserine yakalanmış. Tedaviyi reddetmiş ve sonunda ölmüş. Resmen intihar etmiş sizin anlayacağınız.


   Kitabı kurcalamam bile yetti nasıl bir hayat yaşamış olduğunu anlamam için. Yüzüne baksanıza hüznü siz de görebiliyor musunuz?

   Kitaptan alıntılar yazacağım aslında neler hissettiğini az çok siz de anlayacaksınız.

   Bir bölümün başlangıcında ''Niçin dünyaya geldiğini bilmiyor musun? Anlatmalısın, ayrıca acıkmalısın, susamalısın.. Sonun korkunç, sefil olmalı! Bunu bilmiyor musun? Bunu sana Pavese söylüyor'' yazmış. Paveseden..

   Sonra başka bir bölümde, ''Yaşamın sonu hiçbir zaman bana ırak gözükmedi. Her yüzde, her solukta, her büyüyende, her yaşlananda, her sarılmada, her sabahta gördüm yaşamın sonunu'' diyor.

   Asıl bir bölüm var ki, beni en çok etkileyen... Biraz uzun ama eğer sıkılmaz ve okursanız sizin de etkileneceğinizi düşünüyorum.

   ''Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey, benim gerçeğimle bağdaşmayan bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin ''medeni durum'' dediğiniz durumsuzluk, ne başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiçbir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzene erişmek o denli kolay ki.. Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki.. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. İçgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için. 

   Yaşamın boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle, okullarınızla, işyerlerinizle. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz.Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanına ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.''

   Ne acı değil mi? 

   Dün akşam 10 kadar kişi şarap eşliğinde bu kitabı tartıştık. Benim ilk gidişim olduğu için daha çok dinleyiciydim ama her ay yapılacak bu görüşmelere mutlaka katılmayı düşünüyorum. Bu grup 5 yıldır yapıyor bunu ve çok samimi arkadaşlıklar kurmuşlar. Her yaştan insan var üstelik. Teyzem sayesinde tanıştığım bu güzel insanlarla vakit şahane geçti. 

   Ondan önce Senaryo Yazarlığı dersine gittim. İki film açıldı. İlk film muhteşemdi. M-Fritz Lang filmi. Diğer film They Live-John Carpenter idi. Ben 'They Live' filminde neredeyse uyuyacaktım. Fakat 'M' filmini sonuna kadar izleyemediğime üzüldüm. 

   Film konularını anlatmayacağım da derste hiç aklımıza gelmeyecek bilgiler edindim. Gerilim filminde karanlıktan gelen çocuk seslerinden, çocuğun söylediği tekerlemenin korkunçluğuna kadar içten içe bizim korkacağımızı hissettirmeleri.. Bildiğimiz ama o an düşünemediğimiz şeyleri öğretti sevgili hocamız bize.

   Çok keyifliydi, iyiydi de 4 saat sürmesi biraz yorucu oluyor.

   E artık haftanın tariflerine geçeyim diyorum:) Buraya kadar okumanız bile bir mucize:)


PAZARTESİ


     Brokoli Graten



  • 1 kgbrokoli            
  • 1 su bardağı süt
  • Yarım paket krema
  • 2 yemek kaşığı un
  • 2 yemek kaşığı tereyağı
  • Tuz,pulbiber
  • 2 su bardağı kaşar rendesi



  • Brokolileri tuzlu suda 3-5 dk haşlayıp,suyunu süzün.
  • Diğer tarafta tereyağını eritin.
  • Unu ekleyip karıştırn.
  • Süt,tuz,pulbiber ve kremayı ekleyin.
  • Brokolileri fırın kabına alın.
  • Üzerine hazırlamış oldumuz sosu yayın.
  • En son kaşar rendesini ekleyinfırında üzeri kızarıncaya kadar pişirin.




  SALI


     Hünkar Beğendi   -Okulda yaptığım hünkar beğendi bu:)


     Etli kısmı için:


  • 250 - 300 gr kuş başı et                      
  • 2 domates
  • 1 sivribiber
  • 1 küçük soğan
  • 2 diş sarımsak
  • 1 tatlı kaşığı domates salçası
  • 1 su bardağı kaynar su
  • Tuz, karabiber
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • Patlıcanlı kısmı için:
  • 3 büyük boy patlıcan
  • 2 yemek kaşığı un
  • 2 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 su bardağı soğuk süt
  • Kaşar peyniri rendesi (3 yemek kaşığı)
  • Tuz, karabiber



  • Soğuyan patlıcanların kabuklarını soyun ve sıcak suya tutarak bir kenara alın.
  • Kuşbaşı etleri çok daha küçük parçalara ayırın.
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı ile etleri suyunu çekene kadar pişirin.
  • Doğranmış soğan ve sarımsaklar ile sivribiber ilave edilip 1 dakika kadar pişirin.
  • 1 tatlı kaşığı domates salçasını ilave edilip kavurun.
  • Üzerine doğranmış domatesi ekleyip birkaç dakika daha arada karıştırarak pişirin.
  • Tuz ve karabiber ilave edilerek yaklaşık yarım saat daha pişirin.
  • Patlıcanları küp doğrayın.
  • Bir tencerede 2 yemek kaşığı tereyağı ile 2 yemek kaşığı unu kavurun.
  • Üzerine patlıcanları ilave edip pişirmeye karıştırarak devam edin.
  • 1 bardak soğuk sütü yavaş yavaş karıştırarak ilave edin.
  • Son olarak tuz ve karabiber ve kaşar rendesi ilave ederek kaşar peyniri eriyene kadar pişirmeye devam edin.
  • Patlıcanlı sosu servis tabağının altına, etli karışımı üste gelecek şekilde koyarak servis yapın.


ÇARŞAMBA


     Sarımsaklı Sebze Sote

  • 200 gr brokoli                         
  • 200 gr brüksellahana
  • 2 havuç (baby havuç kullanırsanız daha hoş bir görüntüsü oluyor)
  • 2 patates
  • 5 diş sarımsak
  • Yarım demet dereotu
  • 4-5 çorba kaşığı zeytinyağı
  • Tuz, karabiber

  • Brokoliyi çiçek çiçek ayırın. Brüksel lahanalarını temizleyin. Havuçları temizleyip ince çubuklar halinde doğrayın. 
  • Patatesleri soyup parmak kalınlığında doğrayın. Hazırladığınız sebzeleri ayrı ayrı haşlayıp süzün veya buharda pişirin. 
  • Sarımsakları soyup ezin ve zeytinyağında sote edin. Hazırladığınız sebzeleri sırasıyla patates, havuç, brokoli ve brüksel lahanası şeklinde ekleyip 2 dakika kadar kavurun. Tuz ve karabiber serpin.
  • Dereotunu temizleyip kıyın ve üzerine serpin.
  • Sıcak olarak servis yapın.


PERŞEMBE


      Peynirli Ispanak Köftesi


  • Yarım kg ıspanak                            
  • 4 dilim beyaz peynir
  • 2 çorba kaşığı margarin
  • 2 dilim bayat ekmek içi
  • 1 kahve fincanı süt
  • 2 çorba kaşığı
  • Galeta unu
  • 2 çorba kaşığı rendelenmiş kaşar peyniri
  • 2 yumurta
  • Tuz, kırmızı toz biber

  • Ispanakları ayıklayıp bol suyla yıkayın. 
  • Tencereye alıp kısık ateşte kendi suyu ile yumuşayıncaya kadar pişirin. İyice süzüp küçük küçük doğrayın. 
  • Ekmek içini sütte bekletip sıkın.
  • Geniş bir tavada 1 kaşık margarini eritip ıspanağı ekleyin. 
  • Bir tutam tuz ilave edip birkaç dakika kavurun. Ateşten alıp ılınmaya bırakın. 
  • Ekmek içi, galeta unu, kaşar peyniri ve yumurtaları ekleyip yoğurun. 
  • Köfte harcını 8 eşit parçaya ayırın. Her birini avuç içinde yuvarlayıp hafifçe yassılaştırın ve ortasını çukurlaştırın. 
  • Hazırladığınız ıspanak köftelerini yağlanmış fırın kalıbına dizin.
  • Beyaz peynir dilimlerinden küçük bir çay bardağının ağzıyla daire şeklinde küçük parçalar kesin. 
  • Ispanak köftelerinin çukur kısımlarına birer parça peynir yerleştirin. 1 kaşık margarini küçük bir tavada eritip peynirli köftelerin üzerine gezdirin. 
  • Önceden ısıtılmış 180 dereceye ayarlı fırında 15-20 dakika pişirin.


CUMA


      Ispanaklı ve Peynirli Akya Balığı


  • 6-7 adet temizlenmiş ve derisi alınmşı akya balığı fileto
  • 400 gr ıspanak
  • 50 gr rendelenmiş kaşar peyniri
  • 50 gr beşamel sos
  • Tereyağı
  • Tuz karabiber
  • Toz muskat

  • Yapışmaz yüzeyli tavada 20 gr tereyağını erittikten sonra ıspanakları ilave edip soteleyin.
  • Isıya dayanıklı fırın kabına tereyağı sürün. Ispanakları ve rendelenmiş kaşar peynirini dikkatlice yerleştirip üzerine Akya balığı filetolarını aktarın.
  • Beşamel sosu hazırlayıp toz muskat, tuz ve karabiber ile tatlandırın.
  • Hazırladığınız beşamel sosu balık filetolarının üzerine yayıp birkaç küçük parça tereyağı yerleştirin.
  • Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 15 dakika pişirin.
  • Akya balığı Eylül-Ekim aylarında balıkçılarda bolca bulunur. Dondurulmuş halde marketlerde bulabilirsiniz.