Cuma, Ağustos 30, 2013

Soylent Green - Açlık



   Soylent Green adlı 1973 yapımı filmimiz Harry Harrison tarafından kaleme alınmış Make Room! Make Room! adlı Nebula ödüllü bilim kurgu romanından uyarlanmış. Günümüzde global ısınmanın yarattığı problemler, ilerleyen zamanlarda yiyecek sıkıntısı yaşayacak olmamız gibi gerçeklerin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini gösteren ilginç bir hikaye ile karşı karşıyayız.



   2022 yılında geçen filmde nüfus artışı yüzünden dünya üzerinde yiyecek stokları erimiş ve insanlar açlık çekmeye başlamıştır. Ender bulunan sebze, meyve, et gibi gıda maddeler çok yüksek fiyatlara satılmakta ve ancak çok zengin kişiler tarafından tüketilmektedir. Yöneticiler yeşil, sarı ve kırmızı Soylent(isim sol-soya ve lent-lenf gibi bir bileşimden çıkmış) adlı gofrete benzeyen yiyeceklerle halkı açlık sınırında tutmaktadırlar. New york polis departmanı Dedektifi Robert Thorn(Heston) ve yaveri Solomon ‘Sol’ Roth(Edward G. Robinson) yeni düzen içinde ayakta durmaya çalışman iki ev arkadaşıdır. Sol her gün, eski güzel günlerden kalan hatıralarını Thorn ile paylaşmakta ve dünyanın insanlar tarafından ne hallere getirildiğini anlatmaktadır. Thorn ise çok da anlaşamadığı bu dostunun araştırma gücünü kullanarak vakaları çözmektedir.



   Şehrin yüksek sosyetesinden William R. Simonson (Joseph Cotten)’ın evinde kafasına aldığı bir darbe sonucu ölü bulunması, Thorn’u basit bir soygunun ötesinde ortada büyük bir dava olduğunu düşündürür.


   Vakayı araştırdıkça, Thorn Simonson’un Soylent’le ilgisini öğrenir ve ip uçları kendisini tehlikeli bir yola sürükler. Geldiği nokta Thorn insanların Soylent Green üretimi için kullanıldığını öğrenir. Soylent Green is people! Sözü ile de film hafızalara kazınır böylece. Şirket insan üretimini bir yandan tetikleyerek daha çok ham madde sağlamakta bir yandan da daha çok tüketici yaratmakta ve böylece gücünü arttırmaktadır.


   Film, 1973 yılında çekilmiş olduğundan ötürü, bir takım teknik aksaklıklar ve belki de çoğumuza başarısız ve komik gelebilecek sahnelerden oluşabiliyor yer yer. Bunun da imkansızlıklardan dolayı meydana geldiğini düşünürsek, çok fazla bu konuya yoğunlaşmamız gerektiğini düşünmüyorum açıkçası. Senaryo muhteşem.

Perşembe, Ağustos 29, 2013

Sırçacı14 Oleey!



   Yeni keşfettiğim bir yer vaar! Pek güzel, pek şık, pek havalı ve pek pek pek eğlenceli Sırçacı 14.. Haftanın 7 günü, 09:00-02:00 saatleri arasında mutfak-salon-bar konseptiyle hizmet veren Sırçacı14’ün mimarisi kurumsal kimliği Kitchen-ist firması tarafından tasarlanmış.


   Sırçaçı14 menüsü Akdeniz mutfağını, yöresel Türk lezzetleriyle zenginleştirmiş. Mıhlamadan mıklaya tüm kahvaltı çeşitleri günün her saati servis ediliyor. Perşembe günleri ise 18:00-20:00 saatleri arasındaki Aperitivo’da içkiye eşlik eden atıştırmalıklar ikram ediliyor. Saatlerin ilerlemesi ile DJ performansı sayesinde tempo yükseliyor, mekanın kendine özgü kokteylleri öne çıkıyor. Taze meyveler ve yüksek kalite içkilerden hazırlanan Sırçacı14 kokteylleri şimdiden kulaktan kulağa yayılmaya başlamış, müdavimlerini oluşturmuş bile.


   Yemeklerde ve içkilerde kullanılan yeşillikleri (biberiye, kekik, adaçayı, nane, reyhan, tarhun, lavanta) kendi bahçelerinde yetişiyorlar. Kuru patlıcan, kuru biber, nar ekşisi, antep fıstık ezmesi, pul biber ve diğer baharatlar Antep’den getirilirken, Mıhlama için peynir Karadeniz’den, kayısı Malatya’dan geliyor. 


   Kahvaltı menüsünde yok yok. Serpme Kahvaltı, mıhlama, scrambled eggs, göz yumurta, menemen, benedict, mıkla, sebzeli omlet, granola, pancake, fıstıklı sırçacı14 katmeri, akdeniz tost, abaza peynirli tost, avokadolu açık tost, ızgara hellim ve sucuk...


   Başlangıçları, şarküteri tabağı, peynir tabağı, kızarmış ekmekli ricotta, muhammara, kupta dana carpaccio, mücver, biberli ekmek, karamelize soğan tart, kuru patlıcan dolması, mozarellalı kabak çiçeği kızartması...

   Ana yemeklerde, kuzu incik pie,tavuk ızgara, hamburger, kuzu küşleme, ev köftesi, dana bonfile, somon sufle, kinoalı ızgara levrek, ızgara dil balığı, bol etli lazanya...


   Salata ve tatlılarda ise, mozarella, avokado somon, enginarlı tabulleh, bol yemişli tavuk (bonfile ve karides seçenekleriyle), karpuz salatası, lüküs salata, cheesecake ( hem de oreo, toblerone, orman meyveleri seçeneği ile), kavun sorbe, panna cotta, beyaz cikolatalı brownie, mövenpick dondurma çeşitleri mevcut.


   Kokteyl olarak ise kendi özel çeşitleri var. İsimleri de bir harika. Lemongrass, Pink Martini, Julia Roberts, George Clooney, Sırçacı14, Pear Showers, Kiwilization, Pink mojito, SpongeBob, Oyunbozan, Gündüzdüşleri, Bartender’s Breakfast gibi.. Ben George Clooney tercih ettim ne yalan söyleyeyim kötü olmasının imkanı yoktu:)


   Çok ama çok eğlendim! Gidin, görün, eğlenin, bol bol için. İster kutlama yapın ister kızkıza gidip beyler olmadan hayat daha güzel sözünü kanıtlayın:) İsterseniz de bir kadeh içip yorgunluk atın. Her şekilde çok keyif alacağınıza eminim.

Çarşamba, Ağustos 28, 2013

Diyetin Keyiflisi


                                                                
   Yaz döneminde kilo almamaya çalışan ya da aldığı kiloları vermeye çalışanlar vardır mutlaka. Bugün vereceğim tarifler tam da iyi görünmek için  birebir.. Diyet yapmak zor iş  fakat bu tarz lezzetli ve keyifli tarifler olduğunda insanın gözü fazla korkmuyor. Bir de tatlı yazdım. Lokum gibi bir şey.


   
Parmesanlı Fırın Kabak



  • Şerit halinde kesilmiş 1 kabak  
  • 1 yemek kaşığı toz parmesan
  • Yağ



  • Fırın tepsisini folyo ile kaplayıp yağlayın. Kabakları yerleştirin ve dilediğiniz yağı üzerine gezdirin. 
  • Parmesanı serpin ve fırına verin. Kabaklar kızarana ve parmesan eriyene kadar fırında pişirin ve sıcak servis yapın. 
  • Güzel bir ara sıcak olan parmesanlı fırın kabağı diyet yapanlar da ara öğün olarak  tercih edebilir.


Kayısı Kanepeleri



  • 16 kuru kayısı       
  • 8 çay kaşığı labne peyniri
  • Kabukları soyulmuş ve ezilmiş Antep fıstığı
  • 1-2 çay kaşığı bal


  • Kuru kayısıların üzerini peyniri, fıstık ve bir kaç damla bal olacak şekilde doldurun. İşte bu kadar!





Salı, Ağustos 27, 2013

Murat Bozok- Mimolett



    Gastronomiye gönül veren ve ağzının tadını bilenler için…

   Aşçılık renkli ve serüvenlerle örülmüş bir yol. Köstebek yuvası gibi mutfaklarda, herkesin tatil yaptığı zaman dilimlerinde, bıçak kesikleri ve yanıklarla dolu ellerle uzun saatler boyunca çalışmayı seçmenin sadece bir sebebi olabilir, o da aşçılığa duyulan “aşk”. İnsanın kanına bir kez girdiğinde kolay kolay çıkmayacak bir tutkudur bu. 


   Bugünün şanslısı, televizyondaki yarışmada görüp de keşke sadece mesleğini yapsa dediğim Murat Bozok'un çıkarmış olduğu 'Mimolett' isimli kitabı. Bu kitapta ilk restoranı Mimolett'in hikayesini, felsefesini ve yemeklerini dili döndüğünce anlatmaya çalışmış Murat Bozok. Sadece reçetelerden faydalanılmamış aynı zamanda Mimolett'te bir günün nasıl geçtiği ve mutfakla ilgili anıları da yer almış. Adını da bir Fransız kasabasında yapılan, turuncu renkteki yuvarlak peynirlerden alıyormuş.


   Kendisini pek sevmem. Televizyonlarda da gayet itici bulurum. Fakat aşçılık bilgisinden ve deneyiminden faydalanmak adına kitabını edindim. Dünyanın en çok Michelin yıldızına sahip şefi Gordon Ramsey ve Fransa'da 'dünyanın en iyi şefi' olarak gösterilen Joel Robuchon'dan yemek yapmanın inceliklerini öğrenmiş bir kişi olarak tv de ne kadar tuhaf göründüğü çok da önemli değil aslında. 

   Gastronomiye gönül vermiş, ağzının tadını bilen, yemek yemekten zevk alan, bu zorlu mesleği seçen veya seçmeyi düşünen herkese ışık tutan bir kitap olmuş. Pek hoşuma gitti. Önyargılı olmayın benim gibi, edinin Bozok'un kitabini:)

Pazartesi, Ağustos 26, 2013

Haftanın Menüsü


   Yaz günü şifayı kaptım sevgili arkadaşlar. Vücudumun her noktası ağrıdan kırılıyor. Parmaklarım bile tutmuyor. Hasta olup sızlanmayı hiç sevmem ama bu sefer ben de sızlandım valla ne yalan söyleyeyim. Yalnız olduğum zamanlarda hastalığa yakalanırsam sesim hiç çıkmaz. Ama hastalık da yalnız hiç çekilmiyor diye söylenmeden de edemem. Şimdi bizimkiler burada. Sağ olsun anneciğim gece yatana kadar besliyor beni. 

   Gündüz saatleri iyi geçiyor da gece ateşim çıkıyor ve kalın kalın çoraplarla geziyorum evde. Üşüyoruz reizz diye içimden geçiriyorum.

   Yine de keyfimi hiçbir şey bozamıyor. Çok şükür halimize. Bu da geçer. Asıl bütün gün aklıma geldikçe içimi hop hop ettiren bir haberim var size. Ben Florida yolları taştan diyor ve orada da yeni anılar biriktirmek için kısa zamanda yollara düşüyorum. Sizler kışın burada donarken ben mini mini şortlarla geziyor olacağım:) 

   Abiciğim orada. O yüzden içim rahat. Fakat karar aşamasında gitmemin iyi olacağını söyleyip aklıma daha da fazla sokan bir arkadaşım var. Ona teşekkürlerimi sunuyorum amaaa olur da 'hıh bu ne' dersem vay haline bilmiş olsun:) Okuduğu an anlar o kendisinden bahsettiğimi:) İyi ki varsın! 

   Benim bol bol yatıp dinlenmem lazım. Parmak uçlarımı bile kımıldatmadan uyumam gerek. O yüzden izninizle yatağım en sevimli sesiyle beni çağırıyor.

PAZARTESİ

Soya Soslu Et Sote Tarifi



  • Yarım kilo bonfile    
  • 1 adet büyük boy kuru soğan
  • 2 diş sarımsak
  • Karabiber
  • Zeytinyağı
  • Soya sosu



  • Etleri kasabınıza küçük ve ince olacak şekilde doğratın.
  • Soya sos, taze çekilmiş karabiber ve zeytinyağı ile karıştırıp 2-3 saat bekletin.
  • Soğanları ay şeklinde incecik doğrayın.
  • Bu dilimleri kızgın bir tavada biraz zeytinyağı ile hafiften kahveleşinceye kadar kavurun.
  • Sarımsakları ezmeden incecik keskin bir bıçakla doğrayın.
  • Büyükçe bir tavayı iyice kızdırın.
  • Etleri biraz zeytinyağı ile sularını salmadan hızla kavurun.
  • Hepsi kavrulunca tamamını tavaya koyun.
  • Sarımsakları katıp, sotelemeye devam edin.
  • Önceden kavurduğunuz soğanları da ekleyip iyice karıştırın.

Yanında 1 dilim kızarmış ekmek ve tercihe göre közlenmiş patlıcan salatası ile servis edebilirsiniz.

SALI

Fettucini Soslu Alfredo



  • 3 çorba kaşığı zeytinyağı  
  • 400 gram kültür mantarı
  • 1 diş sarımsak
  • 500 gram şekilli erişte makarna
  • 2 kutu krema
  • Tercihen parmesan veya rendelenmiş kaşar
  • Tuz, karabiber



  • Zeytinyağında ufak doğranmış mantarları, el presinden geçirilmiş sarımsakları beraber sote ediniz. Tuz ve karabiberi ekleyin.
  • Büyük bir tencerede bolca su kaynatın.
  • Kaynayınca içine iki çorba kaşığı tuz ve 1 çorba kaşığı zeytinyağı koyun.
  • Makarnaları kaynamakta olan suya dökün ve arada bir karıştırın.
  • Pişirme süresi azami 12 dakikadır.
  • Pişen makarnaların yarı suyunu süzün ve bir bardak soğuk su ilave ederek kapalı bir tencerede makarnaları 3-5 dakika demlendirin.
  • Arada bir yapışmaması için karıştırın.
  • Asla soğuk sudan geçirmeyin.
  • Hatta makarnaları içinde ½ bardak su kalacak şekilde süzün.
  • Bu haldeki makarnaya hazırlanmış sarımsaklı mantarları ekleyip iyice karıştırın.
  • İki kutu kremayı yenecek sıcaklığa gelmiş makarnanın üzerine dökün ve tekrar karıştırın. Karışımı servis tabağına alın ve üzerine rende peynir dökün.


ÇARŞAMBA

Somon Buğulama


  • 2 adet somon fileto   
  • 2 adet soğan (halka şeklinde dilimlenmiş)
  • 2 adet limon (halka şeklinde dilimlenmiş)
  • 1 bardak su
  • 1 adet defne yaprağı
  • Tuz
  • Karabiber
  • 1/2 adet limonun suyu



  • Tencerenin dibine limon halkalarını; onların da üzerine soğan halkalarını yerleştirin.
  • En üste somonları koyun.
  • Tuz, karabiber ile tatlandırın.
  • Tekrar bir kat soğan ve bir limon halkasını somonların üzerine yerleştirin.
  • Defne yaprağını ilave ederek kapağını kapatın.
  • Pişirmenin sonunda pozisyonunu seçin ve kapağını açın.
  • Somonları tabaklara alıp yanında garnitürleri ile servis yapın.


PERŞEMBE

Püreli Rosto


  • 750 gr dana bonfilesi  
  • 2 çorba kaşığı margarin
  • 1 adet havuç
  • 1 adet soğan
  • 1 adet kereviz
  • 1 çorba kaşığı salça
  • 1 çorba kaşığı un
  • 7-8 bardak su
  • 4-5 adet patates
  • 1,5 çay bardağı süt
  • 2 çorba kaşığı tereyağı
  • Tuz, Karabiber




  • Yayvan bir tavada sıvı yağı kızdırın.
  • Eti kızgın yağda arkalı önlü her tarafı nar gibi oluncaya dek kızartın.
  • Bu ara her çevirişte ete tuz ve karabiber ekin.
  • Kızartma işlemi bitince tencereden alıp, başka bir yayvan tencereye aktarın.
  • Kızartma yağına margarin veya tereyağı ekleyip küçük küçük doğranmış soğanı tavla zarı iriliğinde doğranmış havuç ve kerevizi ilave edin ve hafifçe kavurun.
  • Daha sonra salçayı ekleyip 1-2 kez çevirdikten sonra suyu et suyu tabletini ekleyerek bir taşım kaynatın.
  • Etin üzerine bu karışımı döküp, ağır ateşte ve kapağı kapalı olarak 15 dakika pişirin.
  • Et piştiğinde servis tabaklarına dilimleyerek alın.


CUMA

Susamlı Tavuk Şiş



  • 1/2 kg. Piliç Baby Şiş  
  • 1 su bardağı Susam
  • Sıvı Yağ
  • 2 su bardağı Soya Sosu



  • Şişleri en az 1 saat önceden soya sosuna yatırarak marine edin. 
  • Kızarmadan hemen önce sostan alarak susama bulayın ve bol yağda kızartın. 
  • Sıcak servis yapın.

Cuma, Ağustos 23, 2013

Little Miss Sunshine



   3 ayda bir görüştüğümüz ve bu süreçte internette çok vakit geçirdiğimi düşünen babacığıma ithafen yazdım bu yazıyı..

   2013 yılındayız babacığım. Bilgi çağı kafaları işte. Erken yatmıyorsun sonra uyanamıyorsun diyorsun da erken yatınca bir şeyler kaçırıyormuşum gibi hissediyorum. Yatmadan önce tonla blog sayfası, bir sürü yemek tarifi, yüz haber sitesi darbesi ve daha fazlası..

   Şimdi de sorma 'facebook, twitter ve bloglardan edindiğin bilgi ne?' diye. Şimdi artık herkesin, tüm siyasi kimliklerin twitter'ı var. Muharrem İnce'ye bayılıyorum mesela. Çok saçma bir twitter kullanıcısı. Kemal Kılıçdaroğlu desen? Tavla oynuyorum diye twit atmıştı zamanında. Gecenin üçünde falan ama. Bence gerçekten de komik. Lady Gaga mesela. Biftekli kostümüyle ödül törenine gitmiş olan bir kadının ne yaptığını takip edebilmek ve o an bilgisayarın diğer ucunda biftekli bir kadın olduğunu bilmek çok heyecan verici değil mi? Sence değil, eminim.

   Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi renkte, herhangi bir dili konuşan, herhangi bir cinsiyette benden yüz milyon kere daha farklı bir ortamda büyümüş ve farklı kültüre, dine, etiğe sahip birisi var. Ona Kazasker'den 'naber?' diyebilmek çılgınca değil mi? 

   Facebook gelmiş geçmiş en mantıklı şeylerden biri mesela bana göre. Gezi zamanı ne çok işimize yaradı. En hızlı iletişim aracımız oydu. Reelde ulaşabileceğimden bir milyon kat daha fazla kişiye ulaştım. Twitter da aynı şekilde. Kimse bu şekilde işe yarayacağını düşünmüş müydü facebook ve twitter'ın?

   Bence bulunduğumuz noktadan itibaren insanın gelişimi, karşısına çıkan dataları beyninde süzüp günlük hayatta da maksimum verimle kullanabilmesiyle doğru orantılı olarak sağlanacak:)

   Bundan sonrası size yazılmıştır:)

   Normalde sabahları suratsız bir şekilde uyanıp kendime gelmem için 15 dakika falan geçmesi gerektiğini benimle sabahlamış olanlar bir de canım Meryemcim iyi bilir. Ama bu ara pek mutluyum. Hatta dün sabah gülerek uyandım. Rüyamdan da kaynaklanıyor olabilir. Ne gördüğümü hiç yazmayayım ama uykudan gülerek uyanmak çok ilginç bir şeymiş. Sonrasında da o günüm pek güzel geçti derken ondan sonraki günler hep güzel geçmeye başladı. Sanırım her şey o rüya yüzünden:)

   Ya da beni tek üzebilecek ve buna izin verecek kişinin yine kendim olduğunu fark etmem birçok şeyi değiştirdi. Bir gün geliyor. Yaşadıklarının acısını, sıkıntısını ya da yükünü daha fazla çekmek senin için haksızlık diyor beyin. Önüne bak.. 

   Ve boş diyebileceğin şeylerden bile keyif alınabileceğini görüyorsun. Ailem burada. Ev kalabalık malum. Boşaldığı an müziğimi son ses açıp saçma deli bir şekilde dans etmeye niyetliyim. Ama çirkin bir dans olsun. İlk fırsatta. Karşı komşumuz piyano dersi alıyor belli ki. 15 gündür sabah 9'da başlıyor akşama kadar aynı notalarla gidip geliyor. Geçen gün mutfakta ona eşlik ettiğimi fark ettim artık. Onunla ben de öğrenmişim. Modern bir apartmanız biz. 

   Balkona çıkıp sesin nereden geldiğini çözmeye çalıştığım bir sabah belediye işçisinin yerleri süpürdüğünü gördüm. Oturdu bir soluklandı ve sigarasını yaktı. Ben de hemen bir bardak çay ve kahvaltılık ufak bir şeyler hazırlayıp aşağı indirdim ama o arada ortadan kaybolmuştu. Karnını doyuramadım diye üzüldüm. Bir elimde tabak bir elimde çayla kalakaldım.

   Çayı içerek evime çıktım da kahvaltıları kedilere verdim:)

   Bugün film olarak yemekle ilgili bir şey seçmedim. Tekrar tekrar izlemekten sıkılmayacağım bir film. Little Miss Sunshine. Küçük Gün Işığım. İzlemeyen varsa mutlaka izlesin. Pek sevimli bir film. 


   Olive gibi bir kızım olsa ne de güzel olurdu..


   Pazartesi görüşmek üzere..

Perşembe, Ağustos 22, 2013

Ömer'in Yeri Şah


      Bostancı ve etrafında oturuyorsanız burayı herhalde bilmeyeniniz yoktur. Yaklaşık 40 yıllık tarihi ile eski bir çınar gibi Bostancı'da kök salmış mekanımız tam bir kült meyhane. Ömer’in Yeri Şah semt sakinlerinin günlük sıkıntılarından arındığı keyifli bir mekan. 


   İlk dikkatimi çeken herkesin birbirine ismi ile seslenmesi. Bu da insanların hangi sıklıkta buraya uğradıklarının bir göstergesi. Hepsi Ömer’in Yeri’nin müdavimi. Belirttiğim gibi 40 yıllık maziden bahsediyoruz dile kolay. Ömer Usta aramızdan ayrıldığı için, bugün mekanı Adem Usta (kendisi buranın yıllardır şefliğini yapmaktadır) ve oğlu Şah işletiyor. Ömer’in Yeri’nde akşamüstünden itibaren masalar birer ikişer dolmaya başlıyor.


   Ağırlıklı olarak balık üzerine çalışsa da mekanda her türlü ürünü bulmak mümkün. 15 çeşit kadar soğuk meze bulunuyor. Patlıcan salata, semizotu, fava, zeytinyağlı pilaki ve sıcak olarak da yaprak ciğer, paçanga böreği, ahtapot ızgara, kalamar ızgara, midye dolma favoriler arasında.


   Ömer’in Yeri’nin sahile bakan kısmında Bostancı’nın gürültüsüyle karışık deniz manzarası da var. Hemen yanındaki otopark nedeniyle park sorunu da yaşamayacaksınız.


   Mekandan genel anlamda memnun ayrıldık. Her türlü mezemizi, ara sıcağımızı yedik. Ciğere bir parantez açmak lazım. Çok başarılıydı. İstavrit tercih ettiğime belki ilk kez pişman olmadım.

   Anadolu Yakasında oturup nereye gitsek diye düşünenlere duyurulur efendim.

   

Çarşamba, Ağustos 21, 2013

Gymboree Annelerinden Çocuklarının Çok Sevdiği Yemek Tarifleri



   Gymboree programları, 0-5 yaş çocuklara yönelik tamamen gelişimlerini destekleyen bir program. Bu programları Gymboree ekibi ve “ZerotoThree” vakfı birlikte yazıyor ve geliştiriyor. Patentli ekipmanları ve sıcak tecrübeli öğretmenleri uyguluyor ve çocukların gelişimlerine destek oluyorlar. Birçok yerde şubelerine rastlayabilirsiniz artık.

   
   Türkiye’nin 2 sene önce Adıyaman’da gerçekleştirdiği 3 derslikli anaokulu projesinin ardından, ikinci anaokulunu da hayata geçirmek üzere, 150′ye yakın genç anne, Gymboree organizasyonu altında anlamlı bir yemek kitabı projesi için bir araya gelmişlerdi geçen yıl. Bu proje için bir araya gelen ekibin uyumu, isteği ve gönüllülüğü ile “Gymboree Annelerinden Çocuklarının Çok Sevdiği Yemek Tarifleri” kitabı Anneler Günü arifesinde doğmuş oldu.


   Kitabın geliri ile Doğu’da anaokulu yapılacak. Kitap satışa çıktı ve tüm Gymboree şubelerinde satılıyor. Gymboree’yi arayarak hesaba EFT ve kargo ile gönderilebildiği gibi, gelip kartla da alınabiliyor. Gymboree’lerden alındığı zaman %100 kesintisiz projeye aktarılıyor. Kitapevlerinde de satılıyor ama tabii tercihleri direkt onlardan alınması. Bunun nedeni kitabevleri kendi masraflarını düştükten sonra kalanını okula aktaracaklar. Gymboree’den aldığınızda ise ödediğiniz rakamın tümü okula gidecek. Ayrıca BoyutStore, D&R, idefix sitelerinden online satın alabilirsiniz.


   Aralarında Kerem Gönlüm’ün eşi Elif Gönlüm, Murat Saygı’nın eşi Gül Gölge, Efe Yazıcı’nın eşi Nazlı Yazıcı, Tayfun Demirören’in eşi Reyhan Demirören ve Banu Aksoy Tarakçıoğlu, Begüm Ayaydın, Ethel Baler, İpek Varol, Seda Çelik, Nina Lodrik, Yeşim Kalkavan ve Zeynep Demirören gibi bir çok ismin de bulunduğu genç anneler, kitap projesinde hem lezzetli ve eğlenceli yemek tarifleriyle hem de çocukları ile birlikte birbirinden güzel fotoğraflarıyla yer aldılar. Onlar için şahane bir anı, doğudaki minikler için ise büyük bir destek. Dualarını almak bile yeter zaten öyle değil mi? 

   Bu sosyal sorumluluk projesinin bir ucundan tutan ve kısa zamanda gerçekleşmesi için çok çalışan herkesin eline sağlık.

Salı, Ağustos 20, 2013

Haftanın Gecikmeli Menüsü



   Dün yazdığım yazıyı okuyanlar kafamın gerçekten de karışık olduğunu gayet rahat anlayabilirler:) Kafam karışık. Çok karışık! Ama sorun değil can sıkıcı bir karışıklığı yok. Keyifli, heyecanlı, yenilikli ve kalbi pırpır ettirecek bir karışıklık bu. Bunun yanında yazdıklarımı tekrar okumadan asla yayınlamam. Yani ne yazdığımı biliyorum, yani demeyin sonra niye bu kız daldan dala atlamış diye..

   Yine de fena olmamış ben beğendim açıkçası:) Bazen 'bunları ben mi yazdım aferin valla' dediğim oluyor tabii. Ama bazen de yazıyorum yazıyorum hiç içime sinmiyor. Siliyorum. Ve o zaman duyguları katmadan sadece bahsetmem gereken neyse ondan bahsediyorum. Bazı pazartesileri sadece menüyü yazıp bırakmam bu yüzdendir.

   Uzun oldu ya, bıkıp daha menüyü bile okumadan kapatmanızdan korktuğum için yazmadığım menüm bugün huzurlarınızda:) Afiyet olsun şimdiden!


PAZARTESİ

Nane Soslu Pirzola

  • 8 pirzola
  • 2 arpacık soğan
  • Yarım çay bardağı zeytinyağı
  • Tuz, karabiber
  • Kekik

Nane sosu için

  • 1 demet taze nane
  • 2 dilim tost ekmeği
  • 4 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 2 diş sarımsak
  • 1 yemek kaşığı elma sirkesi
  • Tuz
  • Yarım su bardağı su



  • Soğanların kabuklarını soyup geniş bir kaseye küçük doğrayın. 
  • Zeytinyağı, kekik ve pirzolaları ekleyip iyice karıştırın ve üzerini örterek en az 3 saat buzdolabında bekletin. 
  • Yapışmaz yüzeyli tavada önlü arkalı kızarıncaya kadar pişirin. Tuz, karabiber serpiştirin. 
  • Nane sosu ile servis yapın.


SALI

Filet Mignon

  • 1 kg fillet mignon
  • 750 gr patates
  • 350 gr tereyağı
  • 350 ml krema
  • 2 soğan
  • Taze kekik (1 dal)
  • 1 kırmızı lahana



  • Etlerin zarını bıçak yardımıyla çıkarın. Kızgın tavada etleri mühürleyin. 
  • Daha sonra 180 derecelik fırında eti 20 dakika pişirin. 
  • Fillet Mignon’nu hazırladığınız patates püresi, kırmızı lahanayla ve mantar soteyle servis yapın. 
  • Servis tabağına patates püresi koyun, üzerine eti ve etin üzerine de kırmızı lahanayı ekleyin. 
  • Sotelediğiniz mantarı da servis tabağına ekleyerek servis yapın. 


ÇARŞAMBA

Fırın Beyti

  • 200 gr kuzu kıyma  
  • 4 diş sarımsak
  • 2-3 dal maydanoz
  • 1 çay kaşığı Antep fıstığı
  • 2 yemek kaşığı rendelenmiş kaşar peyniri

Sunum için

  • Lavaş ekmeği
  • 1 domates
  • 1 sivri biber



  • Maydanozu ince kıyın. 
  • Kıyma, ezilmiş sarımsak, Antep fıstığı, kaşar peyniri ve kıymayı çukur bir kapta yoğurun. 
  • Izgarada pişirin. Lavaş ekmeğine sarın. 
  • Közlenmiş domates ve közlenmiş biber ile servis yapın.


PERŞEMBE

Domates İçinde Kırlangıç Kavurma

  • 500 gram kırlangıç     
  • 4 adet domates
  • 2 çorba kaşığı tereyağı
  • 2 adet sivri biber
  • 3- 4 diş ince kıyılmış sarımsak
  • 8 adet arpacık soğan
  • 6 adet mantar
  • 1 çorba kaşığı soya sosu
  • 1 çay kaşığı kekik

Beşamel sos için

  • 50 gram tereyağı
  • 1 çorba kaşığı un
  • 1 su bardağı süt
  • Yarım çay kaşığı rendelenmiş muskat
  • 1 çay kaşığı karabiber

Üzerine

  • 4 dilim dil peyniri



  • Kırlangıcın filetosunu çıkarın. Tereyağını bir tavaya alıp ince kıyılmış sivri biberleri soteleyin. Üzerine sarımsak, arpacık soğan, mantar, soya sosu ve kekik ilave edin. En son küp şeklinde doğranmış balığı ekleyin ve bütün malzemeyi sotelemeye devam edin. 
  • Domateslerin içini temizleyin ve sebzeli karışımı paylaştırın. 
  • Beşamel sos için, tereyağını eritip unu rengi dönene kadar kavurun. Üzerine sütü azar azar ilave edip karıştırın. Koyulaşınca ocaktan alın ve karabiberle, muskat ilave edin. 
  • Sosu domateslerin üzerine gezdirip, birer dilim dil peyniri yerleştirin. 
  • Önceden ısıtılmış 200 derece fırında 10 dakika pişirin ve sıcak olarak servis yapın. 


CUMA

Güveçte Dil Kardinal

  • Bir buçuk kg dil balığı
  • 8 adet ayıklanmış karides
  • 8 adet mantar
  • 4 dilim kaşar peyniri
  • 2 çorba kaşığı tereyağı
  • 2 çorba kaşığı un
  • 1 su bardağı su
  • 1 çorba kaşığı krema
  • Tuz, karabiber



  • Ayıklanmış dil balığından 4 adet fileto çıkarın. Filetoların içine ikişer adet karides ve mantar koyun. 
  • Her bir filetoyu dolma sarar gibi sarın ve güveç kabına yerleştirin. Üzerlerine birer dilim kaşar peyniri koyun. 
  • Diğer yandan tereyağını bir tavaya alın ve eritin. Un ilave edip hafifçe kavurun. Suyu yavaşça ilave edip karıştırın. Krema, tuz ve karabiber ekledikten sonra kaynamaya bırakın. 
  • Kaynadıktan sonra sosu balık sarmaların üzerine gezdirin. 
  • Önceden ısıtılmış 200 derece fırında 10-15 dakika pişirin. Sıcak olarak servis yapın. 


 

Pazartesi, Ağustos 19, 2013

Karmakarışık Menüsüz Pazartesi



   İnsanın kaderini yaşadığı, hemen hemen herkesin hem fikir olduğu bir konu, ancak kaderi ya da bazı koşulları zorladığımızda, durum aleyhimize dönüp yaşanan kader olmaktan çıkıp, tam anlamıyla bir kedere de dönebiliyor.
Çarkların işleyiş tarzı, bazen akılların alamayacağı kadar komplike ve inanılmaz. Kontrol devreden çıktığında ise kaos yaşanıyor. Buradaki tek kazanım, hayat tecrübesi, farklı mecralar ve insanlar. Bir tarafta güzellikler yaşanırken, acılar da cabası. Konu ne olursa olsun, en az mantığımız kadar duygularımızı da bir ölçüde işin içine katmalıyız. Ve inancı, bizi ayakta tutan, dirilten ve güç veren.

   Yol ayrımlarında seçtiğimiz şık, an itibariyle yaşadıklarımız ve yaşayabileceklerimizi belirliyor. Belki de bize öngörülen isimlerimiz bile etkili olabiliyor hayatımızda. Kadere inanırım da peki ya bizim seçtiklerimiz…
   Herkesin mihenk taşı farklı. Geriye dönüp baktığımızda pişmanlık duyduğumuz durumlar mevcuttur mutlaka. Bazen olması gerekeni yaptığımızı düşünüp, geçiştirebiliriz; 'Öyle ya, an ve koşul itibariyle en mümkün olan oydu.' diye. Kavşaklarda seçiminde bulunduğumuz bir yolda giderken, diğer yolu seçmekle ”Nasıl bir sonuç elde edecektik’’ sorusunun cevabı ise koca bir soru işareti.

   Yaşımız ilerledikçe de yaşamın ne kadar kısa olduğunu aklımızdan geçirir dururuz. Yaş küçükken farkında olmadığımız her duygunun farkına varmaya başlarız. Farkındalık seviyemiz arttıkça sorgulamalarımız da artar. Bir yandan ne kadar daha yaşayacağımızı bilmemeyi derinden hissederken bir yandan da gerçeklerin en keskin yanları ile yüzleşiriz. Korkar mıyız? Bana göre hayır. Sadece gerçekliğin çiğ yüzüne yüz çevirememenin huzursuzluğunu yaşarken onunla nasıl mücadele edeceğimizin de yollarını bulmaya çalışırız. Bir seçim yapmamız gerektiğinde de yaşımızın getirdiklerini göz ardı edemediğimiz için en acımasız olanı seçeriz. İşte bu farkındalığın bizi kucakladığı andır bana göre. 

   Ben Osho’yu çok severim. Demiş ki,

   'Ne yaparsan yap, sadece mümkün olduğu kadar onu bütün bir şekilde yap. Yürümekten hoşlanıyorsan, güzel! Şayet ansızın artık hareket etme dürtüsü ya da arzusu olmadığını fark edersen, derhal otur; senin iradene karşı tek bir adım bile atılmamalı.
Ne gerçekleşirse gerçekleşsin, kabul et, ondan hoşlan ve hiçbir şeyi zorlama. Konuşmaktan hoşlanıyorsan, konuş. Sessiz olmak hoşuna gidiyorsa, sessiz ol - sadece duyguyla hareket et. Tek bir an için bile olsa herhangi bir şekilde zorlama, çünkü bir kez herhangi bir şeyi dayattığında sen ikiye bölünürsün ve sorun yaratır bu; sonra bütün hayatın bölünmüş olur. 
   İnsanlığın tümü neredeyse şizofrenik olmuş halde, çünkü bizler her şeyi zoraki yapmayı öğrenmiş bulunduk. Gülmek isteyen kısım ve gülmene izin vermeyen kısım ayrılır ve sonra sen bölünmüş olursun. Bir üst sınıf ve bir alt sınıf yaratırsın ve çatışma olur. Çatışmanın yarattığı çatlak daha ve daha ve daha da büyüyebilir. Öyleyse problem bu çatlağa nasıl bir köprü kurulacağı ve onun artık nasıl yaratılmayacağıdır.'


  5 dakika sonra...

   Yazdıklarımı tekrar okudum da o ruh halinden çıkıp bambaşka şeyler yazmak istedim şuan ama ilk yazdıklarımı da silmeye içim elvermedi:) Mesela ne istediğimi buraya yazsam bana saçmalamış derler. Yazmam. Söylemem de. Ama şu var; sonsuza kadar sadece kendi gönlümü yapmak için uğraşmak isterim. Düşündüm de, hayatımda en mutlu olduğum anlardan bir tanesi San Diego'da kaybolduğum zamandı. Nasıl olsa kayboldum diye her ara sokağa korkusuzca girip çıktığım ve kendi kendime yolumu öğrendiğim zamandı. Birisiyle tanışmak da böyle bir şey olmalı ve işte tam olarak burada eksik bir şeyler var. Ama neyin eksik olduğunu bilmiyorum. Bu yüzden de bir yerlerde kaybolsam hiç de fena olmaz diye düşünüyorum.
  

   Bazen kafamda bir şey düşünürüm. Sonra bir bakmışım onu hikaye haline getirmişim. Hikayenin sonlarına geldiğimde, hikayenin gerçek sonundan daha çarpıcı bir senaryo beliriyor gözlerimin önünde. Böyle olsaymış inanılmaz olurmuş diyorum. Sonra da neden aklıma geleni yaşayamadığıma üzülüyorum. Keşke onu yaşayabilseydim..

   İşte ben böyle bir hal içindeyim. Karmakarışık. Haftalık menü yarına kaldı a dostlar. Bir de iyi ki blogum var!

Cuma, Ağustos 16, 2013

Kitchen Confidential



   Kitchen Confidential; FOX‘un 2005′te yayınlanmış, kahkahasız, 22 dakikalık komedisi. Dizinin mutfağında, Sex and the City başta olmak üzere, Melrose Place ve Beverly Hills, 90210 (Evimiz Hollywood’da) gibi dizilerin de yapımcısı olan Darren Star var. Çok erken iptal olmuş bu şahane diziyi, atlamış olanlar için yeniden gündeme getirelim.


   İlk başta 13 bölüm sipariş edilen dizinin, 4. bölümü yayınlandıktan sonra sadece 3,38 milyon kişi tarafından seyredilince, kanal ipini çekti haliyle. Yayınlanmayan bölümleri de DVD ile birlikte piyasaya sundular. Dizi, New York Times’ın çok satanlarında da listeye girmiş olan ve Anthony Bourdain tarafından yazılan Kitchen Confidential: Adventures in the Culinary Underbelly isimli kitaptan televizyona uyarlandı. Bu kitap, aynı zamanda kitabın yazarı olan ünlü aşçının hayatını bizlere anlatıyor. Ama bence kitabı okumuş bir Anthony sever olarak dizinin, kitaptan uyarlama değil de, esinlenme olduğunu söylemem lazım. Bourdain oldukça rock’n roll bir şey, uyuşturucu, seks, punk rock, hırsızlık bolca yaşanıyor gençliğinde. Bu dizi de daha ziyade “Light rock’n roll bir şef hakkında maceralar” olarak özetlenebilir.


   Dizinin ilk bölümünü kısaca anlatacak olursak…
Kariyerinin zirvesinde olan ünlü aşçı Jack, kendini alkole, uyuşturucuya ve sekse fazla kaptırınca, hayatı bir anda tepetaklak olur. Çalıştığı fiyakalı restoranlardan 4 sene içerisinde düşe düşe gayet vasatın altında bir mekana inen Jack’e, bir gün başarılı bir restoran olan Nolita’dan iş teklifi gelir. Bu teklife balıklama dalan Jack Bourdain’dan, yeni işi için 2 gün içerisinde 300 kişilik bir restoranı hazırlaması istenir. 


   Bulunan tek mutfak çalışanı kendisi olduğu için, bu süre içerisinde kendine bir ekip de oluşturmalıdır. İçinde tatlı şefi, deniz ürünleri uzmanı ve aşçı yardımcısından oluşan bir takım kuran aşçımız, yemek konusunda hemen hemen hiçbir şey bilmeyen çaylak aşçı Jim’i de bu gruba dahil ederek personel alımını bitirir. Aşçıları ve değişik garsonlarıyla birlikte Nolita artık servis vermeye hazır haldedir.


   Dizi bize, mutfakta gelişen 22 dakikalık 13 bölümden oluşan çok harika bir seri sunuyor. Komedi dizisi sevenler (özellikle kahkahasız sitkom) kesin bir şans versin diyorum. Ben aldığımdan beri bu elimdeki 13 bölümü çevirip çevirip yeniden izliyorum. Sadece başrol oyuncusu Bradley Cooper‘ın performansını ve kendisini görmek adına bile seyredilebilir:) Unutmadan, dizi için Türkçe ve İngilizce altyazılarının da mevcut olduğunu söyleyeyim.



Perşembe, Ağustos 15, 2013

Gaja


   Swissotel The Bosphorus İstanbul'un 14. katında yer alan Gaja Restoran şahane manzarası ve Fransız şef William Mahi'nin hazırladığı mis menüsüyle yeme içme kültüründe önemli bir yere sahip. 14. kata çıkıp Gaja'ya girdiğiniz andan itibaren boğazın tüm güzelliği sizi sarıp sarmalamaya başlıyor. 


   Yemek servisi 19.00'da başlıyor fakat yemek öncesinde gidip aynı manzaraya sahip barında bir şeyler içerek geceye başlayabilirsiniz. Tamamen taze meyvelerden hazırlanan kokteylleri de yemekleri kadar lezzetli. Geç saatlerde ise müziğin sesi artarak bu keyifli ortamı farklı bir atmosfere dönüşüyor.


   Gaja, şehirdeki hatta Türkiye'deki tek 3 michelin yıldızlı kalıcı şefi barındırmaktadır. Özel yemekler için private dining room ve 100 kişilik kapasite ile bir multifunction room da bulunmaktadır. Porsiyonlar küçük gibi gelse de bence doyurucu. Şarapları da oldukça çeşitli. Degüstasyon menüsünü tavsiye ederim. Özellikle bonfile gerçekten lokum gibi. 


   Şu ana kadar yediğim en lezzetli kuzu etini kuzu sırt yemeği adı altında sunan güzel manzaralı, hafif tuzlu(tamam tamam hafiften biraz daha ağır) restoran. Servis kalitesi, şarap menüsü, masaların konumu gayet tatmin edici. Kimse kimseden rahatsız olmadan yemeğinin keyfini çıkarabiliyor. Şefin bize özel butik ikramları da kalbimizi çalmadı değil. Tekrar gidilesi, tavsiye edilesi..

   Beyler takın sevgilinizi, eşinizi kolunuza şahane bir akşam için Gaja'ya götürün. Eminim pek hoş bir gece geçireceksiniz. Passion Fruit Caipirinha denemeyi de unutmayın!

 

Çarşamba, Ağustos 14, 2013

Izgara Mantar Eşliğinde Dilek Dilemece


   Attention please! Yarın benim için çok ama çok önemli bir gün. Yarınki yazımı koyup siz okuduğunuzda ben yollara düşmüş olacağım için şimdiden yazıyorum. Sonuç belli olana kadar hakkında pek bir şey demek doğru olmaz ama olumlu olursa dayanamaz yazarım zaten hemen:) Dua edin benim için! Çünkü ben etrafta her dakika 'Allahım olsun lütfen lütfen lütfen' diye geziniyorum. 

   Tarifimize gelirsek bugünün ana karakteri mantar. Mantarın her çeşidini severim ve birçok yemeğe çok yakıştığını düşünürüm. En basit yapılan tereyağında ters şekilde pişirilip üzerine kaşar rendelenen halini bile bayılarak yiyebilirim. Tek başına da tercih edebileceğiniz fakat özellikle bonfilenin yanına çok yakışacağını düşündüğüm bir tarif veriyorum. 

   Afiyet olsun şimdiden:) 



Doldurulmuş Izgara Mantar


  • 2/3 bardak ince doğranmış domates   
  • 1/4 bardak mozzarella
  • 1 tatlı kaşığı zeytinyağı
  • 1/8 tatlı kaşığı karabiber
  • 1/2 tatlı kaşığı taze biberiye
  • 1 diş sarımsak
  • 4 adet portobello mantarı
  • 2 yemek kaşığı taze limon suyu
  • 2 tatlı kaşığı soya sosu
  • 2 tatlı kaşığı kişniş



  • Ufak bir kasede domatesleri, mozzarella peynirini, zeytinyağının yarısını, karabiberi ve sarımsağı karıştırın.
  • Bir kaşık yardımıyla mantarların şapkalarının içini oyun.
  • Zeytinyağının diğer yarısını, limon suyunu ve soya sosunu başka bir kasede karıştırın. Karışımı fırça yardımıyla mantarların etrafına sürün.
  • Mantarları 5 dakika ızgarada pişirin. Ardından ortalarına domatesli karışımı koyun. 3-4 dakika, peynir eriyene kadar ızgarada tutun. 
  • Üzerine kişniş koyarak servis edin.

Salı, Ağustos 13, 2013

Beyaz Fırın'dan Yeni Çıkmış Kurabiyeler



   Hikayesi bir asrı deviren Beyaz Fırın'ın 180 yıllık lezzet yolculuğunda değişmeyen tek şey, beş kuşaktır Beyaz Fırın’ı yöneten Stoyanof’ların kalite anlayışı ve lezzet arayışı oldu. Hikaye, 1800’lerin ortasında Kosma Stoyanof'un Balat'a gelerek Bulgar'ın Fırını olarak bilinen simitçi dükkanını açmasıyla başladı. Kosma'nın üç oğlundan biri olan Dimitri Stoyanof, eşi Katina'yı da alarak İstanbul'a yerleşti, babası Kosma'nın Karaköy, Üsküdar ve Sarıyer'de üç oğlu için açtığı fırınlardan Üsküdar'dakinin başına geçti. Dimitri Stoyanof 1920'de Balat'taki evini de Kadıköy'e taşıyıp Üsküdar'daki fırının yanısıra Kadıköy'e bir fırın açmaya karar verince Beyaz Fırın'ın Anadolu yakasındaki yolculuğu da başlamış oldu. 


   Bugünkü Kadıköy çarşıda bulunan Beyaz Fırın kiralandığında, adı hala Bulgar'ın Fırını olarak biliniyordu. Fırının temel malzemeleri un, tuz ve şekerden esinlenilerek bulunan isim ise "Beyaz Pastane" oldu. O zaman Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisinde öğrenci olan Mustafa Plevneli tarafından hazırlanan logo, ilk görüşte tüm ailenin onayını aldı. Tabelada o zamanki yazım kurallarına göre "pastahane" olarak yazılması gereken kelimenin "pastane" olarak kullanılması ise bir süre başlarını ağrıttı. Yıllar içerisinde önce isim Beyaz Fırın'a dönüştü sonra tabeladan kurumsal kimliğe giden yolda logo revizyonlardan geçirildi. Ancak yaratıldığı dönemin özgün izlerini taşıyan “Beyaz” yazısı hem müşterilerin hem de Stoyanof'ların vazgeçemediği özelliklerden biri olarak kaldı.

   1846 yılında Balat’ta küçücük bir poğaça dükkanı ile başladıkları fırın ve pastacılık hayatına, özenle derlediği leziz, neşeli, sıcacık bir de kurabiye kitabı eklemişler. Remzi Kitabevi yayınlarından çıkan ‘Beyaz Fırın’dan Yeni Çıkmış Kurabiyeler’ kitabı ile, şık, pratik ve pek lezzetli 62 kurabiye tarifini kurabiye severler için bir araya  getirerek Beyaz Fırın severlere süper bir sürpriz yapmış oldular. Kaldı ki ustalar genelde kendi tariflerini paylaşmaya pek yanaşmazlar. Sırlarının paylaşıldığı bu kitabı henüz alabildim fakat onlar kadar lezzetli yapmaya kararlıyım:)