Perşembe, Şubat 28, 2013

Cibalikapı Balıkçısı



   Geçen gün Cibalıkapı Balıkçısı ustalarının çıkardığı kitaptan bahsetmiştim. Hatta o gün restorandan bahsetmemek için kendimi zor tuttum. 

   Bir yere yemek yemeye gittiğimizde enfes yemekler, şahane garsonlar, güleryüzle hizmet hepimizin beklediği şeyler. Tabii bunun yanında fiyatta çok önemli. Cibalıkapı Balıkçısına maaşları aldığınız gün giderseniz daha iyi olur. Ama o zaman da ay sonunu getirmekte sorun yaşayabilirsiniz çünkü diğer balık restoranlarına göre bayağı pahalı:)


   Şaka bir yana gittiğinizde buna değdiğini göreceksiniz. Harika servis, muhteşem mezeler, tadına doyulmaz otlar, güzel pişmiş balık...


   Girit ezmesi, kurutulmuş domates içinde balık, cevizli zeytin, ıspanak borani, başka hiçbir yerde bu kadar yumuşağını yemediğim ahtapot salatası. Genelde bunlarla doyuyoruz maalesef. Ama siz kendinizi tutun! Midenizde balıklara yer kalsın. Esmer ekmeği tercih edin derim ben. Ve asma yaprağında levrek ya da sardalya. Tarifini yazmıştım. Şuan yazarken bile keşke orada olsaydım da yemeklerin o güzelim tadını damağımda hissetseydim diye hayal kurmadan edemiyorum:)


   Bir de unutmadan.. Beyaz peynir, ceviz, sarımsak, sızma zeytinyağı, çam fıstığı ve baharatlardan oluşan girit ezmesi mutlaka denenmeli.


   Zeytinler, zeytinyağları, otları, peynirleri hatta domatesleri bile özellikle seçilip gönderiliyor. Kitapta hangisini kim gönderiyor nasıl üretiliyor hepsini yazmışlar. Yediğiniz her türlü yemeğin nasıl üretildiğini ve ne kadar güvenilir olduğunu bilmek çok önemli şu zamanda.

   Balık tercih ederken siz yine de çalışanlara sorun. Ve önerdikleri balıktan şaşmayın. Çünkü kesinlikle en doğrusunu seçip önünüze koyuyorlar.


   Bir de manzarası olsaymış tam olurmuş. Eğer manzara olmadan rakının tadı olur mu diyorsanız Haliçteki yerlerine bayılabilirsiniz. Ben özellikle Cibalikapı Haliç'e gitmek istiyorum. Bu ara kafamdaki tek plan o.


Cibalikapı Balıkçısı'ndan Sıcak Ot tarifi


  • 500 gr turp otu, ayıklanmış, yıkanmış   
  • 8 su bardağı su
  • 2 yemek kaşığı süzme yoğurt
  • 1 diş sarımsak, dövülmüş 
  • 1 dal taze soğan, küçük doğranmış 
  • 1 dal taze sarımsak, küçük doğranmış 
  • 1 çay bardağı zeytinyağı  
  • 1 çay kaşığı pul biber
  • 1 tatlı kaşığı tuz



  • Turp otunu kaynayan tuzlu suya atıp ara sıra karıştırarak haşlayın. Bir süzgece alarak suyunu süzün. 
  • Diğer yandan küçük doğranmış taze soğan ve taze sarımsağı bir tavada kızdırılmış zeytinyağında iki üç kez çevirin.
  • Turp otunu ekleyip birkaç kez daha çevirin. 
  • Otları ısıtılmış bir toprak veya porselen kaba alın. 
  • Dövülmüş sarımsağı süzme yoğurtla iyice karıştırarak otların üzerine dökün. 
  • Pul biberi biraz zeytinyağıyla hafifçe yakıp sarımsaklı yoğurdun üzerine gezdirerek servis edin.



   Giderseniz ve beğenirseniz rakıdan bir yudum da benim için alın. Afiyet olsun:)



 

 

Çarşamba, Şubat 27, 2013

Madeleine Gibi Süzgün Ama Mutlu Olma Hali




     Yorgunum a dostlar! 


   Yeni bir işe başladım sonunda. Uzun zamandır düşünmüyordum. Yok blog yazıyorum bırakamam, yok yaratıcı drama kursum bitmeden başlayamam, TEGV yeni başladı gitmesem hiç olmaz falandı filandı derken öyle bir iş buldum ki hepsine yetişebiliyorum:)

   Çakıl Nehir isminde güzeller güzeli bir kıza ödevlerinde yardımcı oluyorum. Üstelik bir de sevimli ki görmeniz gerek. Daha 1. sınıfa gidiyor. Bir şeyi anlatırken 3-4 defa tekrarlıyor ben de sözünü tamamlamamak için susup sabırla bekliyorum. Öyle gerek çünkü:) Onunla çalışırken bazen minik Ata ile ders çalışmalarımız aklıma geliyor. Gözlerim doluyor. Özlemişim onu farkediyorum. 

   Sabahları 2 gün TEGV, 3 gün spor şeklinde programladım. Cuma akşamları drama kursuma da yetişme konusunda sorun yaşamayacağımı düşünüyorum. Daha doğrusu umuyorum. Blog yazımı geceden yazıyorum ve sabah evden çıkmadan yayınlıyorum. Hiçbiri çakışmıyor! Tek istediğim buydu işte! Birçok şeye yetişmenin yolunu ararken hiçbir şey yapamıyordum. Bu tam oldu. Şanslı ben!

   İşte böyle güzel şeylerle meşgul olurken aklıma bir anda Madeleine düştü. Tarifi aradım buldum. Ve akşam yaptım. İlk kez yaptım ve neredeyse 10 bardak çay içtim yanında. Farkına vardığımda 2-3 tane kalmıştı sevgili Madeleine'lerimden.

   Fransızların en sevdiği keklerden biri olan pofuduk madeleine'ler ev ziyaretleri için birebir. Hem lezzetli hem görüntüsü pek şirin. Hem de yaptıktan sonra lezzetinden dolayı götürmekten vazgeçebilirsiniz ve kendinize saklayabilirsiniz:)

   Çok basit bir tarifi var. Bu yazdığım tariften 50 adet çıkıyor. Kek piştikten hemen sonra yumuşak fakat daha sonra bayağı sert oluyor. En güzeli de o hali! İster portakal rendesi katabilirsiniz, ister çikolata parçacıkları isterseniz de vişneli yapabilirsiniz. Hatta badem tozu eklerseniz bayağı hoş bir tadı oluyor. Tamamen zevkinize kalmış.

   İzninizle sporda tanıştığım bayanlarla bir yandan koşarken bir yandan yeni blog dedikodularını almak üzere spora gitmem gerek:))

   
Madeleine


  • 200 gr tereyağı                
  • 5 adet yumurta
  • 120 gr şeker
  • 130 gr bal
  • 50 ml tam yağlı süt
  • 240 gr un
  • 10 gr kabartma tozu
  • Bir tutam tuz





  • Fırını 240 derecede ısıtın.
  • Tereyağını tavada eritin ve bir kenarda soğumaya bırakın.
  • Derin bir kasede yumurta, şeker, bal ve sütü çırpın.
  • Unu ve kabartma tozunu ayrı bir kaseye eleyin, tuzu ilave edin.
  • Yumurtalı karışımı kuru karışıma ekleyerek karıştırın.
  • Tereyağını da ekleyip karıştırmaya devam edin.
  • Kalıpları yağlayın. İçlerini doldurun.
  • Fırında 15 dakika pişirin.
  • Izgara telin üzerinde soğutun.
  • Afiyet olsun:)




 


 

Salı, Şubat 26, 2013

Cibalikapı Balıkçısı'ndan




   Yapmayı ve yemeyi en sevdiğim yemeklerin başında gelir balık. Evde balık yapıyorsam yanında mutlaka karidesi olmalı, salatası olmalı, ahtapotu olmalı. Tek başına büyük bir balık bana lezzet vermez.

   Ben de içinde bol bol balık tarifi olan, hatta salatasından mezesine kadar her şeyi bulabileceğim bir kitap aradım durdum. Kitapların en hasıyla tanıştırıyorum sizi arkadaşlar! Baba bu baba!


   Cibalikapı Balıkçısında yediğiniz otlardan ara sıcaklara, mezelerden balıklara, ekmeklerden likör ve kahvelere kadar nereden geliyor kim gönderiyor ya da nasıl yapıyorlar en ufak ayrıntısına kadar yazmışlar. Normalde mutfaklardan bilirim. Ustalar genelde yanlarında çalışanlara fazla bir şey öğretmemeye çalışırlar ki yerini alamasın. Fakat Cibalikapı ustaları bütün sırlarını ortaya dökmüşler!

   Yediğim yemeklerden sonra kitabını almaya karar verdim. Ustaları tebrik etmek istedim. Böyle şahane lezzetleri tatmamızı sağladıkları ve artık kitabına sahip olup evde de yapabileceğimiz için. 

   Kitabın en arka sayfasında bir de küçük bir hediye var bizler için. Eski İstanbul meyhanelerinin vazgeçilmezi Rembetiko müzikleri CD'si.


   Restoranından ayrıca bahsedeceğim bir sonraki yazımda. 

   Kitaptan iki tarif veriyorum. Akşama ziyafet var:) Bir de müziğinizi açtınız mı tamamdır!


Asma Yaprağında Levrek



  • 2 adet 400 gr levrek fileto                
  • 16 adet salamura asma yaprağı
  • 3 dal taze biberiye
  • 3 diş sarımsak
  • 1/2 fincan beyaz şarap
  • 1 fincan sızma zeytinyağı
  • 1 çay kaşığı soğan tozu
  • 1/4 çay kaşığı toz köri
  • 1 çay kaşığı taze çekilmiş karabiber
  • 1/2 limonun suyu
  • Bir tutam tuz



  • Asma yapraklarını ılık suya koyun.
  • Tuzunu atana kadar bir iki defa su değiştirin.
  • Sarımsağı ince doğrayıp bir kaba koyun.
  • Zeytinyağı, limon suyu, beyaz şarap, soğan tozu, tuz, karabiber ve köriyi de ekleyin.
  • Biberiyenin yapraklarını kopararak 4 levrek filetosuyla birlikte harca ekleyip iyice karıştırın.
  • 15-20 dakika sosta beklettiğiniz levrek filetolarını asma yaprakları ile sarın.
  • En az 2 saat buzdolabında dinlendirdikten sonra ızgarada pişirip servis yapın.



Karides Güveç


  • Yarım kg karides, ayıklanmış        
  • 1 adet sivribiber, ince doğranmış
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 2 diş sarımsak, ince doğranmış
  • 1 adet orta boy domates, soyulmuş, çekirdekleri çıkarılmış, küçük doğranmış
  • 1 adet defne yaprağı
  • 5 adet mantar, ince dilimlenmiş
  • 4 yemek kaşığı kaşar peyniri, rendelenmiş
  • 1 fincan balık suyu (dilerseniz koyabilirsiniz)
  • Bir tutam tuz, karabiber
  • 1/4 çay kaşığı kekik



  • Bir tavaya tereyağını koyup kızdırın.
  • Ayıklanmış karides, ince doğranmış sivribiber, mantar, doğranmış domates ile ince doğranmış sarımsağı ekleyip 1 dakika kadar soteleyin.
  • Ardından tuz, karabiber, kekik, defne yapağı ve balık suyunu koyarak 2 dakika daha soteleyin.
  • Tavadaki malzemeyi ısıtılmış toprak kaba alın, üzerine rendelenmiş kaşar peyniri serpiştirin.
  • Önceden 180 dereceye ayarlanmış fırına verip üzerindeki kaşar peyniri eriyince servis yapın.
  • Afiyet olsun:)





   

Pazartesi, Şubat 25, 2013

Hayvan Barınağında İki Sulugöz




   İstanbul'da hayvan barınağına hep gitmek istemişimdir. Ama ertelenen birçok şey gibi bunu da ertelemiştim. Gittiğimde dayanamaz 10 tane köpeği kucaklar eve getiririm ya da ağlaya ağlaya o köpekleri severim diye bir türlü gidemiyordum. Cesaret edememiştim aslına bakarsanız. Cumartesi günüm güzel başladı çünkü cuma akşamım çook güzel geçti:) Kendi kendime güzel olumlamalar ile uykuya daldım. Sabahtan bir işim vardı onu hallettim. Ve bana en yakın hayvan barınağını bulup arkadaşımla düştük yollara. Dooğru Üsküdar Hayvan Barınağına..


   Birleştirdik elimizdeki paralarımızı, bozukluklara kadar. Ne kadar mama alabiliyorsak aldık koyduk arabanın bagajına. Sonra açtık navigasyonumuzu ve kolayca bulduk:)


   Tabii tahmin ettiğim gibi önce küfür edemeyen ben içimden o köpekleri sokaklara bırakanlara kibarca içimden saydırdım. Sonra hepsini teker teker sevmeye çalıştım. Bu bayağı zor çünkü o kadar çok köpek vardı ki. Artık arkadaşım 'Dilara gücün yetmez hepsini sevemezsin zorlama yahu' diye beni kendime getirmeseydi halim haraptı.


   İnsanın içi gidiyor. Bacağı olmayan var, gözleri görmeyen var. Kulakları duymayan var bir de sesleniyorsun hiç dönüp bakmıyor. Ama hepsi çok sevimli ve neşeli köpekler.

   Tabii sadece bizim aldığımız mama ile tüm köpeklerin doyması mümkün değildi hatta bir öğünlerine bile yetmez ama elimizden geleni yapmanın getirdiği o mutluluk yeter de artar. Her ne kadar dönüş yolu boyunca ikimizin çıtı çıkmasa da!

   Hep yapmak istediğim ve listeye aldığım şeylerden birinin daha üstünü çizerek içimi rahatlattım. Ve kocaman bir AFERİN daha aldım. Kendimden.


   Tabii cepte harçlık kalmadığı için minik bir 'eyvah' desem de aşçıyız yapacak bir şey elbet buluruz:)

   O kadar çok barınak var ki size yakın olanını elbet bulursunuz. Gitmeden arayıp ihtiyaçlarını sorarsanız bilgilendirirler. Gazete kağıdına bile gerek duyuyorlar ya da temizlik malzemelerine. Hatta sadece gidip onlarla oynamak bile yetiyor.

   İşte böyle bir cumartesi geçirdim. Sonra gecesinde gördüğüm rüya şöyleydi: Evimde bir sürü köpek varmış, hepsini almış getirmişim. Ev, çöp ev gibi olmuş ama ben mutluymuşum:)

   Haftanın menüsünü sorarsanız o da böyle:



PAZARTESİ

Domatesli, Şaraplı Ve Bezelyeli Sığır Güveç


  • 2 yemek kaşığı un              
  • 2 tatlı kaşığı doğranmış taze kekik ya da 1 tatlı kaşığı kuru kekik
  • 2 adet havuç, ufak doğranmış (dilerseniz 2 dakika kadar haşlayabilirsiniz) 
  • 1 kg sığır eti, küp şeklinde doğranmış
  • 3 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 adet orta boy soğan, iri doğranmış
  • 450 gr domates sosu (sugocasa veya passala konservesi)
  • 250 ml (1 su bardağı) et suyu
  • 250 ml kırmızı şarap
  • 2 diş sarımsak, dövülmüş
  • 2 yemek kaşığı domates salçası
  • 2 su bardağı ayıklanmış bezelye
  • 1 tatlı kaşığı şeker
  • Tuz, karabiber
  • Taze kekik (süslemek için)


  • Fırını 160 dereceye ayarlayın.
  • Unu derin bir kaseye koyup tuz ve karabiber serpin. Etleri una bulayın.
  • Fırına dayanıklı bir tencerede yağı ısıtıp etleri orta ateşte kahverengileşinceye kadar kavurun.
  • Kevgirle tencereden alıp kağıt havlu üzerine koyun.
  • Soğanları tencereye atıp güzelce karıştırarak 3 dakika kavurun.
  • Sugocasa veya passata, et suyu, şarap, sarımsak ve salçayı ekleyin.
  • Karıştırarak kaynamasını bekleyin.
  • Etleri tencereye aktarıp sosla iyice karıştırın.
  • Tencerenin kapağını kapatıp fırında 1.5 saat pişirin.
  • Fırından çıkarıp bezelyeleri, havucu ve şekeri koyun, tekrar fırına atıp 30 dakika daha pişirin.
  • Tuzunu ve biberini kontrol edip taze kekikle süsleyerek servis edin.



SALI

Limonlu Dana Biftek


  • 4 adet dana antrikot     
  • 2-3 yemek kaşığı un
  • 50 gr tereyağı
  • 4 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 4 yemek kaşığı beyaz İtalyan vermut ya da beyaz şarap
  • 3 yemek kaşığı limon suyu
  • Tuz ve karabiber
  • Limon dilimleri ve maydanoz, süslemek için



  • Etleri naylon poşet arasına koyarak iyice incelene kadar merdane ile üzerinden geçin.
  • İncelttiğiniz etleri ikiye veya dörde bölün. Tuz ve karabiber serpip una bulayın.
  • Tereyağını tavada eritin. İyice ısındığında etleri orta ateşte 1-2 dakika kızartın.
  • Tavadan alıp sıcak tutmaya çalışın.
  • Yağın geri kalanını tavaya koyup diğer etleri de aynı şekilde kızartın.
  • Tavayı ateşten alıp vermut veya beyaz şarap ile limon suyunu ekleyip iyice karıştırın.
  • Tavayı tekrar ateşe koyup etleri de ekleyin.
  • Tüm etlerin iyice sosa bulanması için tavayı sallayın.
  • Limon dilimleri ve maydanoz ile süsleyin.
  • Haşlanmış taze fasulye ve kırmızı biberle birlikte de servis edebilirsiniz.



ÇARŞAMBA  

Bearnaise Soslu Chateaubriand

-Chatebriand yağsız ve körpe sığır eti ile yapılan bir yemektir.


  • 2/3 su bardağı tereyağı, ufak parçalar halinde doğranmış 
  • 1,5 yemek kaşığı tarhun otu sirkesi
  • 1,5 yemek kaşığı beyaz şarap
  • 1 adet arpacık soğan, çok küçük doğranmış
  • 2 adet yumurtanın sarısı
  • 450 gr sığır eti filetosu, yaklaşık 12.5-15 cm uzunluğunda, etin en kalın yerinden kesilmiş
  • 1 yemek kaşığı sıvıyağ
  • Tuz ve karabiber


  • Tereyağını kısık ateşte eritin. Yağın yanmamasına dikkat edin. Üzerinde biriken köpüğü kaşıkla alın.
  • Sirke, şarap ve soğanları bir tencereye koyup yüksek ateşte suyunu neredeyse tamamen çekene kadar kaynatın.
  • Ateşten alıp ılınmasını bekleyin.
  • Yumurta sarılarını ekleyip 1 dakika çırpın.
  • Tekrar ateşe koyun, çok kısık ateşte yumurta krema kıvamına gelene kadar çırparak pişirin. Ocağı kapatın.
  • Erimiş tereyağını damla damla, sos koyulaşana kadar bu karışıma ekleyin.
  • Sosa tuz ve karabiber ekip ılık olarak bekletin, arada bir karıştırın.
  • Bu arada etleri poşet arasına koyup et döveceği veya merdane ile 4 cm kalınlığına gelene kadar inceltin.
  • Tavada yağı ısıtıp etleri 10-12 dakika kadar pişirin.
  • Orta-az veya az pişmiş et üzerine bastırıldığında yumuşak, orta veya iyi pişmiş et ise serttir.
  • Eti bir kesme tahtasına alıp ince ince dilimleyin.
  • Üzerine sosu gezdirip servis edin.
  • Sotelenmiş patates ile nefis gidiyor, bilginize.



PERŞEMBE

Floransa Usulü Ispanak



  • 4 su bardağı süt          
  • 1/2 kg ıspanak
  • 3 yumurta
  • 1,5 çorba kaşığı un
  • 80 gr tereyağı
  • 150 gr irmik
  • 100 gr rendelenmiş gravyer peyniri
  • Yeteri kadar tuz

Beşamel Sos için,

  • 40 gr tereyağı
  • 1,5 çorba kaşığı un
  • İki bardak süt
  • 25 gr gravyer peyniri


  • Ispanakları haşlayın.
  • Sonra ince ince doğrayarak süzgece koyun.
  • Ispanaklar süzülürken iki bardak sütü kaynatın.
  • Süt kaynayınca karıştırmaya ara vermeden iki tutam tuz, 250 gr tereyağı ve 150 gr irmiği azar azar katın.
  • Bu karışımı hafif ateşte 6-7 dakika pişirin.
  • Karışımı ateşten aldıktan sonra 50 gr rendelenmiş gravyer, suyu süzülmüş ıspanak, üç yumurtanın sarısı, bir yumurtanın beyazını koyup iyi karıştırın.
  • Soğumaya bırakın.
  • Karışım soğurken beşamel sosu hazırlayın.
  • Beşamel sos için, küçük bir kaba 40 gr tereyağını koyun ve hafif ateşte eritin.
  • Üzerine 1,5 çorba kaşığı unu ilave edin ve 2 dakika kadar tahta kaşık ile karıştırarak sarartmadan kavurun.
  • Sonra içine bir tutam tuz katılmış iki bardak ılık sütü, karıştırmaya ara vermeden, azar azar dökerek yağlı una yedirin.
  • Buna rendelenmiş gravyer peynirini katın ve pek koyu olmayan bir muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirin.
  • Ateşe dayanıklı camdan bir kayık tabağı hafifçe yağlayın.
  • Sık sık ıslatılacak bir kaşığı kalıp olarak kullanın ve ıspanaklı karışımdan aldığınız parçaları  kayık tabakta yanyana dizin.
  • Üzerlerine önce beşamel sosu dökün sonra kalan rendelenmiş gravyer peynirini serpin, artan yağı da eritin ve üzerine dökün.
  • Tabağı fırına koyup sosu hafifçe kızartın.
  • Sıcak servis yapın.
  • Mmm muhteşem bir yemek oluyor bu!



CUMA

Tavuk Kroket

-Bu tarifte tavuk kullanılmıştır. Ancak başka etlerle de hazırlayabilirsiniz.


  • 2 yemek kaşığı tereyağı      
  • 1/4 su bardağı un
  • 150 ml (2/3 su bardağı) süt
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
  • Yaklaşık 75 gr tavuk eti, kemiksiz ve derisi alınmamış, kuşbaşı dğranmış
  • 1 diş sarımsak, küçük doğranmış
  • 1 adet yumurta, çırpılmış
  • 1 su bardağı ufalanmış ekmek içi
  • Sıvıyağ, kızartmak için
  • Tuz, karabiber
  • Maydanoz, süslemek için
  • Limon dilimleri, servis için



  • Tereyağını bir tencerede eritip unu ekleyerek 1 dakika kadar kavurun.
  • Yavaşça sütü dökün, topaklanmaması için iyice karıştırın.
  • Kabın ağzını kapatıp ocaktan alın.
  • Tavada yağı ısıtıp tavuk ve sarımsağı içine atın, tavuklar hafif kızarıncaya kadar (yaklaşık 5 dakika) pişirin.
  • Tavukları mutfak robotuna alarak iyice çekin.
  • Hazırladığınız unlu sosu ekleyin.
  • Tuz ve karabiber serpip tatlandırın. Ve tamamen soğumasını bekleyin.
  • Küçük sosis şeklini verin.
  • Önce yumurtaya sonra ufalanmış ekmek içine batırın.
  • Kızgın ve bol yağda 4 dakika kadar kızartın.
  • Kağıt havlu üzerine çıkarın.
  • Maydanoz ve limon dilimleri ile servis edin.
  • Afiyet olsun:)



 

 

 

Pazar, Şubat 24, 2013

İyi Düşün İyi Olsun



   Uzun zaman önce yaşadığım her olumsuz olaya bir de iyi tarafından bakmayı öğrendim. Aslında hala öğreniyorum. Başımıza gelen her şeyin bir sebebi var o an bizim için kötü olduğunu düşünsek bile zaman bize her işte bir hayır vardır sözünün ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.

   Üzüldüğüm zamanlarda ya da canımı sıkan durumlarda sürekli  'Dilara tamam şimdi bunları kafandan atıyorsun ve iyi şeyler düşünmeye başlıyorsun. Her şey çok güzel olacak' diye düşünmeye başladığımı fark ettim. Eskiden böyle değildim. Yaşadığım en ufak olay bütün günümün kötü geçmesine ve olabilecek en kötü şeyleri düşünmeye başlamama sebep oluyordu. Bunu öğrenmişim demekki. Hep olumlu düşünmeyi öğrenmişim. Çoğu zaman işime yaradığını da gördüm üstelik. Gerçekten de aksilikleri görmezden geldiğimi öğrendiğimden beri daha hafif daha mutlu olduğumu görüyorum.

   Zaman zaman üzücü şeyler yaşıyoruz, özlüyoruz hatta tamamen güçsüz hissettiğimiz durumlar da oluyor ama  o duruma yoğunlaştığımız zaman asıl yapmamız gerekeni, hissetmemiz gerekeni göremiyoruz!

   Ben içimdeki canavarı nasıl görmemişim şimdiye kadar acaba? Bu kadar güçlü olduğumu inanın hiç bilmiyordum. Sanırım hayat insana gayet güzel öğretiyor bunu. Başına gelince paşa paşa güçlü olmak zorunda kalabiliyorsun:)

   Bir süre önce buraya yapmak istediklerimi ve planlarımı yazmıştım. Gerçekleştirmek istediğim ama gerçekleştiremediğim ne var diye düşündüğüm zaman 'şunu yapmadım' diyebileceğim hiçbir şey yok. O kadar hafifletici ki.. Bir dakika var aslında. Tek bir şey! Paraşütle atlamak! :)


   Nefes aldığımız her saniyede üzülmek, ağlamak, düşünmek, dertlenmek insanı belki rahatlatır. Bunlar normal tepkilerdir. İnsanız sonuçta. Ama ters olanı umudu yitirmek, olmadı olmayacak işte şimdi bitti deyip ipin ucunu bırakmak. Pes etmek her zaman en yorucu olan seçim bana göre.

   Seviyorsanız, seviliyorsanız yanınızdakilere sımsıkı sarılın! Yapmak istediğiniz ama ertelediğiniz bir şey varsa hiç durmayın.

   Dilekler dileyin. Kabul olması için çabalayın. Gerçekleştiğinde hissettiğiniz mutluluğu hiçbir şeye değişemiyorsunuz. Pek şukela oluyor. Benim iki dileğim var. Deli gibi çabalıyorum. Ama kendim için. Ben beni mutlu etmek için çabalıyorum. Biliyorum ki ben mutlu olduktan sonra dileğim gerçek olacak.

   Evet şuan sadece kendimi mutlu etmek için yapıyorum fakat şöyle de bir gerçek var. Benim hayatımda var olmak isteyenler için de yapıyorum, ileride çocuklarıma bir şeyler katabilmek için de yapıyorum, sevdiklerimle güzel günler yaşayabilmek için de yapıyorum. Kazandığım, öğrendiğim her yeni bir şeyi onlarla paylaşabiliyor olacağım çünkü. Ben bu şekilde mutlu olanlardanım.

   Bu yazıyı yazmama sebep olan bir kitap var. Onu da mutlaka okuyun:) Yazarı, Laurent Gounelle. Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer.

   Bir de bu blogu yazmak için beni teşvik eden sevdiğim. Sana ne kadar teşekkür etsem az!

 

Cuma, Şubat 22, 2013

Babette'in Şöleni



      Bugün film günü! Yaşasın film günlerii!

   Önce ben izliyorum beğenirsem yazıyorum. Beğenmezsem başka film izliyorum o da olmazsa 3. ya da 4. filmden sonra yazacak güzel bir film buluyorum. Bazen önceden beğenmediğim filmi daha sonradan beğeniyorum. Sonra o zaman neden beğenmemiştim acaba diye düşünüyorum. Filmi tekrar izliyorum.
   Derken kafayı yemeye ramak kala filmi sizlere yazmaya başlıyorum:)

   Bugünün filmi Babette's Feast yani Babette'in Şöleni. İlk izlediğimde yazmaya karar veremeyip başka bir film seçmiştim ama dün akşam tekrar açıp izlediğimde ne güzelmiş dedim ve yazmaya karar verdim. Tuhaf... O gün aklım pek filmde değilmiş anlaşılan. 


   1987 yapımı olan film, özellikle o yıl en iyi yabancı film Oscarını alarak dünyaca tanınan ve yemek sanatı üzerine filmlerin en başlarına geçip kurulan olmuş. Danimarkalı yönetmen Gabriel Axel’i ve Fransız ustası Claide Chabrol’un eşi ve oyuncusu Stephane Audran’ı da şöhrete kavuşturan film, özellikle hazırlanan yemeklerin detayları ve otantik olmaları açısından büyük bir titizlikle çekilmiş. Tarihin belli bir dönemindeki uygarlığa ve yaşam değerlerine dikkat de çekilmek istenmiş bana göre. Ülkesinin ünlü yazarı İsak Dinesen’in bir hikayesinden uyarlanan film, özellikle ağız tadı meraklıları için görülmesi şart yapımlardan.


   Film Danimarka’da, deniz kıyısında kapalı, kırsal, kasvetli bir coğrafyada, sessiz, dindar ve tutucu insanların yaşadığı Jutland adında bir köyde başlıyor (felaket!). Martine (adını Martin Luther’den alan) ve Philippa (adını Luther’in biyografisini yazan Philip Melanchthon’dan alan) kardeşler hayatta kendilerine verilen rolü, babalarına ve topluma hizmet eden itaatkar kız evlat rolünü yerine getirmektedirler. 19. yüzyıl Danimarkasında hayatta başarılı olmak için merhamet ve dua yoluyla Tanrıya hizmet etmek, dünya zevklerinden mümkün olduğunca uzak durmak gerekmektedir. 

   
   Paris’te Café Anglais adlı büyük bir restoranın tanınmış mutfak şefi Babette, 1871 yılında politik nedenlerden dolayı Fransa’dan kaçarak Danimarka’ya sığınır. Ve küçük bir kasabada yaşayan bu din adamının iki kızına hizmetçilik yaparak hayatını sürdürür. Soğuk köyde malzeme kıt, yemekler basit ve lezzetsizdir. Babette her yıl bir piyango bileti almaktadır ve yıllar sonra talih kuşu başına konar, büyük ikramiyeyi kazanır. Ve tüm parasını, bir gece 12 kişi için hazırladığı büyük ziyafete harcayarak, Fransız mutfağının tüm inceliklerini taşıyan muhteşem bir şölen hazırlar.


   Her türlü istek ve özentiyi günah sayan önyargılı insanların önce bu yemeğe gösterdiği direniş daha sonra yerini mutluluk sarhoşluğuna bırakır. Ben sevdim bu filmi. Hele ki Babette'i oynayan Stéphane Audran'ı en çok sevdim. Filmin ilk saatinde yemek ya da mutfakla ilgili bir sahne yok. Ama sonra bol bol yemek hazırlama sahnesi, bunların güzel tabaklarda sunumları, hele hele her yemeğe uygun farklı şarap ikramı kısımları pek seyirlikti. 


   Filmi anlatırken iç karartıcı şeyler yazdım galiba ama izlemenizi kesinlikle öneririm. İçinde acının yanında aşk ve güzel yemekler de var. E daha ne olsun! Üstelik ödüllü bir film.

   Sadece yemeklerin sakince hazırlanıp tabaklara yerleştiriliş biçimi hiç bana göre değil:) Çünkü ben bir panik ve dağınıklık içinde yemek yapar, hoppalaa dercesine tabaklara yerleştirir bir merakla oldu mu diye insanların gözünün içine bakarım. Bence yemek yapmanın keyfi de o ya neyse.

   İşte böyle.


   Bakın bu aşağıdaki yazılar dün eğitimde çocuklara yazdırdığım '15 yıl sonrası ve hayal kahramanım ile bir günüm' ile ilgili hikayelerinden ikisi:)



      Buraya koymadan edemedim. Çok sevimli değil mi? Bugün de orada olacağım. 

   Sizleri öperim!

 
 

Perşembe, Şubat 21, 2013

Sade Kahve Tadında TEGV




   Dün okulda ilk günümdü biliyorsunuz. Fındıklı'da bir okuldaydık. Okulun yanında bir tır bulunuyor. Tırın içini 3 odaya bölmüşler. Biri bilgisayar odası, diğeri oyun, sonuncusu da yatağın ve mutfağın bulunduğu odaydı. Şehir değiştirdiklerinde orada konaklıyorlarmış. Ben oyun odasında görev aldım. Önce ilkokul 4. sınıflar geldi. Bir kısmı bilgisayarlara yönlendirildi kalanlar oyun odasına geçti. Her hafta dönüşümlü olarak her odada bulunuyorlar. 


   Dünkü konumuz Hijyendi efendim:) Kitap vardı elimizde neyi nasıl anlatmamız gerektiğini gösteren. Oyunlar oynadık. Mantarlardan, virüslerden ve bakterilerden bahsettik. Ellerimizi nasıl yıkamamız gerektiğini öğrendik ve öğleden sonra 2. sınıflarla aynı dersleri tekrar gördük:)


   2. sınıflar parmak kaldırmadan konuşmuyorlar ya bir de heyecanlanıyorlar söz alınca hepsini mıncık mıncık yapasım geldi. Hele içlerinde biri vardı ki, minik bir kız çocuğu işte onu resmen sarıp sarmalamak istedim. Giderken de yanağımı okşadı öyle gitti. Çocukların sevgilerini gösteriş biçimi ne kadar güzel.

   Bugün tekrar aynı okulda, aynı dersi vereceğiz. Haftaya başka bir konu üzerine çalışacağız. Sabah verilen Hijyen kitabını çocuklarla çalışmadan önce yalayıp yuttum 30 sayfalık kitabı kalemle çize çize okudum resmen:) Tamamen panikten.

   Çocuklardan biri mesleğimi duyunca 'aa benim dedem de aşçıydı ama öldü. Çok yaptı, çok yedi, erken öldü' deyince kısa bir şok yaşadım ama neyse ki çabucak lafı değiştirdim:)


   Neyse şimdilik bu kadar. Gelelim günün restoranına. Pazar günü bir arkadaşımla kahvaltı için Bebekte bulunan Sade Kahveye gittik. Kahvaltı muhteşemdi. Fiyatı da diğer yerlere göre gayet uygun. İki kişi olduğumuz için kolay yer bulduk ama eğer öğlen saatinde ve kalabalık giderseniz yer bulamıyorsanız. Bir de haftasonu ise vay halinize. O civarda her yer öyle ama burada insanlar 45 dakika sabırla yer beklediler. 


   Hava çok soğuktu. Masaların altına koydukları kömür közleri sayesinde ayaklarımız sıcacık kaldı ayakta bekleyenleri bilemeyeceğim ama biz hiç üşümedik:)


   Tek şey, ekmekle birlikte getirdikleri simitten de para almaları oldu. Bizim istemediğimiz, onların kendilerinin her masaya koydukları şeyden para almaları tuhaf geldi.


   Onun haricinde gidilmesi gereken yerlerden biri. Daha sakin bir zamanda tekrar gitmek istiyorum. Size de tavsiye ediyorum. 

   Yarın görüşmek üzere sağlıcakla kalın:)

Çarşamba, Şubat 20, 2013

Ağlamak Güzeldir..




   Uzun zamandır güçlü olmaya, hep iyi şeyler düşünmeye çalıştım. Kendi kendimle çok konuştum. Çünkü çoğu zaman sıkıntılarımı konuşabileceğim kimse yoktu yanımda. İnsanın yanında dostlarının olmaması ne fena bir şey! 

   Bazen iyi şeyler düşünmeye çalışmak insanı o kadar yoruyor ki. Kötü bir şey düşünmemeye çalışıp, aklını canını sıkan şeye vermeden yoluna bakmak bazen daha zor. Kendimi bırakmayalı, şöyle rahat rahat ağlamayalı uzun zaman oldu. Ağlamaktan bile korkar oldum. 'Üzülme' dedim kendi kendime, 'her şey yoluna girecek. Bu sadece bir süreç. Ve bu yaşadıklarının karşılığını elbet alacaksın' dedim. Kendimi meşgul edecek çok şey buldum. Keyifle yapıyorum. Vazgeçebileceğimi de sanmıyorum ama o geceler yok mu? İşte asıl o zaman insanın aklına dank ediyor asıl ihtiyacının ne olduğu! 
   Yoruluyorum. Bazen gerçekten de çok yoruluyorum...

   Blogum olmasa ne yapardım hiç bilmiyorum. Ne kadar iyi geliyor yazmak. Yalnız olmadığımı hissediyorum o zaman. Biliyorum ki ne ben ne de hislerim yalnız değiliz. Sadece yazıdan ibaret görmeyin blogları. Kiminin çocuğu, kiminin dert ortağıdır blog. Kötü günde dostun, iyi günde sevincini paylaşacağın bir arkadaşın oluverir.. Mühim olan ne ya da nasıl yazdığın değil ki, neden yazdığındır. Ben neden yazıyorum? Bir gün arkama dönüp baktığımda neler yaşadığımı, neleri kaçırdığımı, neleri yapmamam gerekirken yaptığımı görmek için.. 


   Bugün eve geldim. Modern Family bile keyfimi yerine getiremedi. Oturdum yazdım. Üstüne bir güzel ağladım. Rahatladım. Hayat bazen böyle işte.. Hayal bile edemediğin güzel yılların, ayların, günlerin olur da bazen bu zamanları da yaşaman gerekir. 

   Ne demiş Aşık Daimi?

   Ne de olsa kışın sonu bahardır,
   Bu da gelir bu da geçer ağlama..

   Yine de...

   Neden ben sürekli iyi, hoş, kibar, mutlu ve bol enerjili biri olmak zorundayım ki?

   Çünkü bugün olmak istemiyorum...



Çocuklarla Geçirilecek İlk Gün Tadında Çerkez Tavuğu




      Günaydınlar efendim!


   Siz bu yazıları okurken ben çocuklarla boğuşuyor olacağım:) Nasıl olacak hiçbir fikrim yok. Neler yapacağız ya da ben başarabilecek miyim, anlaşabilecek miyiz hiç bilmiyorum ama inanıyorum ki her şey çok güzel olacak! Ne de olsa güzel vakit geçirmek için orada olacağım.

   Daha önce sporda iki bayanın blogumla ilgili konuştuğunu duyduğumu yazmıştım. Görsem sohbet etsem diye bakınırken patadanak karşıma çıktı o bayanlardan biri. Gittim, kendimi tanıttım. Kulak misafiri olduğumu ve tanımadığım kişiler tarafından bahsedilmesinin çok hoşuma gittiğini söyledim. Nereden duyduklarını merak ettim ve internette yemek tarifi araştırırken tesadüfen bulduğunu, bütün yazılarımı okumaya başladığını ve her gün girip baktığını söyledi. Ah beni görmeniz gerekirdi o an mest olmuş bir şekilde dinledim bayanı. İsmi Nur kendisinin bu arada. Teşekkürler Nur hanım. Takipte kalın:)

   Ben tanımadığım insanlardan yorumlar aldığımda şaşırıyorum. Çok hoşuma gidiyor ama alışamadım sanırım hala. Sanki kendi kendime yazıyormuşum gibi geliyor. 

   Neyse işte böyle geçiyor benim günlerim. Bazen yoğun, bazen boş ama hiçbir şey yapmadan uykuya daldığım bir günüm olmuyor.

   Yarın gelişmeleri yazarım. Dua edin güzel bir gün olsun benim için.

   Bugün yeni bir gün. O yüzden çok güzel bir tarif yazıyorum size. Sevdiğim, bunu çok sever. Ben de onu özledikçe sevdiği yemekleri yapıp yiyorum:) Çerkez tavuğunu da ilk kez yaptım, komşulara dağıttım:)


Çerkez Tavuğu


  • 1 bütün tavuk                         
  • 2 dilim bayat ekmek içi
  • 1 soğan
  • 300 gr ince çekilmiş ceviz içi
  • 1 diş sarımsak
  • Tuz, karabiber

Üzeri için,

  • 30 gr tereyağı
  • Kırmızı toz biber, kuru nane






  • Tavuğu haşladıktan sonra çok ince didikleyin.
  • Bayat ekmeği ufalayıp çekilmiş ceviz içi, havanda dövülmüş sarımsak ve rendelenmiş soğanı ilave edin.
  • İyice karıştırın. 2-3 bardak tavuk suyunu azar azar ekleyerek hafif bulamaç haline getirin.
  • Tuz ve karabiber katıp tatlandırın.
  • Didiklenmiş tavuk eti ile cevizli içi bir kapta karıştırın.
  • İsteğe göre üzerine tereyağında kızdırılmış kırmızı pul biber ve kuru nane karışımı gezdirin.
  • Servis yapın.
  • Afiyet olsun:)





 

Salı, Şubat 19, 2013

Adım Adım Kekler'den bir Kugelhopf




   Bilirim kekler, çikolatalı pastalar yemeğe nazaran her zaman  daha cazip gelir bizlere. Mutfakta her daim güzel bir kek bulunsa gidip gelip yesek ne güzel olur. Hatta o kurabiyelerin, eritilmiş çikolatalı pastaların kokusu evi sarsa daha bir hoş olur. 

   Bunun için de güzel tariflere hatta güzel bir tarif kitabına ihtiyaç duyulur. Şöyle çok zor olmasın ama yaptığımızda da ertesi güne zor dayanacak kadar lezzetli olsun dediğiniz tarifler kitabı her zaman çıkmıyor!

   Ama ben buldum! Hem de muhteşem, nefis tarifleri olan bir kitap buldum. Yani kitabı almamak için direndim ama biliyorsunuz ben onlara hiç mi hiç dayanamam. Fazla kurcalanmadan, yıpratılmadan evime götürüp güzel güzel saklamak isterim. Ama seçmesini de bilirim. Sanmayın ki her gördüğüm kitabı alıp eve götürüyorum. Sizler ve kendim için en iyilerini seçmeye çalışıyorum. Bu yüzden seçebileceğim kadar çok yemek kitabı çıkması için dua ediyorum!

   Tatlıyla arası fazla olmayan ben bile iki gündür kitaptan tarifler yapmakla meşgulüm. Biraz çikolata bulaştı biraz unlandı biraz da mikserden bir şeyler sıçradı ama olsun:) Mutfakta vakit geçirmenin tadı böyle çıkıyor bana göre. Sonra duvarlara kadar silmek zorunda kalarak.

   Bahsettiğim kitabın ismi 'Adım Adım Kekler'. Yani isminden de anlaşıldığı gibi kitaptaki tüm tarifleri tek tek anlatmışlar, resimlerle daha kolay yapılmasını sağlamışlar. Kitap gerçekten başarılı. Benim bazen yaptığım gibi tarifi sonuna kadar okumadan başlayanlar ve en sonunda kabı çöpe boşaltmak zorunda kalanlar için yazılmış bence:)


   En iyisi ben size kitaptan bir tarif vereyim lezzetine siz karar verin.


     Kugelhopf

   Bu klasik Kugelhopf tarifindekoyu renk kuru üzümler ve çekilmiş bademler bulunur. Üzerindeki pudra şekeri içindeki tatlı dolgusunun adeta işareti gibidir!



  • 150 ml süt     
  • 2 yemek kaşığı toz şeker
  • 150 gr tuzsuz tereyağı, doğranmış (Ayrıca yağlamak için)
  • 1 yemek kaşığı kuru maya
  • 500 gr beyaz ekmek unu
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 3 yumurta, çırpılmış
  • 90 gr kuru üzüm
  • 60 gr beyazlatılmış badem, doğranmış (Ayrıca 7 bütün beyazlatılmış badem)



  • Gereç olarak, 1 litrelik ortası delik kalıp






  • Sütü bir tencerede kaynatın. 4 yemek kaşığını bir kaseye alın ve ılınana kadar bekleyin.
  • Tencerede kalan süte şeker ve tereyağını ekleyin. Eriyene kadar karıştırın. Soğumaya bırakın.
  • Kasedeki sütün üzerine kuru mayayı serpin ve bir kez karıştırarak maya eriyene kadar, 5 dakika bekletin.
  • Un ve tuzu bir kaseye eleyin ve erimiş mayayı, yumurtaları ve tenceredeki sütlü karışımı üzerine ekleyin.
  • Yavaşça unu ilave ederek diğer malzemelerle karıştırarak pürüzsüz bir hamur tutun.
  • Elastik ve yapışkan olana dek 5-7 dakika yoğurun.
  • Nemli bir mutfak havlusuna sarıp sıcak bir yerde 1-1 buçuk saat veya iki kat olana kadar bekletin.
  • Bu sırada kalıbı tereyağı ile yağlayın. Tereyağı katılaşana kadar (yaklaşık 10 dakika) kalıbı bzluğa koyun, sonra bir daha yağlayın.
  • Kuru üzümleri sıcak suya koyarak açılmalarını sağlayın.
  • Hamurun havasının çıkması için elinizle hafifçe yumruklayın.
  • Kuru üzümlerin suyunu süzün, 7 tanesini ayırarak geri kalanını çekilmiş bademlerle birlikte hamura katın.
  • Ayırdığınız üzümlerle bütün bademleri kalıbın tabanına dizin.
  • Hamuru kalıba yerleştirin, bir havlu ile örtün ve sıcak bir yerde 30-40 dakika kadar kalıbın ağzıyla bir kabarana kadar bekletin.
  • Fırınınızı önceden 190 derece ısıtın.
  • Kugelhopf'u kabarana ve esmerleşene kadar pişirin.
  • Kenarları kalıptan ayrılmaya başlayınca 45-50 dakika kadar sonra fırından alıp hafifçe ılıtın.
  • Izgara teli üzerine tersyüz edin ve tamamen soğumasını bekleyin.
  • Servisten hemen önce üzerine pudra şekeri serpin.
  • Kekiniz hava geçirmez bir kapta 3 gün dayanır. Tabii siz dayanabilir misiniz onu bilmiyorum:)