Perşembe, Ocak 30, 2014

Kidzmondo- Üzgünüm Sadece Çocuklara Özel!


   Şaşırtıcı, sürpriz dolu, büyümüş de küçülmüş bir şehir var karşımda...

Hamburgercisinden bankasına, karakoluna hatta üniversitesine kadar; 
Her şeyin bire bir kopyalandığı bir çocuk şehri bu...
Havaalanı, itfaiye binası, televizyon stüdyosu, hastanesi de işin bonusu... 
Hele hastanenin acil servisini, ameliyathanesini ve yeni doğan ünitesini görünce hayretler içinde kaldım.
Trump Alışveriş Merkezi’ndeki KidzMondo’dan söz ediyorum... 



   Sevgili Tuba ablacığım yarıyıl tatilini fırsat bilip birkaç günlüğüne İstanbul'a kaçtı miniklerle birlikte. Gelmeden önce programı yapmış ve İstanbul'da yaşayanların bile henüz gitmediği günde biz gidip görmüş olduk. İtiraf etmeliyim ki çocuklara özel büyük oyun salonu gibi bir yerdir herhalde diye düşündüm. İçeri girince beş saat boyunca ağzım açık ayran budalası gibi dolaştım durdum. Her gördüğüm yeni şey şaşkınlığımı ve hayranlığımı biraz daha artırdı. Çocukların yetişkin rolü oynadıkları, kendi mesleklerini seçebildikleri, lideri olmayan, kendi anayasasına sahip, demokrasi ile yönetilen bağımsız bir cumhuriyet sanki KidzMondo.



   Burada bütün “kidizen”lar eşit. Kendi para birimleri olan Kidlar’ı kullanıyorlar. 
Ve paranın ağaçta yetişmediğinin bilincine varıyorlar. Umarım iltica talebimi kabul ederler ve hayatımın kalanını bir kidizen olarak geçiririm diye hayal etmedim desem yalan olur.
“Yetişkinler hiçbir şeyi hiçbir zaman kendi başlarına anlamazlar, çocuklar da onlara anlatmaktan bıkıp usanır” diyen Küçük Prens’in hayranı olan benim gibi koca bebeklerin, çocuklarını ilk defa kendi kararlarını verebilecekleri bir dünyaya bırakmak isteyen ana babaların, bir gün bile olsa geçmişine dönmek isteyenlerin cenneti burası.



   4 bin metrekareye yayılmış KidzMondo’da çocuklar seçtikleri işlerde çalışıp para kazanıp, harcayarak yaşamın ekonomik döngüsünü kavrıyor ve hayatı tanıyor. Eğer yavrucuklarınız 8 yaşından küçükse bırakamıyorsunuz. Onunla birlikte parka girmek ve eşlik etmek zorundasınız. 8-11 yaş aralığındaysa kapıdan bırakıp kapıdan alacaksınız. Mecbur. 11-14 yaş çocuklar ise kendileri girip kendileri çıkabilir. Tabii aileleri uygun görüyorsa. 



   Ya bırakılan “yaramazlardan” biri çıkıp “gerçek dünyaya” kaçarsa diye korkmayın. Tüm bu çocukların bileklerine elektronik kidzbantlar takılıyor. Bu elektronik bağlantılı bilezikler sayesinde çocuklarınızı an be an takip edebiliyorlar. Hangi birimde hangi mesleği deneyimliyorlar bileceksiniz. Kidzbantlar kollarındayken çocukların parktan çıkmalarına imkan yok. O yüzden kimse merak etmesin, çocuğun kaybolmayacağı tek yer KidzMondo.



   Ünitelerin çoğu sponsorlu. Örneğin banka Garanti Bankası, hastane Acıbadem, kargo MNG, benzinci Petrol Ofisi, havayolu Atlasjet, televizyon Kanal D... Bu arada Dankek, Çokokrem, İçim Süt fabrikalarının hepsi Ülker tarafından özenle kuruldu. Ve bunların tamamı gerçek dış cepheleriyle birebir uyum içinde tasarlandı. Yani siz İstanbul’da dolaşırken Garanti Bankası’nın dekorunu nasıl görüyorsanız burada da aynısını görüyorsunuz. 



   Dışarıdaki gerçek hayatta ne varsa KidzMondo’da da tanıdık markaların tam bir kopyası var. Ellerinde harita, minik cüceler hangi mesleği merak ediyorsa hepsini deneme şansı var burada. 




   Sonra kazandıkları paralar ile kendi hediyelerini seçebiliyor ya da daha sonra harcamak için bankada adlarına açılmış olan hesaba yatırabiliyorlar. Bir çocuk için muhteşem bir yer olmuş! Hafta sonu ve tatil günleri 50, hafta içi 40 TL. Yaş tutmuyorsa ve ailenin girmesi gerekiyorsa yetişkin 20 TL. Değer mi? Kesinlikle! 

   

Pazartesi, Ocak 27, 2014

Bugün Benim Doğum Günüm!





      Bugün benim doğum günüm, geçmişte bıraktığım kocaman yıllarım var. Mutlu, umutlu, coşkulu, ışıklı yıllar.. Hayal kırıklıkları, hayaller, özlemler, ayrılmalar, kavuşmalarla dolu yıllar. Kahkahalarla çınlayan, bir o kadar gözyaşları ile geçen yıllar. Paylaşarak güzelleşen, çoğalan yıllar. Aşkı, ailemi, dostlarımı bulduğum, onlarla yoğrulduğum yıllar. Kendimi ararken kaybolduğum, her seferinde yeniden bulduğum, buldukça büyüdüğüm, büyüdükçe aradığım yıllar..

   Zamana, hayata, koşullara direndiğim, baş kaldırdığım yıllar.
Bazen yorulduğum, kendime kapandığım, kendimi dinlediğim, sonra yeniden, kaldığım yerden hayat yoluna yürümeye, koşmaya, sendelemeye devam ettiğim yıllar.
İnsanları anlamak için durup defalarca düşündüğüm, anlayamayınca insanca diye geçiştirdiğim yıllar.
Başkalarının dertlerini dert edinip onlarla çözüm bulmak için çabaladığım yıllar. Kendi sıkıntıları kendi kendime dağ yapıp altında kalacağımı anladığımda onları yine kendi kendime ortadan kaldırdığım yıllar...

   Ölümün acısını ve doğumun mucizesine tanık olduğum yıllar. Okuduğum, izlediğim, katıldığım, öğrenmeye aç bir çocuk gibi bilgiye saldırdığım yıllar.
Koştuğum, ulaştığım, ulaşamadığım yolları düşe kalka, yara bere içinde devam ettiğim yıllar.
Çocukluğumu, genç kızlığımı, ergenliğimi ve olgun gençliği yaşadığım bugünlerde, geçmişe özlemle, geleceğe ümitle bakmam gerektiğini bana anımsatan yıllar...

   Çok değil 27 yıl olmuş hayata merhaba diyeli, bundan sonrası, bundan öncesini aratmamasını diliyorum. Ailemle, yeğenimle, dostlarım, sevgilim, teyzelerim, kuzenlerim ve kardeşimle nice güzel, umut dolu, mutluluk ve sağlık dolu nice yıllar diliyorum kendime...

Çarşamba, Ocak 15, 2014

Kırmızı Şarap Sosu Tarifi - Nnefiss


      İlk bakışta uzun gelebilir bu yazı. Fakat pek lezzetli bir şeyden bahsediyorum! Kırmızı şarap sosu! Yazarken bile kokusu burnuma geldi.

   Bu sos gerçekten öyle geniş kullanım alanına sahip ki kırmızı etlerden balığa, tavuktan karidese, ördekten av etine kadar hemen tüm proteinlerle birlikte kullanılabiliyor.

   Önce en temel kurallar. Şarabın alkolünü bir şekilde uçurmadan yemekte kullanırsanız yemeğe güzel lezzet değil, tam tersine berbat bir tat verecek olması. Aslında ister şarap olsun, isterse konyak, viski veya diğer sert alkollü içkiler olsun, bunları yemekte kullanırken mutlaka ve mutlaka alkolünü uçurmak gerekir.

   Alkolü uçurmanın en kolay yolu buharlaştırmak. Bir diğer alkol uçurma yolu ise ateşe vermek, yani Frenkçe tabiriyle 'flambe' etmek. Konyak veya viski gibi sert alkollü içkileri yemeklerde kullanmadan önce mutlaka bir tavada yüksek ateşte ısıtmanız, ardından kibritle tutuşturarak alevler sönene kadar ateş üzerinde yakmanız gerekir. Alevler sönünce alkolün neredeyse tamamına yakını uçmuş ve artık acı tat yerine içkinin asıl meyvemsi lezzeti geride kalmış demektir.

   Örneğin şaraplı güveç (boeuf bourguignon, osso buco) gibi yemeklerde etleri, et suyu ve bolca kırmızı şarap içinde fırına verir, iki saat gibi bir pişme süresi sonunda da alkolün kendiliğinden uçmasını sağlarsınız. Ya da diyelim balık yemeğinize taze krema kullanarak bir sos yapmak ve buna biraz da beyaz şarap lezzeti katmak istiyorsunuz. Bunun için örneğin bir cezve kadar beyaz şarabı ateşin üzerine koyup hacminin dörtte üçünü buharlaştırdıktan sonra kullanmanız gerekir. 

   Şarap sosunun aromasını zenginleştir isterseniz eğer soğan ve taze baharat otları en sık kullanılan aroma katıcılar. Önce soğanı çiğden veya biraz tereyağıyla kavurup tencereye taze kekik, defne yaprağıyla birlikte ilave eder ve şarapla birlikte kaynatırsanız, o zaman sosun aroma zenginliği artar. Sos tamamlanınca tel süzgeçten süzeceğiniz için bunların taneli olması hiç önemli değil. Kırmızı etler için et suyu, tavuk için tavuk suyu, balık için balık suyu kullanılır.

   Son olarak sosunuza son dokunuşu koymanız gerekir. Yani kıvam vermeniz. Sosu üç farklı şekilde kalınlaştırabilirsiniz. Birincisi tereyağını biraz unla ezip, süzmüş olduğunuz sosun içine ateş üzerinde azar azar çırparak sosu kalınlaştırabilirsiniz. İkincisi, bir tatlı kaşığı nişastayı beş tatlı kaşığı soğuk suda eritip sosa bunu katarak sosu kaynatır ve kalınlaştırabilirsiniz. Üçüncü olarak da parça parça tereyağlarını sosa çırparak ilave edip kıvam verebilirsiniz. Ama bunun için şarabı çok daha fazla çektirmeniz gerekir. En güzeli tereyağı ekleyerek yapılan tabii.

   Bir de şarap sosu tarifi vereyim ki koca yazıyı boşuna okumuş olmayın:)

Kırmızı Şarap Sosu

2 su bardağı kırmızı şarap
1 küçük kuru soğan, doğranmış
2 dal taze kekik
1 tatlı kaşığı tereyağı
1 çay kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı nişasta, az suda eritilmiş

Çelik veya yapışmaz bir tava içinde şarap, soğan, şeker ve kekik koyup yüksek ateşte kaynama noktasına getirin. 
Ateşi kısıp 1/2 bardak şarap kalana dek şarabı çektirin. 
Tel süzgeçten süzüp tavaya koyun, tereyağını ilave edin. 
Ateş üzerinde azar azar nişasta ekleyip kaynatarak kalınlaştırın. 
Bu sosu çok daha hızlı hazırlayabilirsiniz. Örneğin sote bonfile veya kalın biftek yapıyorsanız, önce tavada bunları pişirin ve dışarı alın. Zaten ızgara etleri servis etmeden önce birkaç dakika dinlendirmeniz gerekir ki iç suları tüm dokulara tekrar yayılsın. Sosunuzu bu esnada hazırlamanız mümkün. Bu kez şarabı, pişen etin kalıntılarının olduğu tavaya soğan ve kekikle birlikte koyup hızlı ateşte, bir taraftan tavanın dibini kazıyarak kaynatıyorsunuz. Amaç, et kalıntılarıyla tavaya yapışıp kuruyan karamelize et sıvılarını yakalamak. Şarabın dörtte üçünü uçurduktan sonra yine tel süzgeçten süzüp, geri kalan kalınlaştırma işlemini yapıyorsunuz.

Salı, Ocak 14, 2014

Istanbul Culinary Institute-Pop Up Yemek Kitabı


      
   Amerika'ya gitmeden önce geri dönüş yapılıp da reddettiğim restoran ya da cafeleri özlüyorum şimdi! Bir işe girmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Aşçı arayan restoran yok, cafe yok, otel yok. Arayanlar da bana çook uzak! Var mı beni okuyanlar arasında kendi işletmesine sahip olan acaba? :) 

   Bir yemek kitabı çıkmış ama şimdiye kadar gördüklerimizden çok farklı. Çok daha kolay ve sırf kitap sevimli diye tarifleri yapmak istiyor insan. 



   Bu öyle bir yemek kitabı ki üç boyutlu, sayfası yok, onun yerine kartlar var, onların üzerindeki numaralar takip edilerek tariflere ulaşılıyor. Istanbul Culinary Institute’un kurucusu Hande Bozdoğan’ın hazırladığı kitap sevimli bir görüntüye ve lezzetli tariflere sahip.

   İlhamı veren çocukken sahip olduğu pop-up kitapmış. Rapunzel’in hikayesini anlatan kitap. Pencere açılıyor, Rapunzel’in saçları kuleden aşağıya sarkıyor, ormandaki hayvanlar olan biteni şaşkınlıkla izliyordu... Birçoğumuzun evinde vardı bu kitaplardan. Bir diğer ilham kaynağı ise çocukluğunda oynadığı çevrilen diskli film makineleriydi. Pop-up masal kitabı ve film makinesini birleştirdi, yemek kitabı hazırladı! Her yaştan insanın seveceği bu yemek kitabı oyuncak gibi!



   Üç bölümden oluşan kitabın sol cebindeki ‘Temel Tarifler’ bölümünde yemek pişiren herkesin ihtiyaç duyduğu ana soslar, et ve balık suları, aromalandırılmış yağlarla belli başlı tatlı tarifleri dahil olmak üzere 25 özel tarif bulunuyor. Sağ cepteki ‘Mevsimsel Tarifler’ bölümü her mevsim için beşer yemeğin yer aldığı toplam 20 tariften oluşuyor. Tüm tarifleri kendi damak zevkine göre yorumlama imkanınız var. Kitabın ortasındaki bölüm ise sizi bu iki cepte yer alan tariflere götürüyor. Sayfayı aşağı doğru çektiğinizde bu bölüm büyüyor, içinden lezzetli yemeklerin üç boyutlu görselleri çıkıyor. Yandaki diski çevirdiğinizde beliren numaraları takip ederek tarifleri kitabın içindeki ceplerden kolayca bulabiliyorsunuz.

   Kitap iki yılda tamamlanmış. Tasarımı İngiltere’de, baskısı Çin’de yapılmış. Bozdoğan, pop-up kitabın Türkiye’de basılamayacağını görünce dünyanın sayılı pop-up kitap tasarımcılarından biriyle çalıştıklarını söylüyor.

   Kabak mücver, vişneli pazı sarma, simit kebabı, kadınbudu köfte, kakuleli fırın sütlaç, kuzu söğüş, analı kızlı çorbası, balkabaklı profiterol gibi lezzetler o tarifler arasında. Temel tarifler arasında ise mısır ekmeği, soğan marmeladı, beşamel sos, balık suyu, dondurma gibi 25 lezzet bulunuyor. 

   Tam göze hitap etmiş. İçini açtığınız anda çok seviyorsunuz. Üstüne bir de okulda yapılan tarifler olunca yoo yoo mümkün değil almadan duramıyor insan! 

Çarşamba, Ocak 08, 2014

Füzyon da Füzyon Diye Tuttursam da Bu Tarif Bambaşka!




   Dün füzyon mutfağı dedim dedim bir tarif bile vermedim. Bugün size keyifli bir ‘füzyon’ tarifi vermek istiyorum. Tek yaptığımız Türk işi bir yemekle ünlü bir Fransız yemeği olan Peynirli Sufleyi birleştirmek. İşin ilginç tarafı, Patlıcan Beğendi gibi bu en ‘milli’ yemeğimizin kendisinin bile bir füzyon eseri olması! Zira Beğendi, közlenmiş patlıcan ile ünlü Fransız beşamel sosunun bileşiminden ibarettir.

Patlıcan Beğendili Sufle

3 tepeleme çorba kaşığı un
3 çorba kaşığı sızma zeytinyağı
2 bardak süt
4 yumurta sarısı
5 yumurta beyazı
1 bardak rendelenmiş eski kaşar
1 bardak közlenmiş patlıcan püresi
1 tatlı kaşığı tereyağı
2+1 çorba kaşığı susam
Tuz, karabiber

8 tane küçük sufle kabını tereyağı ile iyice yağlayıp içlerine susam serpin. 
Un ve zeytinyağını bir tencerede 3-4 dakika karıştırarak kavurun, sütü azar azar ilave edip un-yağ karışımına tamamen yedirerek bir beşamel sos yapın. 
Sosun içine peynir ile patlıcan püresini karıştırın. Yumurta sarıları ve karabiber ekleyin. 
Yumurta beyazlarını mikser ile kar haline gelene dek çırpın ve çok dikkatlice, fazla karıştırmadan, patlıcanlı karışıma yedirin. 
Sufle kaplarına paylaştırıp üzerlerine susam serpin. Önceden ısıtılmış 190 derece fırında yarım saat pişirin ve hemen servis edin. 
Hemen servis etmezseniz, sufleler iner. 
Unutmayın! Sufle misafiri beklemez, misafir sufleyi bekler.

Salı, Ocak 07, 2014

'Her Füzyon Mutfağı Diyene İnanmayın' Kitabı


   Füzyon 

   Değişik mutfak kültürlerinin etkileşimiyle ortaya çıkan füzyon mutfağını konu alan Alışkanlıkları Değiştiren Tarifler- Füzyon, farklı tatları; hayalgücü, eğlence ve ustalıkla günlük hayatımıza katıyor. 



   Dünyanın en ünlü şef ve gurmelerini buluşturan 7 kitaplık özel dizi kapsamında yayımlanan çalışmada, Japonya, Afrika, Amerika, Avrupa, İtalya ve Ege mutfaklarından yola çıkılarak hazırlanan özgün tarifler yer alıyor. Yemek kitabı alıyorsam buna çok dikkat ederim. İnternetten her türlü tarife ulaşabiliyoruz ama dünya mutfağından her çeşit yemeğin elimin altında olması hoşuma gidiyor. 
   Satış rekorları kıran yemek kitaplarının yazarı Rosalba Gioffrenin özel tariflerini Giovanni Petronionun fotoğrafları süslüyor. Bol fotoğraflı bir yemek kitabından daha ilgi çekici ne olabilir ki?

   Son dönemlerde hakkında oldukça konuşulan, kimileri tarafından eleştirilen kimileri tarafından da çağımızın mutfağı olarak nitelenen füzyonu anlamak ve leziz tarifleri uygulamak isteyenler Alışkanlıkları Değiştiren Tarifler- Füzyonu mutlaka edinmeli.

   Peki nedir bu füzyon mutfağı, neye benzer ve nasıl bir şeydir? Yeme-içme konusundaki bilgi dağarcığını zenginleştirmek isteyenler için bu konuya bir açıklık getireyim istedim. Buyurun füzyona.

   Füzyon mutfağı, birkaç yıldır sık karşımıza çıkan bir kavram olmaya başladı. Aynı zamanda bazı aşçı kardeşlerimiz tarafından da yaygın uygulanan bir mutfak tarzı haline geldi: Karıştır normalde bir arada olamayacak birkaç malzemeyi, iki farklı tekniği de kombine et, olsun sana bir füzyon. Çoğu zaman lezzet mezzet hak getire. Yeter ki bilinmemiş bir yemek ortaya çıksın ve müşteriye (ya da senden daha az bilgili meslektaşlara) anlatması seksi olsun: ‘Abi, trança carpacciosuna bizim tahin ile bir sos yaptım, onu da Arap işi tabuleh karışımı üzerinde bir sundum, millet bayıldı.’

   Bu tür laflar yeni olmakla birlikte, füzyon mutfağı aslında hiç de yeni bir şey değil. Yüzyıllar öncesine dayanıyor ve dünyanın gelişimi ile paralel seyrediyor. Esasen bir fizik terimi olan ‘füzyon’ kelimesinin sözlük karşılığı ‘erime, birleşme, biraraya gelme, birleştirme’. Füzyon mutfağı dediğinizde ise kastettiğiniz şey şu: ‘Farklı uluslara ait mutfak teknikleri ile malzemeleri tek bir tabakta birleştirmek, ama buna rağmen tabakta tek bir ulusal özelliğin öne çıkmaması’.

   Tanım böyle olmakla beraber biz, menüsünde farklı ulusların yemeklerini barındıran, örneğin hem lahmacun, hem Beef stroganoff hem de fesleğen soslu fiyonk makarna sunan lokantalara da ‘füzyon lokantası’ der olduk. İşin doğrusu, bu lokanta kategorisinin adı ‘eklektik’ lokantadır, füzyon lokantası değil. Eklektik kelimesi ise ‘farklı kaynaklardan alınan unsurların bir arada sunulması’ anlamına gelir. Bir ‘eklektik’ lokantada yiyeceğiniz yemeklerin hangi kültürlere ya da ülkelere ait olduğu da açık ve nettir. Bunu da belirtmiş olayım. Ona göre..

   Evinizde değişik yemek yapmaya kalktığınız zamanların çoğunda siz aslında bir füzyon girişiminde bulunuyorsunuz. Örneğin tavuk sotenin içine ‘köri’ baharatı attığınızda, bu bir Türk-Hint füzyonu oluyor. Ya da tavuğu corn-flakes’e bulayıp kızartırsanız, bu da bir füzyon oluyor, ama pek yemekten sayılmıyor! Acayip şeyler sınıfına giriyor.

   Nereden nereye geldim. İşte bu kitap bu tür tariflerin olduğu pek güzel bir kitap. Benim gibi internete rağmen yemek kitapları almayı seviyorsanız bu kitap diğerlerinden biraz daha farklı geliyor kulağa ama aslında değil. Şöyle bir açıp baktığınızda hiç yabancı gelmeyecektir. Bol füzyonlu günler efendim.

   

Cuma, Ocak 03, 2014

Lokanta Maya




   Haftasonu ne yapsak, nerede yesek ya da nereye gitsek diye düşünenler varsa aramızda, Lokanta Maya gitmeden bu haftayı bitirmemeniz gereken süpper süpper bir yer!

   İçeri girer girmez restoranın dekorasyonuna aşık oluyorum. Mimar Cem Kocacıklıoğlu'nun katkılarıyla minimalist bir dekorasyona sahip Lokanta Maya. Ortadaki büyük masalarda örtü yok; diğerlerinde ise düz beyaz. Monotonluğu bu şekilde önlemeyi başarmışlar. Girişte, içi kurutulmuş sebze ve baharatlarla dolu cam bir vitrin yer alıyor. Restorandaki en favori parçam bu oluyor. Sağdaki duvar kabuklu cevizlerle kaplanmış, soldaki ise lokantanın sahibi olan Didem Şenol'un yazdığı "Kızınız Defne'yi, Oğlumuz İskorpit'e..." yemek kitabı ile süslenmiş. Sade ama bir o kadar yaratıcı mekan olmuş. 



   İstanbul’un ender “slow food” lokantalarından birisi Lokanta Maya’da menüdeki tüm yemekler, slow food felsefesine göre yani turfanda ürünlerden yapılıyor. Hangi taze malzemeleri bulabiliyorsa onları kullanıyor menüde. Bu sebeple de Maya’nın menüsü sık sık güncelleniyor. Belki de Maya'nın en güzel yanı bu.
   


   Yalnız eğer sessiz sakin bir yemek yemek istiyorsanız ne kadar memnun kalırsınız bilmiyorum. Çünkü içeride hiç şarkı çalınmamasına rağmen, gürültüden dolayı aynı masada oturanların konuşmasını bile duyamıyorsunuz. 
   




   Gelelim menüye, mücverine bayıldığımı, hatta sırf mücverini yemek için bile tekrar gidebilirim. Ahtapot ızgarası, kerevizli levrek, tavuk ciğer, safranlı pilavı oldukça başarılı. Çok çeşitli ve renkli başlangıç var. Ana yemekler ise başlangıçların yanında biraz daha sıradan kalıyor. Kuşkonmazlı Linguini, Dana Schnitzel, Karidesli Risotto vs. Biz sadece mezelerden söylemeye karar veriyoruz. Cem Yılmaz usulü... "Little little into the middle" :) Yemekler değiştiği için bir daha gidersek aynı lezzetlere denk gelir miyiz bilemiyorum. Fakat ne tercih edersem edeyim hepsinin lezzetli olacağını tahmin ediyorum. Fiyatlar 'lokanta' kavramına pek uymuyor, daha çok 'restoran' sınıfında değerlendirilmeli. (Ortalama kişi başı 70-80lira.)



   Gelelim tatlıyaa! Fotoğraftaki sadeliğe aldanmayın, en güzeli en sona sakladım. Bergamutlu dondurma... Tarif edilmez yaşanır. Muhteşem bir tadı vardı. Buradan kocaman bir alkış!
   

Kemankeş Caddesi 35 A
Karaköy İstanbul