Cuma, Şubat 22, 2013

Babette'in Şöleni



      Bugün film günü! Yaşasın film günlerii!

   Önce ben izliyorum beğenirsem yazıyorum. Beğenmezsem başka film izliyorum o da olmazsa 3. ya da 4. filmden sonra yazacak güzel bir film buluyorum. Bazen önceden beğenmediğim filmi daha sonradan beğeniyorum. Sonra o zaman neden beğenmemiştim acaba diye düşünüyorum. Filmi tekrar izliyorum.
   Derken kafayı yemeye ramak kala filmi sizlere yazmaya başlıyorum:)

   Bugünün filmi Babette's Feast yani Babette'in Şöleni. İlk izlediğimde yazmaya karar veremeyip başka bir film seçmiştim ama dün akşam tekrar açıp izlediğimde ne güzelmiş dedim ve yazmaya karar verdim. Tuhaf... O gün aklım pek filmde değilmiş anlaşılan. 


   1987 yapımı olan film, özellikle o yıl en iyi yabancı film Oscarını alarak dünyaca tanınan ve yemek sanatı üzerine filmlerin en başlarına geçip kurulan olmuş. Danimarkalı yönetmen Gabriel Axel’i ve Fransız ustası Claide Chabrol’un eşi ve oyuncusu Stephane Audran’ı da şöhrete kavuşturan film, özellikle hazırlanan yemeklerin detayları ve otantik olmaları açısından büyük bir titizlikle çekilmiş. Tarihin belli bir dönemindeki uygarlığa ve yaşam değerlerine dikkat de çekilmek istenmiş bana göre. Ülkesinin ünlü yazarı İsak Dinesen’in bir hikayesinden uyarlanan film, özellikle ağız tadı meraklıları için görülmesi şart yapımlardan.


   Film Danimarka’da, deniz kıyısında kapalı, kırsal, kasvetli bir coğrafyada, sessiz, dindar ve tutucu insanların yaşadığı Jutland adında bir köyde başlıyor (felaket!). Martine (adını Martin Luther’den alan) ve Philippa (adını Luther’in biyografisini yazan Philip Melanchthon’dan alan) kardeşler hayatta kendilerine verilen rolü, babalarına ve topluma hizmet eden itaatkar kız evlat rolünü yerine getirmektedirler. 19. yüzyıl Danimarkasında hayatta başarılı olmak için merhamet ve dua yoluyla Tanrıya hizmet etmek, dünya zevklerinden mümkün olduğunca uzak durmak gerekmektedir. 

   
   Paris’te Café Anglais adlı büyük bir restoranın tanınmış mutfak şefi Babette, 1871 yılında politik nedenlerden dolayı Fransa’dan kaçarak Danimarka’ya sığınır. Ve küçük bir kasabada yaşayan bu din adamının iki kızına hizmetçilik yaparak hayatını sürdürür. Soğuk köyde malzeme kıt, yemekler basit ve lezzetsizdir. Babette her yıl bir piyango bileti almaktadır ve yıllar sonra talih kuşu başına konar, büyük ikramiyeyi kazanır. Ve tüm parasını, bir gece 12 kişi için hazırladığı büyük ziyafete harcayarak, Fransız mutfağının tüm inceliklerini taşıyan muhteşem bir şölen hazırlar.


   Her türlü istek ve özentiyi günah sayan önyargılı insanların önce bu yemeğe gösterdiği direniş daha sonra yerini mutluluk sarhoşluğuna bırakır. Ben sevdim bu filmi. Hele ki Babette'i oynayan Stéphane Audran'ı en çok sevdim. Filmin ilk saatinde yemek ya da mutfakla ilgili bir sahne yok. Ama sonra bol bol yemek hazırlama sahnesi, bunların güzel tabaklarda sunumları, hele hele her yemeğe uygun farklı şarap ikramı kısımları pek seyirlikti. 


   Filmi anlatırken iç karartıcı şeyler yazdım galiba ama izlemenizi kesinlikle öneririm. İçinde acının yanında aşk ve güzel yemekler de var. E daha ne olsun! Üstelik ödüllü bir film.

   Sadece yemeklerin sakince hazırlanıp tabaklara yerleştiriliş biçimi hiç bana göre değil:) Çünkü ben bir panik ve dağınıklık içinde yemek yapar, hoppalaa dercesine tabaklara yerleştirir bir merakla oldu mu diye insanların gözünün içine bakarım. Bence yemek yapmanın keyfi de o ya neyse.

   İşte böyle.


   Bakın bu aşağıdaki yazılar dün eğitimde çocuklara yazdırdığım '15 yıl sonrası ve hayal kahramanım ile bir günüm' ile ilgili hikayelerinden ikisi:)



      Buraya koymadan edemedim. Çok sevimli değil mi? Bugün de orada olacağım. 

   Sizleri öperim!

 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder