Cuma, Kasım 29, 2013

Black Friday Otur Sıfır!

   Malum bugün Black Friday günü. E ben de bir bakayım neler var neler yok, insanlar kendilerini niye bu kadar hırpalıyor bir göreyim dedim. İndirim öyle ahım şahım bir şey de değil. Yüzde 30 için bir gece öncesinden sokaklarda beklenir mi yahu? Yüzde 30 indirimdekini alabiliyorsan biraz daha ekleyip alabilirsin. Kesin düşünüyorlardır herhalde değil mi? Bir ben zeki değilim yani. Bu Amerikalılarda hiç kafa yok gerçekten. Nasıl yaşıyorlar hayret ediyorum bazen.

   Bir gidip kulaklarını çekeyim diyorum. Alışveriş merkezine şööle bir uzanayım. Belki tesadüfen hop önüme uygun fiyatlı bir şey düşer de almadan edemem. Yoksa hiiç alışveriş yapasım yok.. 

   Bir de cupcake tarifi veriyorum. Yaptığınızda göreceksiniz şahane bir lezzeti var. O zaman Pazartesi görüşmek üzere! 


Baileys'li Cupcake

   120 gr un
   10 gr kakao
   120 gr toz şeker
   70 gr tereyağı
   12 kapak ölçüsü Baileys
   1.5 çay kaşığı kabartma tozu
   1 büyük boy yumurta
   1 tutam tuz
   Yarım çay kaşığı vanilya aroması
   70 ml süt
   100 gr karamelli çikolata parçaları (rendelenmiş)


Tereyağı ve şekeri geniş bir kapta orta hızdaki mikserle karıştırın. 
Yumurtayı ekleyip homojen bir hal aldığında tuz, un, kakao ve kabartma tozunu ilave edin. 
Düşük devirde iyice karıştırdıktan sonra Baileys, süt ve vanilya aromasını da ekleyerek orta devirde karıştırmaya devam edin. 
Muffin kaplarına cupcake kağıtlarını yerleştirip içlerine harcı paylaştırın. 
Son olarak, rendelenmiş karamelli çikolatayı harçların üzerine ekleyin. 
Önceden ısıtılmış 170 derece fırında yaklaşık 17 dakika pişirin. 
Üzerini frosting ile süsleyip servis yapın.

Perşembe, Kasım 28, 2013

Pera Chapelle




   

   Pera’nın mistik mekânı Chapelle, 16. yüzyıldan kalma bir İngiliz Şapeli'ni mesken tutmuş.



   Rixos Pera’nın Emre Ergani imzalı işletmelerinden Chapelle hakkında pek çok şey anlatılabilir ama anlatılması gereken ilk hikâye, mekâna adını veren St Helena Şapeli’ne dair. Roma imparatoru Konstantin’in annesi Aziz Helena için 1582 yılında yaptırdığı şapel, İngiliz Konsolosluğu personeli tarafından hâlâ kullanılıyor. Şimdi bir cephesi Chapelle’in yüksek duvarlar arkasında saklanan avlusunun içinde kalıyor ve mekâna mistik bir estetik katıyor. Özellikle akşam saatlerinde şapelin içi aydınlatıldığında bu etki beşe katlanıyor. 
   Bir de iç mekânı var Chapelle’in, tam kışlık. Modern ile klasik arasında gidip gelen dekorasyon.. 



   Chapelle konsept olarak cafe-bar-restaurant olarak tanımlansa da içeride, özellikle de iç mekânda yoğun bir Paris havası hakim. Bu yönüyle bir brasserie’yi de andırıyor. Ama en doğrusu burayı bir buluşma yeri olarak tanımlamak olur. Konser öncesi, sergi sonrası iyi müzik dinleyip risk almadan hayal kırıklığı yaratmayacak bir şeyler yiyip içmek için ideal bir lokasyon. Menüde sürprize yer yok çünkü sevilen yemekler ağırlıkta. 
   Bu avluya en çok şarap yakışır, onun için de kallavi bir kav oluşturmuşlar. İçinde dünyanın farklı şarap bölgelerinden uygun opsiyonlar da var, şişe şişe Gaja’lar da. 



   Menünün en çok tutulanı şarküteri tabağı. O gösterişli tabak eşliğinde bir akşamüstü rüyası Chapelle’de şaraba yazılmak. Şarküteri tabağında rozbif, hindi füme, bresoala ve dil füme var. Fiyatı 29 TL. Salatacılar için önerim somon füme salata, yanında bir kadeh vintage Chardonnay hiç fena gitmiyor. Yaz için yoğun kıvamlı, doyma hissini sağlayacak bir şey arayanları peynir soslu tavuk sarma paklar. Onun da fiyatı 24 TL. Henüz kış döneminde gitmedim. Giden varsa yorumları ile belirtsin faydalanalım:)



Çarşamba, Kasım 27, 2013

Vecihi Geliyor Evimizi Başımıza Yıkacak



   Belediye otobüsü durumlarını yazınca diğer ulaşım araçları öksüz kalmış gibi oldu. Onlara da yer ayırmak lazım. Tren, vapur ve uçak da sırasıyla gelecek yavaş yavaş. Elinde siyah torbayla, iş çıkışı otobüse bindikten sonraki ilk 10 saniyede 3 ayrı boş koltuğa hamle yapan ama hiçbirini tutturamayınca yavaş hareketlerle kapının yanına dayanıp morali bozulan adamı da hatırlıyorum ama sıra uçaklarda:) Aslında hepimizin içinde biraz o siyah torbalı adam yok mu zaten? 

Esaretin Bedeli: Uçak piste yaklaşır. Pilot alçalır, inişten korkan yolcularda bir gerginlik vardır, neyse ki tekerlekler piste değer ve o anda rahatlamayla beraber bir ses duyulur, kemerin klipsinin çözülme sesi. Uçağın tekerleği yere değer değmez kemerini çözen tipler vardır her yolculukta. Sanki esarete katlanamayan, inanılmaz özgürlükçü bir adammış gibi 5 dakika kemerini bağlamak bile sıkar onu. Kemerini çözer, etrafa bakar. Uçak yavaşlar, kapıya yaklaşır, o sırada ikinci görevi başlar, sanki pilot o uçakta öylesine varmış gibi "uçak durana kadar ayağa kalkmayınız" diyen başka birisiymiş gibi ayaklanır, bagajı açar, üstünü başını düzeltir. Yanında akrabası varsa onunla konuşur. Yolculardan birinin "beyefendi oturun isterseniz, pilot uyardı" lafına "e geldik ya işte" diye cevap verir. O an uçakların otomobil gibi olmadığına çok üzülürüm. Zira ihtiyacımız olan ani bir fren ve bu adamın ön camdan piste postalanmasıdır.

Alkışlarla Yaşıyorum: Çok aklıma geldi Türkiye'den ayrılmadan önce yapamadım. Kozyatağı-Taksim otobüsü Taksim son durağa geliyor ya, o an tüm otobüsü gaza getirip şoförü alkışlamayı çok düşündüm. Sürdüğü ulaşım aracı, varış noktasına geldiğinde alkışlanan tek meslek grubu pilotlar olmasın istedim. Böyle bir alışkanlığımız var. Bir kere o alkışı pilot duyamıyor, sen istersen Pınarbaşı tezahüratı yap. İkincisi, 19 saat süren, fırtınalı havada 35 kere türbülansa giren uçağı kazasız belasız yerine ulaştıran pilotu alkışlamayı anlarım da, Ankara'dan İstanbul'a, yazın açık havada, 45 dakika boyunca kadife gibi süren uçuştaki pilotu niye alkışlıyorsunuz. Oraya beni koysanız yine götürürüm herhalde uçağı. Hem adamlar orada 2 kişi. Ayrıca bir ton para kazanıyorlar. Benim belediye otobüsü şoförüm, 2 kuruşa koskoca körüklüyü tek başına ne virajlardan döndürüyor. Ona kıro diyorlar. Ayıptır.

Donsuz geceler: Bilgim olmadığından böyle konuşuyor olabilirim ama pilotlar neden uçuş esnasında, inilecek şehrin hava sıcaklığını veriyorlar? Yani bana ne gibi bir yararı olabilir bunun? Bilmem kaç bin feet yüksekteyim, uçsuz bucaksız hava boşluğu ile beni sadece bir uçak gövdesi ayırıyor, "ah Amsterdam'da 10 dereceymiş bak" diye onu mu düşüneceğim. İlla yolculara yararlı bilgi vermek istiyorsan o gün dükkanlar kaça kadar açık onu söyle. Ayrıca ben zaten gideceğim yerin hava durumunu önceden biliyorumdur, sana mı kaldım? Hiç İzlanda'ya giderken pilotun "Reykjavik'te hava -2 derece" anonsunu duyup "tüüüh biz de kapri şortlarla geldik" diyen adamı duydunuz mu? Adam zaten önlemini almıştır önceden. Hava çok sıcaksa geri dönüp sana "niye uyarmadın ortalık yanıyor" diye hesap soracak değiliz. Zaten o konuşma sesin de zırıltılı hiçbir şey anlaşılmıyor.

Çin İşi Japon İşi: Amerika'da daha önce kaldığım yerde treni tercih ettiğimden ikisi konusunda da bilgim var. Hem trende hem uçakta eğer Uzakdoğulu bir yolcu varsa, ayakkabılarını çıkarıp, yatar pozisyon almak için fırsat kollar. Bunların uçak versiyonu, sarsıntıları normalden fazla hissettiği için pek talep görmeyen kuyruk tarafındaki koltuklardır. Online check-in yaparken dikkat edin, en arkadaki koltuklarda 1 tane koltuk kapılmışsa, bindikten sonra kontrol edin o arkadaş çekik gözlüdür. Uçak kalkar kalkmaz, ayakkabıları (genelde sandaletleri veya terliği) çıkarır, üçlü koltukta başka kimse olmadığı için yatar pozisyona geçer, yolculuk boyunca horul horul uyur. Genelde kuyruk tarafındaki tuvalete gidildiğinde, tuvalet doluysa ve kuyruk bekleniyorsa, bu arkadaşın yatar pozisyondaki hali izlenir. Gurbetçi gençler aralarında "şşş Japona bak hehe" diye uçakta hoşça vakit geçirir.

Acele işe: Bu gruba ben de dahilim dostlar. Bildiğiniz gibi büyük tip Boeing ve Airbus uçaklar bir kenara bırakılırsa, havayolu şirketlerinin elindeki uçakların tümü iki sıra koltuklu ve tek koridorludur. Bu yüzden de olur da yemek servisinin yapıldığı veya çöplerin toplandığı anda tuvalete gitmeniz gerekirse bitmişsiniz demektir. Zira o arabanın yanından geçmek imkansız olduğundan koridordan çekilene kadar beklersiniz. Bazılarının dayanamayıp kendisini arabanın arkasına kattığı, işlem çabuk bitsin diye hosteslere yardım ettiği, yolculara kahve doldurmaya kalktığı bile görülmüştür, zira oracıkta rezil olmaya az kalmıştır. Araba gıdım gıdım ilerler, siz terlemeye başlarsınız, hostesten ekstra bir şeyler isteyip arabayı bekletene bir tokat atasınız gelir. Bu gerilim dolu dakikalar, kuyruk kısmına ulaşmanızla son bulur. 

Co-pilot: Uçak yolcularının arasında, neredeyse her yolculukta numunelik bir adam bulunur ki bu adam yolculuk boyunca pilotun hareketlerini, uçağın gidişini yorumlar. Örneğin türbülansa girildiğinde "ciddi değil normal sarsıntılar bunlar" der. "Bulut kümesinden geçtik, pilot hafif aşağı pike yaptı", "şu aşağıdaki Frankfurt herhalde", "Alplerden geçiyoruz bu sarsıntılar normal", "hava açık olduğu için biraz alçaktan uçuyoruz", "bu havada ilk inişi pas geçebilir", "biraz erken inişe geçti ondan böyle hızlıyız", "hah iniş takımlarını açtı" bu adamın en sevdiği türde diyaloglardır. Çok seviyorsan pilot olsaydın. Ya da istersen hostesten rica edelim seni kabine alsınlar Zürih-Sofya arasını sen götür. Bunlar genelde 40-60 yaş arası, laptopla uçağa binen işadamı görüntüsündeki adamlardır. Adamın hayatındaki "patron" sıfatı özel hayatına da yansıdığından her şeyin patronu olduğunu zanneder.

Gamsız: İşte uçak yolculuklarında en fazla özendiğim adam. Yerine oturur oturmaz hostesten yastık isteyen, uçak daha pistte kalkışa hazırlanırken kafayı vurup uyuyan, yolculuk boyunca uyanırsa tekrar dalabilen, uyanık kalırsa da isterse uçak yarım saat süren türbülansa girsin yemeğini yemeye devam eden, nabzı normalden 1 fazla bile atmayan, sakin adam. Bu adamın hareketlerinde de bir yavaşlık ve telaştan uzak hal vardır. İniş sırasında, kemerlerinizi bağlayın hareketi işareti geldiğinde herkesten çıt çıt çıt sesleri gelirken, bu yavaş yavaş laptopı kapar. Koltuğunu düzeltir, rahatlatır kendini, sonra da kemerini bağlar. Uykulu gözlerle etrafa bakar. Dışarıdan bakan Vietnam Savaşı'nda 3 yıl avcı uçağını kullanmış sanar. Bu adamlar Frankfurt'tan, Sydney'e aktarmasız uçsalar, uçuş bittiğinde kanaviçe işlemiş gibi rahat bir şekilde uçaktan ayrılırlar.

Film adamı: Bu adam şehirlerarası yolcu otobüslerinin enternasyonel versiyonudur. Onun için en büyük eğlence, koltukların üzerindeki ekranların açılıp yolculuk boyunca izleyeceği filmin oynatılmaya başlandığı andır. DVD Player başta çalışmazsa hafiften gerilir. Film başladığında pür dikkat filmi izler. Filmin heyecanlı anlarında sesli tepkiler verdiği "hadi beee", "bak bak terbiyesiiiz" şeklinde serzenişlerde bulunduğu görülür. Bu arada belirtilmesi gereken uçaklarda oynatılan filmlerin, edeb ve ahlaka aykırı bölümlerinin kesilmesi ve anında ileriki sahneye atlamasıdır. Film adamı bu atlamaları anlar, yüzü buruşur, keyfi kaçar. İndiğinde uçuş nasıldı diye soranlara verdiği cevap bellidir. "İyiydi ya Terminal'i izleye izleye geldim eheh".

Salı, Kasım 26, 2013

Pizza mı Yesek? Tart mı Yesek? Yoksa Makarna mı?


   



   Carla Bardi, oturmuş 'Pizza', 'Makarna' ve 'Tart ve Turtalar' isimli üç farklı kitap hazırlamış. Her bir kitapta 58'den fazla tarif bulunuyor.

Tart Ve Turta





   Aşçılar, binlerce yıldır büyük bir zevkle, çeşit çeşit tart ve turta yapmaktadır. Bu kitapta onların bilgi ve deneyimlerini, her seviyeden aşçıya ve her türlü ikrama uygun 57 leziz tarife dönüştürdük. Kitabın ilk bölümünde kullanacağınız malzemeler, pişirme tüyoları ve daha pek çok pratik bilginin yanı sıra kusursuz tart yada turta hamuru yapmak için, her aşaması fotoğraflanmış açıklamalar da bulunuyor. Bu açıklamaların ardından, pişireceğiniz turtanın ya da tartın servise hazır halinin fotoğraflarının eşlik ettiği tarifler yer alıyor. 

Makarna - Ve Makarna Sevenler için 58 Lezzetli Tarif




   Sağlıklı, yavaş sindirimli karbonhidratlar içeren makarna, aynı zamanda vitaminler ve antioksidanlar açısından zengin soslarla ihtiyacınız olan enerjiyi sağlar.

   İtalyadan 58 otantik makarna ve gnocchi tarifi bulacaksınız. Spaghettiden Kıymalı Bolonez Sosuna ve Ev Yapımı Lazanyaya kadar pek çok klasik lezzet kitabın sayfalarında okuyucuyla buluşuyor. Bu tariflerle haftanın her günü ailenize ve arkadaşlarınıza güzel sofralar kurabilirsiniz:) 

Pizza - 56 Leziz ve Ekonomik Tarifler



   Napoli'nin geleneksel pizza tariflerinden dünyadaki modern pizza yorumlarına 56 leziz ve ekonomik tarif kitabın sayfalarında yer alıyor.

   Kitabın ilk bölümünde, her aşaması fotoğraflandırılmış açıklamalarla, hamurun birkaç dakikada nasıl kolayca hazırlandığını öğreneceksiniz. Kendi seçtiğiniz malzemelerle evde hazırlanmış bir pizzanın hem daha besleyici hem de daha ekonomik olduğunu göreceksiniz.

   İşte size 3 kitap birden! Sayfalarını bıkmadan kurcalayın, denenmemiş tarifleri uygulayın diye. Afiyet olsunn:)

   


  

Pazartesi, Kasım 25, 2013

Dave & Buster's Bize Dar Gelir Aman Amaan





   'Oh ne güzel! Kışı da hiç sevmem zaten. Gittiğim yer hep sıcacık olacak. Bütün yazlıklarımı giyerim. Kalın bir şeye de gerek yok zaten. Yeni aldığım botlarıma doyamadım, alayım artistlik olsun diye giyerim' dedim. Artistliği bırakın babet giysem ayacıklarım buz gibi oluyor. Dün giydim kapıdan evin önündeki arabaya koşana kadar vıcık vıcık oldum. Üstümden hırka zaten eksik olmuyor. İstanbuldakiler benden daha bronzdur kesin. Çok dertliyim a dostlar! Ne hayallerle geldim nelerle karşılaştım. 





   San Diego'da Dave&Buster's diye bir yere gidiyorduk. İster oyun oyna, ister yemek ye, istersen masmavi ışıklar altında bowling oyna. İstersen parti düzenle ya da sadece maç izle. Dev gibi bir alan. Cumartesi akşamı buradaki Dave&Buster's a gittik.





   Abiciğim baskette gösterdi hünerlerini. Kendi halinde oynayan adamlarla yarışıp kazandı. Adamlar pişman oldu oynadıklarına. Ben de fena oynamadım hani. Ama en sevdiğim korku şeysi olanıydı. Dark Escape ismi. Giriyorsun içine. Perdeler kapanıyor yandan. Koca ekranda canavarlar çıkıyor sağdan soldan. Onları öldürmeye çalışıyorsun önündeki koca tüfekle. Ama koltuk sallanıyor bir yandan yukarıdan hava pıslıyor. O canavar aşağıdan bir anda çıkınca çığlığı bastık tabii. Birkaç kişi perdeyi açıp 'neye bağırıyor bunlar' diye merak edip bizi izledi. Sonra bir de Temple Run var. Telefonda beceremediğim oyunu bileti çok veriyor diye tekrar oynayayım dedim. Evet hala beceriksizim bu oyunda. Sadece ve sadece 2 bilet aldığımdan anlamış oldum.






   Sonra bir sürü biletimiz oldu. Kazandığımız o biletlerle gidip Wonka sakız, ufak bir yastık ve şekerleme alıp çıktık:) Kendimi o kadar yırttım biletler için ama ala ala sakız alabildim. Ama nasıl bir hırs yapmışsam (hep böyle dandirik şeylere hırs yaparım zaten ben) 10 yaşındaki bir çocuğun oynadığı oyuna gözümü diktim. Yenilsin de kalksın başından diye tepesinde dikiliyorum. Baktım yarım saat kartı basıp basıp tekrar oynuyor, kalkmıyor başından. Bıdı bıdı konuştum. 'Öyle yapmayacaksın, dur acele etme. Ne yapıyorsun yahu öyle değil' derken en sonunda suratını asıp ayrıldı. 'Nihaha! Türküm ben oğlum! Yapıştık mı istediğimizi elde edene kadar bırakmayız' dedim içimden ve kıs kıs güldüm arkasından.





   Yediğim koca bonfile arkasından oyun oynamak zor olsa da insan kendini çok kaptırıyor. Çok fena bir şey bu vallahi! Para tuzağı resmen..





   Desem de ciddi olduğumdan değil. Çok güzeldi! Oh canıma değsin! Amerika'ya gelip de gitmeyen varsa kendine ayıp eder benden söylemesiii!

   

   

   

   

Cuma, Kasım 22, 2013

Doğruyu Aramak Bir Nevi Anlamaya Çalışmaktır



   Açık sözlü müsünüz?
Aklınızdan geçeni, sonuçlarını düşünmeden karşınızdakinin suratına “dan” diye söyler misiniz?
Neden böyle yaptığınız sorulduğunda “ben böyleyim” dediğiniz oldu mu hiç?
Açık sözlü olduğunuzu düşünüp, muhatabınıza istediğinizi söyleyebileceğinizi zannediyorsanız..
Yanılıyorsunuz! Yiğidin iyisine “deli” derler ama her deli yiğit değildir!

   Hayat bazen bir şeylerin olmasını istemez. Planlarsınız, kurgularsınız, elinizden geleni yaparsınız ama olmaz işte! İstediklerimizin hepsinin gerçekleşmeyeceğini şimdiye kadar öğrenmiş olmamız gerekiyor, öyle değil mi?
   Yaşam galibiyet ve mağlubiyetlerden oluşuyorsa, seyrek de olsa berabere kalabiliyorsak.. Beraberliklerin ve galip gelişlerin keyfini sürmekten başka çaremiz var mı?

Platon’un ünlü bir sözü var…

“Felsefe, doğruyu bulma yolunda, düşünsel bir çalışmadır.”

Peki, insanlar doğruyu ne zaman arar?
Doğruya ne zaman ihtiyaç duyar?
Hayatlarındaki her şey kusursuz devam ederken mi?
Yanlışlarla karşılaşıp, hataların arasında kaybolmak üzereyken mi?

Doğruyu aramak, anlamaya çalışmak değil midir?
Hayat, doğumla ölüm arasında geçen, arayışların, anlamaya çalışmaların, kendini avutmaların bütünü değil midir?

   Kaybedişlerde, bir şeyler ellerimizin arasından kayıp giderken, canımız yandığında, kanadığımızda, küçük bir çocuk gibi parmağımızı uzatıp küstüğümüzde, kandırıldığımızda ve aldatıldığımızda, beklentilerimiz gerçekleşmediğinde, umutlarımız suya düşünce, hayallerimiz yandığında, korkup sindiğimizde…

“Ben bunları neden yaşadım” diye düşünmeye başlamıyor muyuz?
Her defasında faturayı kendimize kesmiyor muyuz?

Kendimizi iğnedenlik gibi hissediyor…
Ve her defasında kendimizi avutacak bir şeyler bulmuyor muyuz?

Bulmasaydık!

Nefes alamazdık… Yaşayamazdık zaten.


Asırlık çınar ağacı gölgesinde yeşeren lal fidana âşık olduğu zaman…
Ömrünün onun kadar olmadığını söyleyecek kargalara ihtiyacı yoktur!

Başına ne geleceğini bilir.
Beraber geçirdikleri süre önemlidir!

Açık sözlülerin hepsi karga…
Kargaların hepsi bilge…
Delilerin hepsi yiğit,
Yiğitlerin hepsi, deli değildir.

Perşembe, Kasım 21, 2013

Fener Lokantası Bir Romantik Yemek



      Marmara Denizi'nden İstanbul Boğazı'na girişte, denizcilerin güven duydukları bir dost vardır; Yeşilköy Deniz Fener'i. Eski adı ile Ayastefanos Fener'i 1856'da Sultan Abdülmecit'in isteği üzerine bir Fransız mühendise inşa ettirilmiştir.
   


   23 metre yüksekliğinde taş kule olarak inşa edilen Fener, o günden bu güne 10 saniyede 2 kez 15 mil uzaklığa kadar göz kırpmaktadır. Sisli havalarda ise 30 saniyede bir düdük çalarak, denizcileri hem sığ sahillerden korumakta hem de boğaz girişine geldiklerini işaret etmektedir.

   Boğaz girişinin feneri olan Yeşilköy Feneri'nin içinde yer alan Fener Lokantası tarih kokan geçmişiyle misafirlerine balık, meze keyfi sunuyor.



   Bir lezzet hikayesi yaratan Fener Lokantası, İstanbul'un tarihi fenerinde eşsiz deniz manzarası ve menüsüyle Yeşilyurt'ta yer alıyor. İstanbul denizinin eşsiz manzarasıyla süslediği açık ve kapalı alanlarında denizlerin en nadide lezzetlerini masanıza getiriyor.



   Seveni çok ama sevmeyeni de var lezzetlerini. Ben çok önceden gittiğimde keyif almıştım. Hem manzaradan hem yemeklerinden. 



   Orayı da beğenmezseniz gelin burada lobster ısmarlayayım size:) 


Adres: Feneryolu caddesi ( Polat Renaissance Otel bitişiği ) 34149 Yesilyurt


Çarşamba, Kasım 20, 2013

Izgara Bonfilenin Lezzeti İnsana Ne Yazacağını Unutturur



   Verdiğim bu tarifi okumaktan ve yapmakan ne yazdığımı okumayacağınızı bildiğimden direk tarife geçiyorum:) 

Izgara Bonfile


- 2 adet 160’ar gr dana bonfile

-Kasabınıza kestirdiğiniz 160 gr’lık bonfileyi çok az dövdürün ve yaklaşık 3 cm kalınlığında bir bonfile halinde tuz, karabiber, taze kekik, biberiye ve zeytinyağı ile ovun ve en az 12 saat marinasyonda bekletin.
- İzli tavada damak tadınıza göre pişirin. Orta pişmişten fazla pişen etler ister istemez sertleşir. Tadı en iyi orta az ya da orta pişmişten alınabilir.
- Etin suyunu kaçırmamak için tavanıızn ısı ayarıyla çok oynamayın ve etinizi mümkün olduğu kadar az çevirin
- El deneyi ile etin nasıl piştiğini de kontrol edebilirsiniz. Sağ elinizin baş parmağını işaret parmağınız ile birleştirin. Sol elinizle sağ elinizin baş parmağınızın elinize bağlanan etli kısmına dokunun. İşte o yumuşaklık etin az pişme yumuşaklığıdır.. Sonra yine sağ elinizin baş parmağı ile sağ elinizin orta parmağına dokunun. Bu sefer baş parmağın elinize bağlandığı yerdeki sertlik orta pişmiş, 3nci parmağınız bastırdığınız yerdeki sertlik orta iyi , küçük parmağınıza bastırdığınız zamandaki sertlik ise iyi pişmiş et ayarıdır.

 

Nar Ekşisi Ve Balsamik ile Islatılmış Fırın Sebzeler

2 kişi için

2 adet havuç
2 adet kabak
2 adet patates
2 adet pancar
4 adet yeşil sogan
1 adet pırasa
1 adet beyaz soğan
1 baş sarımsak
Tuz karabiber
Zeytinyağı
Nar ekşisi
Balsamik sirke

- Havuç, kabak, patates, pancarları uzunlamasına 4 e kesin, beyaz soğan ve sarımsağı ortadan 2 ye kesin. Tüm sebzeleri tuz, karabiber, zeytinyağı, nar ekşisi ve balsamik ile iyice ovuşturun, bütün sıvının sebzelerin üzerinde kalmasına dikkat edin.

- Fırın kabına tek kat yayın ve 180 derecelik fırında 35-40 dakika kadar pişirin.
Nar ekşisi ve balzamik ısıyla tepkiye girince sebzeleri karartacak ve ekşi lezzetlerini sebzelere geçirecektir.

Salı, Kasım 19, 2013

Makarna İçin Kitap mı Olur? Vallahi Oluyormuş! Hem de Fıstık Gibi!




   Ah! Saat kaç olmuş ben hala blogumu yayınlamadım! Burada sabahın 8'i ve ben ancak duşumu aldım giyindim kahvaltımı yapıp yazımı yayınlıyorum. Evet çok geç oldu, evet bu saatte blog yayınlanmaz! Ama aramızda uzuuunnn saatler var ne yazıkki ve bu yüzden ya size göre sabahın köründe yayınlayacağım ben uyumadan ya da ben uyanınca size göre akşamın bi saatinde:)

   Ortasını bulmak lazım. Biliyorum. Bir de haydi bu seferlik de affedelim diyorsunuz ben duyuyorum buradan. Süper bir kitap buldum! Bir arkadaşım önerdi ve mutlaka alınması gerektiğini söyledi. Kendisi mutfağa bayağı ilgili bazen beana rakip olur, blog yazıp tarifler koysa beni bırakıp onu okur musunuz diye korkmuyo değilim:) 


   Bugün bir bakmanızı almasanız bile içindeki bir iki tarife göz gezdirmenizi tavsiye edeceğim kitap, 'Makarna'. Taze, kuru veya içi doldurulmuş makarnalarla yapabileceğiniz yüzlerce farklı tarif tek bir kitapta birleşiyor. Et soslu, sebzeli, diyet makarna tariflerinin yanı sıra fırında yapabileceğiniz yeni yemekler ve kolayca hazırlayabileceğiniz tarifler de var. Makarna salatası ve kepekli makarna gibi pek çok farklı bölümden oluşan bu kitap İtalyan mutfağının sırlarını evinize taşıyor. Bakın bakalım siz de beğenecek misiniz!

Pazartesi, Kasım 18, 2013

Kireçte Kabak Yanında Kabak Tadı Veren Bazı Günler



   Merhaba! 

   Cuma günü okulun ilk etkinliğine katılmış bulunmaktayım. Miami Heat maçına gittik. Keyifli miydi? Çookk.. Bir kere farklıydı. Daha eğlenceliydi. İnsanlar eğlensin diye ellerinden gelen yapıyorlar. Amerika'yi bazen seviyorum:) 
   Zaten belli kurallar koyulmuş, insanlar buna alışmış, öyle yaşayıp gidiyorlar. Yani düşünmelerine gerek kalmıyor, çok çalışmalarına gerek kalmıyor. Onlar için bunu yapan zaten var. Polisten deli gibi korkuyorlar. Buna rağmen suç oranı yüksek. Her şey ucuz ama yine de insanlar ellerini hazırına atıyor. Küçük bi fanusta zararsız ve kolay bir şekilde yaşıyor gibiler. 




   İlgi alanıma geçeyim ben en iyisi. Davie Ale House diye bir restoran var. Istakozunu yemek için uzak mesafeyi göze alanlar var. Futbol maçları olduğunda toplanıp izleniyor. Öyle kalabalık oluyor fakat kimse rahatsız değil. O tarz bir yer burası. Kocaman lezzetli mi lezzetli, istersen içindeki etin bir kısmından bir karışım yapılıyor, istersen hiç kesilmeden önüne koyuluyor. Tabii keserken verilen önlüğü giymek şartı ile:) Bana zaten lazım! 



   Yedim, eğlendim, oynadım ıstakozun eliyle bacağıyla. Sonra mideye indirdim. Fotoğraflardan da görüldüğü üzere oynamak için sipariş etmişim sanki. Okulda chef ıstakoz getirdiğinde asla pişiremeyeceğimi düşünüp ağlayacak gibi olmuştum. Canlı canlı kaynar suya atamam cani miyim ben diye söylenmeme rağmen pişirmek zorunda olduğumu ve ardından da onu yemek zorunda olfuğumu biliyordum. Ama çok lezzetli! 12 dolara yediğim bu koca ıstakozu valize atıp ticaretini yapmayı bile düşündüm. Çok ucuz değil mi yahu?



   İşte böyle gezdim, dolaştım, spora yazıldım derken günler geçiyor. Daha hızlı geçmesi bazen temennim olsa da akışına bıraktım. Çünkü geçmez dediğim aylar geçmiş bir bakmışım..

   Şimdi hazırlanıp okula gitmeliyim. Vereceğim tarifi restoranda panna cotta ile servis ediyorduk. Çok ama çok lezzetli bir şey. Biraz uzun sürüyor ama denemenizi tavsiye ediyorum. Ne mi o? 

Kireçte Kabak
        


   1 kg soyulmuş bal kabağı
   1 çay bardağı sönmemiş kireç
   2.5 litre su
   6 su bardağı toz şeker
   6 su bardağı soğuk su
   Limon tuzu
   Tahin
   Ceviz içi

Sönmemiş kireci büyük bir kabın içine alın. Üzerine 2.5 litre su ekleyip 1 gece bu şekilde bekletin. 
Bal kabağını uzun ince parçalar şeklinde doğrayın. Kireçli suyun üzerinde çok ince bir tabaka şeklinde duran kireç kaymağını suyuyla birlikte (suyu bulandırmamaya dikkat edin) alarak başka bir kaba aktarın. Kabak dilimlerini ekleyin. 
Kabakların suyun altında kalması için üzerine bir tabak yerleştirin. 
Bu şekilde 24 saat bekletin. 
Kabakları sudan alıp iyice yıkayın. 
Yine bir kaba alıp üzerine su ilave ederek 1 saat daha bekletin. 
Dilimlerin suyunu süzüp kürdanla birkaç yerinden delin. 
18 saat süre dolunca kabakları sudan çıkarın. 
Teker teker 5-6 kez suda yıkayın. İyice yıkadıktan sonrada 1 saat suda bekletin. Dilimleri kürdanla birkaç yerinden delin. 
Su ve şekeri tencereye alıp 5 dakika kaynatın. Şerbeti ılık hale gelecek şekilde bekletin. 
Kabakları şerbete ilave edin (kabakların şerbetin içinde kalması gerekir). 
Tencereyi tekrar ocağa alıp kabakları kısık ateşte 2 saat pişirin. 
Tencereyi ocak üzerinden almadan önce kabakların üzerine limon tuzu ekleyin. 1 saat bekletip servis yapın.
Kireçte kabak artık hazır, afiyet olsun:)