Pazartesi, Ekim 14, 2013

Anlayabildiğin Kadar Hissedebilirsin


   Dostoyevski'nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz?


Kendi idam sahnesi...

   Çar'ın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu. Yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı. Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu. Papaz günah çıkarttırdı. Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi. "Ateş" emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine...
Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı.
Böylece "ölüm"le tanıştı; oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, "yaşam"dı.

   Stefan Zweig'a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı:

Yaşama sevinci...  


   Mola vermeli biraz, durup dinlenmeli, şöyle bakmalı bir etrafa , görmeli yanında kim var, hissetmeli yağmur tenine düştüğünde, sebepsizce gülümsemeli kasadaki bayana, yüzünü çevirse de seni görünce "günaydın" demeli, bir çiçek almalı yanı başına, nasıl gidiyor diye sormalı arada bir... Konuşmalı, anlatmalı, dinlemeli...

   Sabah uyanıyoruz, ...-meli, ...-malı, akşam uyuyoruz... Geçmez olan saatler, bir bakmışsın yıllar oluvermiş. 
Durmalı bir iki dakika, bir düşünmeli ve sonra sormalı kendi kendine "naber, nasıl gidiyor?" diye. "İyidir" cevap olmamalı, bir kitap yazabilecek kadar çok şey olmalı anlatacak, üzülecek, sevinecek... 

   Eğer yoksa anlatacak bir şeyin, yaşamıyorsun işte, kabul et. Zaman geçiriyorsun sen sadece ve aferin başarıyorsun da. Ama sana bir sır vereyim, aslında bunu da başaramıyorsun; çünkü sen ol ya da olma, yaşa ya da yaşama, geçiyor zaman, hem de öyle bildiğin en küçük zaman ölçütleri kadar bile hızlı değil..

Çok koşuşturuyoruz çok...
Bi dakka dur, bak bir şey var aklımda...

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder