Pazartesi, Ağustos 19, 2013

Karmakarışık Menüsüz Pazartesi



   İnsanın kaderini yaşadığı, hemen hemen herkesin hem fikir olduğu bir konu, ancak kaderi ya da bazı koşulları zorladığımızda, durum aleyhimize dönüp yaşanan kader olmaktan çıkıp, tam anlamıyla bir kedere de dönebiliyor.
Çarkların işleyiş tarzı, bazen akılların alamayacağı kadar komplike ve inanılmaz. Kontrol devreden çıktığında ise kaos yaşanıyor. Buradaki tek kazanım, hayat tecrübesi, farklı mecralar ve insanlar. Bir tarafta güzellikler yaşanırken, acılar da cabası. Konu ne olursa olsun, en az mantığımız kadar duygularımızı da bir ölçüde işin içine katmalıyız. Ve inancı, bizi ayakta tutan, dirilten ve güç veren.

   Yol ayrımlarında seçtiğimiz şık, an itibariyle yaşadıklarımız ve yaşayabileceklerimizi belirliyor. Belki de bize öngörülen isimlerimiz bile etkili olabiliyor hayatımızda. Kadere inanırım da peki ya bizim seçtiklerimiz…
   Herkesin mihenk taşı farklı. Geriye dönüp baktığımızda pişmanlık duyduğumuz durumlar mevcuttur mutlaka. Bazen olması gerekeni yaptığımızı düşünüp, geçiştirebiliriz; 'Öyle ya, an ve koşul itibariyle en mümkün olan oydu.' diye. Kavşaklarda seçiminde bulunduğumuz bir yolda giderken, diğer yolu seçmekle ”Nasıl bir sonuç elde edecektik’’ sorusunun cevabı ise koca bir soru işareti.

   Yaşımız ilerledikçe de yaşamın ne kadar kısa olduğunu aklımızdan geçirir dururuz. Yaş küçükken farkında olmadığımız her duygunun farkına varmaya başlarız. Farkındalık seviyemiz arttıkça sorgulamalarımız da artar. Bir yandan ne kadar daha yaşayacağımızı bilmemeyi derinden hissederken bir yandan da gerçeklerin en keskin yanları ile yüzleşiriz. Korkar mıyız? Bana göre hayır. Sadece gerçekliğin çiğ yüzüne yüz çevirememenin huzursuzluğunu yaşarken onunla nasıl mücadele edeceğimizin de yollarını bulmaya çalışırız. Bir seçim yapmamız gerektiğinde de yaşımızın getirdiklerini göz ardı edemediğimiz için en acımasız olanı seçeriz. İşte bu farkındalığın bizi kucakladığı andır bana göre. 

   Ben Osho’yu çok severim. Demiş ki,

   'Ne yaparsan yap, sadece mümkün olduğu kadar onu bütün bir şekilde yap. Yürümekten hoşlanıyorsan, güzel! Şayet ansızın artık hareket etme dürtüsü ya da arzusu olmadığını fark edersen, derhal otur; senin iradene karşı tek bir adım bile atılmamalı.
Ne gerçekleşirse gerçekleşsin, kabul et, ondan hoşlan ve hiçbir şeyi zorlama. Konuşmaktan hoşlanıyorsan, konuş. Sessiz olmak hoşuna gidiyorsa, sessiz ol - sadece duyguyla hareket et. Tek bir an için bile olsa herhangi bir şekilde zorlama, çünkü bir kez herhangi bir şeyi dayattığında sen ikiye bölünürsün ve sorun yaratır bu; sonra bütün hayatın bölünmüş olur. 
   İnsanlığın tümü neredeyse şizofrenik olmuş halde, çünkü bizler her şeyi zoraki yapmayı öğrenmiş bulunduk. Gülmek isteyen kısım ve gülmene izin vermeyen kısım ayrılır ve sonra sen bölünmüş olursun. Bir üst sınıf ve bir alt sınıf yaratırsın ve çatışma olur. Çatışmanın yarattığı çatlak daha ve daha ve daha da büyüyebilir. Öyleyse problem bu çatlağa nasıl bir köprü kurulacağı ve onun artık nasıl yaratılmayacağıdır.'


  5 dakika sonra...

   Yazdıklarımı tekrar okudum da o ruh halinden çıkıp bambaşka şeyler yazmak istedim şuan ama ilk yazdıklarımı da silmeye içim elvermedi:) Mesela ne istediğimi buraya yazsam bana saçmalamış derler. Yazmam. Söylemem de. Ama şu var; sonsuza kadar sadece kendi gönlümü yapmak için uğraşmak isterim. Düşündüm de, hayatımda en mutlu olduğum anlardan bir tanesi San Diego'da kaybolduğum zamandı. Nasıl olsa kayboldum diye her ara sokağa korkusuzca girip çıktığım ve kendi kendime yolumu öğrendiğim zamandı. Birisiyle tanışmak da böyle bir şey olmalı ve işte tam olarak burada eksik bir şeyler var. Ama neyin eksik olduğunu bilmiyorum. Bu yüzden de bir yerlerde kaybolsam hiç de fena olmaz diye düşünüyorum.
  

   Bazen kafamda bir şey düşünürüm. Sonra bir bakmışım onu hikaye haline getirmişim. Hikayenin sonlarına geldiğimde, hikayenin gerçek sonundan daha çarpıcı bir senaryo beliriyor gözlerimin önünde. Böyle olsaymış inanılmaz olurmuş diyorum. Sonra da neden aklıma geleni yaşayamadığıma üzülüyorum. Keşke onu yaşayabilseydim..

   İşte ben böyle bir hal içindeyim. Karmakarışık. Haftalık menü yarına kaldı a dostlar. Bir de iyi ki blogum var!

1 yorum: