Perşembe, Aralık 06, 2012

Suna'nın Yeri




   Suna'nın Yerini ilk Berin teyzemden öğrendim. Bütün kız kardeşler toplandık gittik. Gayet hoş karşılandık   - ağırlığını koymuş anlaşılan :) - hizmet çok iyiydi, çalışanlar gayet ''hayhay efendim'' halindeydi. Ama asıl güzel olan manzarası. Bütün boğaz karşımızda. İçkili değil fakat içkili :) Yani camii ile yan yana olduğundan çaktırmadan kola bardağında içebiliyorsunuz ancak :) 

                                             
   Boğaz kıyısında Kandilli'de yer alıyor Suna'nın Yeri. 40 yıldır hizmet veriyorlar. Restoran sahibi Suna Türksezer, zeytinyağlı mezelerin yapımından sorumlu. Karşımızda Bebek ve Rumeli Hisarı, iki köprü de sağlı sollu görüş alanımızda, ayağımızın dibine dalgaların vurduğu bir mekan. Buna rağmen restoran görüntüsü olarak özel bir cazibesi bulunmamakta.

                                 
   Dışarıda iskelenin sağına ve soluna kurulmuş masalarda yaklaşık 200 kişi, içeride ise 60-70 kişi birlikte yemek yiyebiliyor.

                                       
   Tercih ettiğimiz mezelerden fava bir şahaneydi. Özünü kaybetmeden bambaşka bir lezzete dönüşmüş gibiydi. (Baya iyi söyledim yahu) 


 
 

 
   Biz küçük balık ısmarladık; hamsi, istavrit ve tekir. Benim favorim tekirdi. Bir de gümüş tava vardı ki eğer hala varsa mutlaka tavsiye ederim.
     
 
 


                                                                     
                     

 
    Fiyatlar ucuz değil, fakat avrupa yakasındaki eşdeğer manzaralı bir restoranla hemen hemen aynı. Kişi başı sanırım 80-90 liraya çıkarsınız.

    Tabii bu benim ilk gidişimdeki görüşüm :)) Yani annemle bir öğle saatinde baş başa, güneş içimizi ısıtsın, şöyle manzara karşısında bi keyif yapalım diye gittik. Sanırım iki kişi olup az sipariş verince beğenmedi garson şef. O kötü yüz ifadesiyle siparişimizi alışına mı kızalım yoksa gelen kalamarın içindeki bi çeşit iğrenç nesneye o kalamarın parçası deyip bizi aptal yerine koymasına mı kızalım bilemedik. O anda garsonla iddialaşırken buldum kendimi. Dedim ''bakın ben de aşçıyım kalamarda bu renk bişi olmaz ben oradan aptal mı görünüyorum acaba? Ya da ilk defa mı kalamar yiyor gibi görünüyoruz'' falan filan. Tabii aşçı olmak gerekmiyor o malzemenin kolundan düşmüş olduğunu bilmek için :) İğrençleşmeyeyim, tabağı alıp yenisini getirmesini istememize rağmen surat asmasından sonra tabağı al başına çal bakışı attık ve çıktık.


   Bizi şaşkına uğratan bu tavrın sadece o garsondan kaynaklandığını düşünüyorum. Daha doğrusu düşünmek isityorum. Yine de bir şans daha verilmeyecek bir yer değil. Ben yine de aklınızı çelmeyeyim :))



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder