Cuma, Kasım 08, 2013

Prenses Ve Aslanın Hikayesi



   Sizin için hikaye yazıldı mı hiç?..




   Eski zamanlarda çok karanlık bir ormanda vahşi bir aslan yaşardı. Her gün avlanır, kendi kendisiyle oyunlar oynar, uyur ve başka hiçbir şey yapmazdı. Kendisini her zaman yenilmez ve korkutucu hissederdi. Kendisinden başka hemen hemen kimseye o koca ormanda yer vermez çünkü o ormandaki yanlızlığın kendisini güçlü ve otoriter kıldığını düşünürdü.

   Günün birinde Aslan uyandı. Onu uyandıran ağaçlarda gezen yaramaz maymunlar ya da uzaktan sesleri duyulan filler değildi. Havada normalin dışında bir koku vardı. Aslanın hayatında hiç duymadığı bir kokuydu bu. Kokuyu takip etti ve uzun bir süre ilerledikten sonra ormanın en güzel ağacının dibinde uyuyan birini gördü. Yaklaştı. Bu bir prensesti. Aslan şaşırmıştı "ne işi var bu prensesin benim ormanımda" diye düşündü. İlk başta hemen üstüne atlayıp onu bir lokmada yemek istedi ancak biraz daha incelemek için durdurdu kendisini. Belki onu durduran şey o prensesten yayılan mükemmel kokuydu. Üzerine doğru eğildi ve onun sadece sade bir prenses olmadığını, çok ama çok güzel bir prenses olduğunu gördü. Upuzun siyah saçlarının arasında gümüş gibi parlayan bir kaç tel beyaz saçları, çekik gözleri, dolgun dudakları, zarif vücudu ile uyumasının ona verdiği masumiyet aslanı büyülemişti. Aslan o an ona zarar veremeyeceğini anlamıştı. Derken prenses uyandı….

   Prenses gözlerini açar açmaz aslan telaşlandı "ya benden korkarsa, halbuki ona zarar vermeyeceğim, lütfen benden kaçmasın" diye düşündü ancak prensesin tepkisi hiç beklediği gibi olmadı. Prenses gözlerini açar açmaz gördüğü kocaman aslanı çok güzel ve şaşırtıcı bulmuştu. "Merhaba koca aslan, Nasılsın?" dedi ve onu okşadı. Aslan prensesin konuştuğu bu dili bilmiyordu ancak hareketlerinden anladığı kadarıyla prenses ondan korkmamış tam tersine onu görmek hoşuna gitmişti. Aslan tepkilerine çok dikkat ediyordu çünkü prensesi ürkütmek istemiyordu. Bir anda aslanın hayatı bu davetsiz misafirle renklenmişti ve onun hemen gitmesini istemiyordu. Prensese sokuldu ve ona ormanını tanıttı. Prensesin dilini konuşamıyor olmasına rağmen bir şekilde prenses onun ne demek istediğini anlıyordu. Aslan ormanını gezdirirken prenses hep "Aaaa ne kadar güzel bir ormanın var koca aslan burada yaşadığın için çok şanslısın" diyordu. Aslanında dikkatini en çok çeken şey bütün hayatını geçirdiği ormanını prensese gezdirirken artık o ormanın eskisi kadar korkutucu ve karanlık olmadığını fark etmesiydi. Bütün gün gezen prensesin yorulduğunu hisseden aslan onu nehir kıyısına götürdü ve ona çok güzel bir balık yakalayıp ikram etti. Prensesin çok hoşuna gitmişti bu. Daha sonra aslan onu oyun oynamaya davet etti. Önce saklambaç oynadılar daha sonra kovalamaca. Prenses çetin ceviz çıkmıştı açıkcası. Aslan ilk başta zorlamamıştı ancak prensesin bu oyunlara gayet alışkın olduğu ve kolay kolay yenilmeyeceği belliydi. Aslan bunu kabul edemezdi. Kendi ormanında hiç yenilmemişti o yüzden kovalamacayı tüm gücüyle oynamaya başladı ancak prenses yine onu yakaladı. İlk başta sinirlendi ancak onu yakalayan prensese dönüp onun kahkaha atıp "Yakaladım!" diye bağırdığını gördüğünde gülmeye başladı. Bu prensese kaybetmek bile keyifliydi, hatta o güzel ifadesini görebilmek için ona karşı hep kaybedebilirdi. Aslan o an anladı. Prensese aşık olmuştu.

   Prenses aslanın gözlerinin içine baktı ve bilmesi gereken her şeyi gördü. Artık o da aslana aşıktı. Aslan ona mağarasını gösterdi ve prensese baktı. Prenses "evet seninle kalmayı çok isterim" dedi. 

   Prensesle aslanın aşkı böyle başladı…

   Prenses ve Aslan ormanı yeniden dekore ettiler. Eski ağaçları budadılar, yerlerdeki ölü yaprakları kaldırdılar böylece orman çok daha aydınlık ve keyifli bir yer olmuştu. Prenses adeta dokunduğu her yere ışıltı getiriyordu. Aslan gergin avlanma saatlerinden sonra sadece prensesi izleyerek bile rahatladığını ve huzurla dolduğunu hissediyordu. Avlandıktan sonra yorulan aslanı gören prenses ona güzel yemekler yapıyor, daha sonra masaj yaparak onu rahatlatıyordu. Şakalaşıyorlar, öpüşüyorlar, ormanda daha önce aslanın bile gitmediği yerlere gidip keşifler yapıyorlardı. Mükemmel bir çift olmuşlardı. Onların aşkını duyan orman hayvanları onları görmeye geliyor, misafirlik yapıyor ve eskiden ormanına kimseyi yaklaştırmayan aslanın bu hoşuna bile gidiyordu.

   Aylar geçti ve bu rutin prensesin canını sıkmaya başladı. Evet aslanı çok seviyordu onunla beraber bu ormanda sonsuza dek çok mutlu yaşayabilirdi ancak sıkılıyordu ve elinden birşey gelmiyordu. Aslan prensesin geçirdiği bu değişimi fark etmişti onu mutlu etmek için oyunlar icat etti, ormanda daha sık keşiflere çıkardı, komşu ormana ailesinin yanına daha fazla götürdü çünkü prenses aslanı olduğu kadar ailesinide çok seviyordu. Ancak aslanın bu yaptıkları prensese sadece günlük zevkler veriyor uzun vadede aslan prensesin bu ormanda hiçbir zaman mutlu olmayacağını biliyordu. 

   Aslan bu sıkıntıların temelini anlamıştı. Birbirlerini ne kadar severlerse sevsinler orman koşulları zorluydu ve içinde yaşadıkları orman prenses değil aslan olmayı gerektiriyordu.

   Aslan önce prensesi zorlu koşullara hazırlamaya başladı. Prenses, aslanın ne yapmak istediğinin farkına varmıştı ancak bu antremanlar onun için çok zordu. Belli bir süre antreman yapıyorlar ancak aslan daha terlemeden prenses yorgunluktan bayılacak gibi oluyor ve aslan sinirlenip gürlüyordu. Aslan gürlediğinde prenses üzülüyordü. Kimi zaman kavga ettiler kimi zaman sustular. Belli bir süre daha vazgeçmeyip denediler. Prenses aslında çok yol katetmişti ancak aslana dönüşememişti bu yüzden aslan büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı.

   Aslan uzun geceler düşündü. Artık aklında ne av, ne ormanın düzeni vardı. Sadece prensesinin, ilk ve tek aşkının mutluluğunu düşünüyor ancak orman şartlarının onu her geçen gün yıprattığını görmek ona çok acı veriyordu. Ne yapması lazımdı? Ormanını terk edemezdi o burada doğmuş ve büyük savaşlar sonucunda burayı elde etmişti. Aynı zamanda prensesinide bırakamazdı. Ona aşıktı. Her gece ona sarılarak uyuyor onun kokusuyla uyanıyordu. Arada uzak yerlere avlanmaya gittiğinde prensesini mağarada yanlız bırakması gerektiğinde onu düşünüyor, ona sarılamadan uyuduğu için kendini çok yabancı bir yerde gibi hissediyordu.

   Aslan uzun uzun düşündükten sonra çözümü buldu. Prensesi bir aslana çevirecekti. Ancak bu göründüğü kadar kolay olmayacaktı. Kendi hayatından yola çıktı. Nasıl bir aslan olduğunu hatırlamaya çalıştı. Hatırlıyordu. O da aynen prenses gibi bir gün uyandığında kendisini bu ormanda bulmuştu. Ona yardım eden kimse yoktu, yiyeceği, içeceği, arkadaşı hatta ailesi bile yoktu. Zamanla ormanı ve ormanın kurallarını tanıdı, çok çalıştı. Önce ormana varlığını kabul ettirdi. Daha sonra kendisine yiyecek ve içecek bularak yaşam mücadelesini kazandı. Orman hayvanlarının üzerinde bu kuvvetle bir otorite kurdu. İşte aslan böyle ormanın kralı olmuştu. Kimsesiz bir şekilde çok ama çok az yardım alarak ve çok az destek görerek koca bir ormanda yaşam mücadelesi vermiş, aylarca, yıllarca süren mücadelelerden sonra bu ormanı ele geçirmişti. Kendi ormanının sahibiydi. Prensesinde bunu yapmasını sağlamalıydı.

   Bir gün prenses uyandığında irkildi. Burası her gün uyandığı ormanı değildi. Hemen yanına döndü aslan yoktu. Çok korktu ağlamaya başladı. Hiç bilmediği bir yerde yanında aslanı yoktu tamamen korunmasızdı. Üstelik buranın aslanının ormanı olmadığına da emindi! Prenses günlerce düşündü. Aslanı neredeydi? Acaba başına birşey mi gelmişti? Bana ihanet mi etmişti? Bana ihanet etmediyse benim bu ormanda ne işim vardı? Beni hiç bu kadar uzun süre yanlız bırakmazdı… 

Bu ormanın koşulları çok zordu, geceleri aslanın ormanına göre çok daha karanlık ve soğuk, gündüzleri ise aslanın ormanından çok daha tehlikeli oluyordu. Aslan prensesini gizlice izliyor ancak ona bu tehlikeli koşullar karşısında yardım etmiyordu. Eğer ederse büyü bozulacak ve prensesi hiçbir zaman aslana dönüşemeyecekti. Zaten prenses artık aslandan ümidini kesmişti. Hatta ormandaki ilk dövüşünü yapmış ve şaşırtıcı bir şekilde ne kadar kuvvetli olduğu ortaya çıkmıştı. Aslana olan kırgınlığı gözünü karatmasına sebep olmuştu. Daha fazla ne olabilirdi, kim canını daha fazla yakabilirdi, daha ne kadar büyük bir hayal kırıklığına uğrayabilirdi? Bu motivasyonla kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını düşünerek kendisini ormanın hakimi olmaya adamıştı. Prensesin ünü yavaş yavaş yayılıyordu. Hatta ormanının sınırlarını genişletmek için uzaklara kadar gideceği söyleniyordu. Oradaki savaşlarını verip tüm hayvanların saygısını kazanıp ormanın tek hakimi olmak için döneceği fısıldanıyordu her yerde.

   Aslan her gece prensesini düşünüyordu. Prensesinin başarılarını duydukça mutlu oluyor, orman koşullarını bildiğinden onu yanlız bıraktığı için pişman oluyor ama en fazla prenses aslana dönüşemezse diye korkuyordu. Aslana dönüşmek zorlu ve uzun bir süreçti. Prensesin canı yanacak, hayal kırıklığına uğrayacak, uzaklaşacak, türlü türlü savaşlar verecekti. Aynı zamanda prenses olarak kalmak hiç fena bir fikirde değildi. Elbette ki aptal bir aslanla yaşamaktansa yakışıklı bir prensle hayatını geçirebilirdi diye düşünüyordu aslan. Ama içinden geçen prensesinin aslan olmasıydı. Aslana dönüşme operasyonu aynı zamanda riskliydi. Çünkü bu yol ancak iki şekilde sona erebilirdi. Ya prenses canının yanmalarına, hayal kırıklıklarına, savaşlarına rağmen ormanının kralı olacak ve aslanıyla iki kral tüm ormana hükmedecekti, ya da pes edecek ve prenses olarak hayatına devam edecekti…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder