Çarşamba, Haziran 12, 2013

Show is Over



   Olaylar dinene kadar, biz rahat bir nefes alıp uykularımızın yarım yamalak olmadığı güne kadar sanırım ben buraya yemekle ilgili bir şey yazamayacağım.

   Aklım, kalbim direnişte olanlarla. Nefretim büyük. Kızgınım, kırgınım. Her şey boş şuan. Keyifli bir şey yazamıyorum. Hem içimden gelmiyor hem de yaralananlara, ölenlere ihanet ediyormuşum gibi hissediyorum.


   Beddua ediyorum ondan sonra aman allahından bulsun hepsi diyorum. Yani yine onların olamadığı kadar insanım. Üzülüyorum çok. Bu kadar canilik olamaz bu kadar göz kararamaz. Nasıl başını yastığa koyuyorsun? Namazını kılarken allaha yakın olduğunu düşünürken hiç mi vicdanın sızlamıyor? Hadi anladım bu işler öyle duayla namazla yürümüyor da çoluğun çocuğun da mı demiyor ne yapıyorsunuz siz diye!?

   Lafım sadece başbakana değil. Polis evine gittiğinde 'dövdüm, yaraladım, yakaladığımda da öldürmekten beter ettim daha da fenası öldürdüm de' diye gururla mı anlatıyor? Eşinin, çocuklarının yüzüne nasıl bakıyor?


   Mevkii, para nasıl bu kadar önce gelir insanlıktan? Beddua etmiyorum diyorum ama insanlıktan çıkmış bu ne olduğu belirsizler hayatlarında aynı acıyı yaşasın istiyorum. Çünkü benim canım yanıyor.

   Hepimiz biliyoruz ki dün gece atılan o plastik mermiler, sıkılan biber gazları provokatörler için değildi. Gezideki sadece bedenleriyle savunmaya hazır insanlar içindi. Bari palavrayı bırakın, yalanı bırakın. Gerçek mermi ile öldürdüğünüz adamın katilini yakalamadınız! Engellinin üzerine tazyikli su sıktınız. Gecenin bir yarısı uyuyan suçsuz insanları biber gazlarıyla uyandırdınız. Onurunuzu, gururunuzu sattınız da artık hiçbir şeyiniz kalmadı. Ambulans polise gaz getirir, acil yardıma ihtiyacı olanlar oracıkta yattığı yerde kalır!


   İstiklalde çalışıyorum. Leb-i Derya çalıştığım yer. Mutfağıma kadar gaz kokusu girip gece evime nasıl gideceğim diye düşünürken kendimi ayıpladım bugün. Dedim ne eve gitmesi senin şuan Taksimde olman gerekiyor zaten.

   Tehdit eden, yalanla dolanla, zorlayarak insanları toplayıp konuşma yapan daha da kötüsü kendi halkıyla yarış halinde olan bir başbakan var bu ülkenin başında. Üstelik hep aynı şeyleri söylemen de cabası. Yaptığın iyi şeyleri de unutturuyorsun. Konuştukça, müdahale ettikçe batırıyorsun.


   Sayfalarca yazabilirim ben bunları da benim düşündüğümü sen nasıl düşünemiyorsun? Konuşursan ortak bir karara varırsan yenilmiş mi hissedersin kendini? Ama sen zaten yenildin...

   Tek sen de değil dedim ya, yanında yörende kim varsa! Çıkıp dokunmayacağız deyip birkaç saat sonra insanları öldürürcesine gaz sıkanlar, sizleri seviyorum yanınızda olmak isterdim yok çiçek yok böcek deyip ertesi sabah polisi gönderenler, dokunmama hakkı ya da zarar vermeme hakkı varken karşısına çıkanı hunharca, acımasızca dövenler... Hepiniz umarım tez zamanda cezanızı çekersiniz!


   Belki daha çok sinirlendiriyor bu sizi ama sizden kimse korkmuyor. Ortaya her çıkışınızda karşınıza aldığınız insanlar çoğalıyor. Daha da korkusuz geliyorlar. Bence korkması gereken taraf sizsiniz artık.

   Sizin muhatabınız Necati Şaşmaz ve Hülya Avşar ise vallahi helal olsun!

   Evet blogum sadece yemek üzerine. Ama takip edenler bilir ben duygularımı, hislerimi de paylaştım her zaman. Kimseyle konuşamadıklarımı yazdım, gerektiğinde etrafımda kimse yokken en yakın arkadaşım blogum oldu. Kendi kendime dertleşir gibi yazdım. Hayatımızda çok büyük şeyler oluyor. Sonunun iyi olacağını umduğumuz ama kayıplar da yaşayacağımız.. Bir süre beni mazur görün lütfen olur mu?

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder