Perşembe, Aralık 26, 2013

Food, Inc. İzlemeyen Var mı?


      ABD’deki gıda endüstrisinin iç yüzünü ortaya çıkarma kaygısıyla hazırlanan ve “fabrika çiftlik”lerde (factory farm) hayvanların ne şartlarda yetiştirildiğinden endüstrinin sadece birkaç şirketin kontrolünde olmasına dek konunun pek çok farklı boyutunu gözler önüne seren 2008 yapımı önemli bir belgesel.

Süpermarketlerde ya da fast-food zincirlerinde satın aldıkları yiyeceklerin nereden geldiğini sorgulamak isteyen insanların özellikle ilgisini çekecek olan bu yapımı, bu yönüyle super size me ile aynı kategoride değerlendirmek de mümkün.



   Food, inc.’in sadece tavuk sektörü hakkında ortaya koyduğu gerçekler, resmin geri kalan kısmı hakkında da fikir verebilecek mahiyette olduğundan, konunun diğer detaylarına değinmeden, sadece belgeselde tavuk sektörü hakkında verilen birkaç önemli bilgiyi özetleyerek film hakkında bir çerçeve çizmek mümkün:

   ABD’de gıda endüstrisinin az sayıdaki devi, çok sayıdaki tavuk yetiştiricisi şirket ile kontratlı olarak çalışıyor. Bu nispeten küçük şirketler, kimi zaman takriben bir futbol sahası büyüklüğünde olan kapalı alanlarda (ya da fabrika çiftliklerde) birbirleriyle tamamen aynı şekilde üretim yapıyorlar. Bu tektipleştirmenin birkaç nedeni var.

   Her şeyden önce, yetiştirilen tavukların tamamen aynı boyda ve büyüklükte olması ve bu sayede makineler tarafından kolaylıkla seri bir şekilde öldürülüp parçalanabilmeleri isteniyor. Dahası, tavuklar doğa şartlarında birkaç ayda varabilecekleri büyüklüğe fabrika çiftliklerde kullanılan teknikler sayesinde sadece 45 günde ulaşıyorlar. Karlılığı artırma amacıyla gerçekleştirilen bir diğer uygulama ise, göğüslerinin daha büyük olması istenen tavukların genleriyle oynanması.

   Ancak bu ve benzeri uygulamalar doğal olarak belli problemleri de beraberinde getiriyor. Diğer fabrika çiftliklerde olduğu gibi tavuk çiftliklerinde de hayvanlar dar bir alanda, güneş görmeden ve sağlıkları bozulmuş bir şekilde yaşıyorlar. hatta tavukların bir kısmı bu 45 günü sağ olarak tamamlayamadan ölüyor – ki bu da sağ kalmayı başararak üretim bandına giren tavukların önemli bir kısmının da ölmeye yakın bir durumda olduğunu ima ediyor. Ancak kamu sağlığı, hayvanlara eziyet, tekelleşme ve çevre gibi çok sayıda farklı ve önemli boyutta incelenebilecek olan bu problemli işleyiş, gıda devlerinin sistemli olarak yürüttükleri lobicilik faaliyetleri nedeniyle çok fazla gündeme gelmiyor. Hatta yine belgeselde verilen bilgilere göre, söz konusu lobicilik faaliyetleri, küçük işletmecileri zor durumda bırakan ve neticede iflasa sürükleyen kimi kanunların çıkması yönündeki çalışmalar da içeriyor. Bu çerçevede, sadece kırmızı ya da beyaz etlerin değil, ABD’deki süpermarketlerde satışa sunulan ürünlerin neredeyse tamamının (çok sayıdaki farklı marka adıyla sunuluyor olmalarına rağmen) aslında sadece altı şirket tarafından arz edildiği bilgisine de yer veren belgesel, konunun aslında gıda endüstrisinin çok ötesinde boyutlar içerdiğini ve bu nedenle de sosyal, politik ve ekonomik alanlarda daha geniş bir şekilde sorgulanmayı hak ettiğini ortaya çıkarıyor.

   İzlediğim en iyi belgesel. Silkenelip kendine gelmek için birebir, sadece ABD'nin değil, dünyadaki birçok ülkenin nereye sürüklendiğinin bir kanıtı. Ağzımıza soktuğumuz yemeği bile kontrol edemediğimize, dünyanın bu denetlenen ve üzerinde oynanmış yiyeceklerle nasıl kirlendiğine, hayvanlara ve bu çok uluslu firmaların işçisi olarak çalışan insanlara nasıl eziyet edildiğine, para kazanma hırsının nelere kadir olduğuna dair muhteşem bir belgesel. Her ne kadar bir diğer aday burma belgeseli olsa da, madem adaymış kesinlikle Oscar'ı da almalı. 

   Tavuk, domuz, ineklerini doğal ortamlarında yetiştirerek sonrasında da açık havada çok daha hijyenik şartlarda kesimlerini yapan bir çiftçinin "kesinlikle wal-mart raflarında ürün satmak derdinde değilim, hatta çiftliğimin kapasitesini de büyütmeyi düşünmüyorum. Benim tek derdim kaliteli, lezzetli ve sağlıklı ürün sunabilmek" şeklindeki açıklaması insanlara ders olmalı. Küçücük gibi gözüken hareketlerle çok büyük şeyler yapmak bizim elimizde. 

   Tabii aslında olayın çözümü organik besin falan değil tarımın adam akıllı hale getirilmesidir. Yazın kıvırcık marul yiyememek, kışın domates tüketememektedir; yani her istediğine her an ulaşamamaktadır. Nerede görülmüş 4 mevsim portakal, mandalina yendiği? Mevsim falan kalmadı ortada. Organik beslenmeye değil de mevsiminde tüketmeye özen göstermek önemli olan. 

   

1 yorum:

  1. turkiye de de 45 gunde tavuklar belli bir irilige geliyor.45 gunu gecirdilermi canli canli ortadan yariliveriyorlar.

    YanıtlaSil