Çarşamba, Aralık 04, 2013

Aşçılık Bazen...



   “Ben yemek pişirmesini bilirim, mutfağı, gastronomiyi... Lezzetli bir yemeğin insana mutluluk verdiğine inanırdım. Yıllar sonra yemeğin herhangi bir zevkin çok ötesinde olduğunu ve unutmak olduğumuz bir sürü değerin arkasında gizlendiğini keşfettim. 
Bir sevgi gösterisidir yemek. Annenin memesinden bebesine süt emzirmesi, ördeğin ağzıyla yavrusunu doyurması, aslanın avladığı geyiği midesine indirmek yerine önce sabırla yavrularını beklemesidir. 
   
   Beslemek meğer gastronomiden kat ve kat üstünmüş. Annenin çocuğuna yedirdiği her lokma benim bin bir malzeme kullanarak hazırladığım spesyalitelerden çok ama çok daha değerli. 
   Artık büyük aşçı kriterlerim değişti. Büyük aşçı, sözgelimi barbun balığını tavada yakmadan kızartan, salatada malzemeyi abartmayan, bilmem nereden gelmiş baharatı yerinde kullanan usta değil.. Büyük aşçı, acı içinde kıvranan yorgun bir bedene iki lokma yemeği midesine indirmeye ikna edebilen kişidir. 
   
   Ben aylarca bunu yapmaya çalıştım. Sevdiğim kadını besleyebilmek için ustalığım yetmedi. İnat edercesine yaşamak istemiyordu. Ne salatalar yaptım ona, ne börekler... Hiçbirinin tadına bile bakmadı. Hepsi çöpe atıldı. Sadece birkaç dilim şeftaliyi kabul ediyordu bünyesi. Onca yıl, onca lezzet öğrendim ama hiçbir işe yaramadı. Besleyemedim sevdiğimi işte!” 

   Bu yazıyı yıllardır televizyonlarda programlar yapan ve kitaplar yazan Yunanistan’ın yeme-içme sektörünün en ünlü ismi İlias Mamalakis’den ödünç aldım. Mamalakis bu yazıyı bir süre önce kansere yenilen eşi Stella için yazmış...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder