Cuma, Ağustos 23, 2013

Little Miss Sunshine



   3 ayda bir görüştüğümüz ve bu süreçte internette çok vakit geçirdiğimi düşünen babacığıma ithafen yazdım bu yazıyı..

   2013 yılındayız babacığım. Bilgi çağı kafaları işte. Erken yatmıyorsun sonra uyanamıyorsun diyorsun da erken yatınca bir şeyler kaçırıyormuşum gibi hissediyorum. Yatmadan önce tonla blog sayfası, bir sürü yemek tarifi, yüz haber sitesi darbesi ve daha fazlası..

   Şimdi de sorma 'facebook, twitter ve bloglardan edindiğin bilgi ne?' diye. Şimdi artık herkesin, tüm siyasi kimliklerin twitter'ı var. Muharrem İnce'ye bayılıyorum mesela. Çok saçma bir twitter kullanıcısı. Kemal Kılıçdaroğlu desen? Tavla oynuyorum diye twit atmıştı zamanında. Gecenin üçünde falan ama. Bence gerçekten de komik. Lady Gaga mesela. Biftekli kostümüyle ödül törenine gitmiş olan bir kadının ne yaptığını takip edebilmek ve o an bilgisayarın diğer ucunda biftekli bir kadın olduğunu bilmek çok heyecan verici değil mi? Sence değil, eminim.

   Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi renkte, herhangi bir dili konuşan, herhangi bir cinsiyette benden yüz milyon kere daha farklı bir ortamda büyümüş ve farklı kültüre, dine, etiğe sahip birisi var. Ona Kazasker'den 'naber?' diyebilmek çılgınca değil mi? 

   Facebook gelmiş geçmiş en mantıklı şeylerden biri mesela bana göre. Gezi zamanı ne çok işimize yaradı. En hızlı iletişim aracımız oydu. Reelde ulaşabileceğimden bir milyon kat daha fazla kişiye ulaştım. Twitter da aynı şekilde. Kimse bu şekilde işe yarayacağını düşünmüş müydü facebook ve twitter'ın?

   Bence bulunduğumuz noktadan itibaren insanın gelişimi, karşısına çıkan dataları beyninde süzüp günlük hayatta da maksimum verimle kullanabilmesiyle doğru orantılı olarak sağlanacak:)

   Bundan sonrası size yazılmıştır:)

   Normalde sabahları suratsız bir şekilde uyanıp kendime gelmem için 15 dakika falan geçmesi gerektiğini benimle sabahlamış olanlar bir de canım Meryemcim iyi bilir. Ama bu ara pek mutluyum. Hatta dün sabah gülerek uyandım. Rüyamdan da kaynaklanıyor olabilir. Ne gördüğümü hiç yazmayayım ama uykudan gülerek uyanmak çok ilginç bir şeymiş. Sonrasında da o günüm pek güzel geçti derken ondan sonraki günler hep güzel geçmeye başladı. Sanırım her şey o rüya yüzünden:)

   Ya da beni tek üzebilecek ve buna izin verecek kişinin yine kendim olduğunu fark etmem birçok şeyi değiştirdi. Bir gün geliyor. Yaşadıklarının acısını, sıkıntısını ya da yükünü daha fazla çekmek senin için haksızlık diyor beyin. Önüne bak.. 

   Ve boş diyebileceğin şeylerden bile keyif alınabileceğini görüyorsun. Ailem burada. Ev kalabalık malum. Boşaldığı an müziğimi son ses açıp saçma deli bir şekilde dans etmeye niyetliyim. Ama çirkin bir dans olsun. İlk fırsatta. Karşı komşumuz piyano dersi alıyor belli ki. 15 gündür sabah 9'da başlıyor akşama kadar aynı notalarla gidip geliyor. Geçen gün mutfakta ona eşlik ettiğimi fark ettim artık. Onunla ben de öğrenmişim. Modern bir apartmanız biz. 

   Balkona çıkıp sesin nereden geldiğini çözmeye çalıştığım bir sabah belediye işçisinin yerleri süpürdüğünü gördüm. Oturdu bir soluklandı ve sigarasını yaktı. Ben de hemen bir bardak çay ve kahvaltılık ufak bir şeyler hazırlayıp aşağı indirdim ama o arada ortadan kaybolmuştu. Karnını doyuramadım diye üzüldüm. Bir elimde tabak bir elimde çayla kalakaldım.

   Çayı içerek evime çıktım da kahvaltıları kedilere verdim:)

   Bugün film olarak yemekle ilgili bir şey seçmedim. Tekrar tekrar izlemekten sıkılmayacağım bir film. Little Miss Sunshine. Küçük Gün Işığım. İzlemeyen varsa mutlaka izlesin. Pek sevimli bir film. 


   Olive gibi bir kızım olsa ne de güzel olurdu..


   Pazartesi görüşmek üzere..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder