Perşembe, Ocak 10, 2013

Yıldönümünde Levrek Daha Bir Lezzetli Olur




   Bir pazar günü girdik biz birbirimizin hayatına. Tamamen tesadüfen gelişti her şey. Zaten öyle olmuyor mu? Oluruna bıraktığında hep önüne seriliyor, olması için çok çırpınmadığın ama olsa güzel olurdu diye düşünmüş olduğun her şey.. Benim de öyle oldu.
   
   Pazarları hiç sevmem çocukluğumdan beri. Hatta kendimi bildim bileli.. Kendimce sebeplerim de vardır.. Onun sayesinde sevmeye başladım desem fazla klasik olacak ama evet pazar günlerimi onunla paylaşmaya başladığımdan beri seviyorum. Eskiye nazaran önyargılı değilim artık günlere karşı. Pazarlar benim için fobiymiş haberim yokmuş. 

   Amerikadan döneli birkaç ay olmuş, ben hala arkadaşlarımı özlüyorum orada geçirdiğim günleri bir daha yaşayamayacağımı düşündüğümden İzmir beni boğuyor. Ne dışarı çıkasım var ne uyuyasım.. Zaten jetlag denen illetten yeni kurtulmuşum. Çok da uzun kalmadım böyle hissettiğime bakmayın. Öyle senelerce kalmadım. Ama benim için farklıydı. Bağımsızdım, özgürdüm, yepyeni arkadaşlıklarım olmuştu ve hepsiyle ayrı ayrı şahane anılar paylaşmışım.. 

   Artık İzmire odaklanmaya başladığım günlerde tanıştım onunla. Tanışma hikayemiz uzun.. Artık görüşmediğim bir arkadaşım sayesinde bir akşam tesadüfen konuşmaya başladık ve o gün bugündür konuşuyoruz:)
   Sevgilimin çenesi düşük, bense daha sessiz; o kıpır kıpır, ben fazlasıyla sakin.. İnsanlarla gayet iyi anlaşan bir sevgilim varken ben, yeni tanıştığım insanlardan hep 'Dilara sen konuşmayı pek sevmiyorsun sanırım' lafını duymaya hep mahkum.. Hep soğuk nevale dendi benim için:) Halbuki bu benim kendimi korumak amaçlı geliştirmiş olduğum bir kalkan.. Yani sanırım. Ben de bilmiyorum. Öyle olması gerekiyormuş gibi hissediyorum sadece.



   Biz tamamen zıt karakterli iki sevgiliyiz. Her konuda.. Çaba isteyen bir ilişki bizimkisi.. 
   
   Ben çoğu olaya 'tamam olabilir, hallolur' diye yaklaşırken o 'Nasıl olur bu böyle olmamalı, olamaz kahretsin' şeklinde film replikleri ile dikilir karşımda. 

   Zıt karakter olduğumuz için mi birbirimizi bulduk acaba? Böyle mi olur hep? Biz aynı karakterlerde insanlar olsaydık kesinlikle anlaşamazdık ama buna kesinlikle eminim.
   
   Zaten Kazım Koyuncu demiş: ''Birbirimizi sevmemiz için birbirimize benzememiz gerekmez.''



   Dün yazılmış en güzel aşk mektuplarını okudum ya.. Aşkımı, sevgimi dile getirirken hep aynı şeyleri söylüyor olduğumu, bu konuda aslında dilimin ne kadar az döndüğünü fark ettim.

   Biriyle ne kadar çok birlikte olduğunuzun ismini koyan, bir arada geçirdiğimiz yıllarmış gibi gelse de aslında şöyle düşünürüm ben bazen, günün ne kadarını bir şeyle uğraşırken ya da zaman akıp giderken onu düşünerek geçiriyorum? Sürekli düşünmek değil ama işte bir yanınızın, kıyafetinizin bir yere takılmış parçası gibi hep sevdiğinizde takılı olma hali. 
   Hayatı onsuz düşünememe, "ben onsuz ne yaparım?" değildir bana göre, sevişseniz de, dövüşseniz de kuralların dile getirilmeden belirlendiği sonsuza dek bağlı olma halidir. Bazen usandırır, bıktırır bazen nefes aldırır, iyi ki dedirtir. 

   
   Bazense bakıverdiğinizde hayatınızın bütünleşmiş bir halde akıl, zihin, ruh olarak bağlanmış olduğunu görünce sevinir misiniz, üzülür müsünüz bilmem.. Ben bazen korkmuyor değilim.

   Birbirinizle uğraşınız, didişmeniz, sevmeniz, sevişmeniz sırf bu yaşamdan kaynaklanmaz bazen, ikinizin de hiç bilmediği geçmişlerinizden taşıyıp geldiğiniz bir bağdır ilişkiniz, bu yüzden de başka türlüdür. Kalıplara sığmaz, çok korkar, hiç korkmaz, çok nadirdir, bazen umursamaz..



   Birbirinizin zehiri ve panzehiri olduğunuzda dizleriniz titrer, kimse kolay anlamaz. Bu yüzdendir ki aynısınızdır, birbirinizin aynasısınızdır ve kuralların dışında, farklı iki insansınızdır. Tabii bu kadar farklılığın ömür boyu canınıza okuması da cabası.. Yukarı da demek istediğim de tam buydu işte..

   Bizde aşk, birbirinin gözlerinde kimsenin görmediği şeyleri görebilecek kadar yakın, takılan kıyafetin ucunu unutacak kadar serbest ( göreceli:) ), gördüklerinin hepsini birden sevecek kadar cesur olma halidir.. Kimsenin bilmediğini ve bilemeyeceğini sadece ikiniz bilirsiniz. Alnını alnınıza yasladığında geçmiş, şimdi ve gelecek yok olur, hepsi orada bir arada kaybolur.. 
   Hayatımıza girip istemeden de olsa zarar veren insanların bile bir faydası mutlaka olduğunu gösterdi. Çünkü ben Tahayı o sayede tanıdım.

   Çok yer gezdik, gördük. Bizim bir sürü anımız var.. Bu anıları çoğaltmaya da niyetimiz var..

   
   Değiştim.. Ve bu halimden de memnunum. Beni tutan, yani yapamayacağımı düşündüren her ne varsa hepsini bir bir aklımdan çıkardım. Daha cesaretli biri oldum. İstedikten sonra her şeyin olabileceğini gördüm.. Bu blogu bile onun desteğiyle açtım. Şimdi siz belki 'ne var ki bunda herkes yapar' diyorsunuz ya, ben yapamayabilirdim. Çünkü sonunu getirebileceğimden emin değildim.    Hırslanıpta başladığım birçok şeyi yarıda bıraktığım için kendime olan güvenimi de kendim bitirmiştim. İşte ben şuan güven çalışması yapıyorum bir yandan. Yani hala gayret ediyorum aslında..

   Daha bir sürü şey var hayatıma kattığı Taha'nın..

   Başka neler mi? Ailesi mesela.. Sevgili Tuba ablacım var, Murat abim var, minikler var Ata ve Umut.. Kendi ailem gibiler.. Kardeşleri de kendi kardeşlerim gibi.. Sevildiğimi hep hissettim onlarla olduğumda, huzuruma huzur kattılar. Bazen Taha'dan bile çok özlediğimi düşünmüyor değilim hani.




   Dostları var.. İstanbul'a geldiğimde 'hiç arkadaşım yok nasıl yapacağım?' diye düşünürken onlar, benim de dostlarım oldular. İnanın dost çok önemli. Ben bu konuda çok yara aldım ama yine de insanın mutlaka bir dostu olmalı şu hayatta! 


   En önemlisi de desteği var.. O olmadan asla olmazdı!

   Ne zaman güçsüz olsam anında elleriyle beni sarmaladı, ne zaman üzgün olsam omzu omzum oldu... 

   Bugün biz 3. yılı geride bıraktık. Bazen zor oldu, bazen kolay, bazen yeter dedim çok kızdım, bazen de özürler üstüne özürler diledim ama hep çok sevdim...


   Aslında burada bitirmek yakışırdı bu yazıya ama bu özünde bir yemek blogu:) Akşam da minik çaplı bir ziyafet çekmeye niyetliyiz.

   O yüzden menümde neler var sizlere yazayım. Daha önce yazmış olduğum kitap varya 'Net 425 g'. İşte oradan yapacağım bugün tariflerimi. Kurtarıcım gibi bişi zaten bu kitap.



      Çeri Domatesli Levrek



  • 600 g levrek (1 adet)           
  • 14 diş sarımsak, soyulmuş
  • 300 g çeri domates
  • 1 çorba kaşığı zeytinyağı
  • 2 dal biberiye
  • Tuz ve karabiber
  • Pişirme kağıdı
  • 1 adet soğan
  • 2 çorba kaşığı kadar kapari

  • Fırını 180 dereceye ayarlayın.
  • Pişirme kağıdını balığın tamamını kapatacak ölçüde kesin. ve kenarlarını kıvırın.
  • Sarımsakları ve çeri domatesleri içine koyun. (Gördüğünüz gibi ben limon da eklemeden duramadım)
  • Ağzını kapatıp, fırında 15 dakika pişirin.
  • Balığı fırça ile yağlayın.
  • Fırından pişirme kağıdını çıkarın, balığı içine koyun.
  • İçindeki birkaç domates ve sarımsağı kaşıkla üzerine yerleştirin.
  • Biberiyeyi ekleyin.
  • Tekrar fırına verin.
  • 20-25 dakika pişirin.
  • Yağda hafif kavrulmuş soğan ve kapari ile süsleyin.
  • Tuz ve çekilmiş karabiber serperek servis yapın.


Yanında da mis gibi kokan Sarımsaklı Karides

  • 12 jumbo karides                                     
  • 8-9 diş sarımsak
  • 3 çorba kaşığı maydanoz, kıyılmış
  • 50 gr tereyağı
  • Pulbiber

  • Karidesleri, kabuklarını çıkarmadan yıkayıp temizleyin. (Aslında böyle daha güzel görünüyor ama ben Taha yemiyor diye temizledim mecburen)
  • Teflon tavada tereyağını eritin, sarımsak ve karidesleri ekleyin.
  • Karidesleri çevirerek 5 dakika pişirin.
  • Ocağın altını kapatıp maydanoz ve pulbiberi ilave edin.


4 yorum:

  1. Dilara yazdıklarına katılıyorum.Tahanın ailesi benimde yaşamıma çok şey kattı.Özellikle sevgili arkadaşım Tuba.Sadece yazları görmeme rağmen sanki çok uzun zamanlardır yanımdaymış gibi.Bence çok şanslısın.Ama bence onlarda şanslı senin gibi duyguların bu kadar net anlatan bir kız çocuğuna sahipler:))))) Ben onları Umut sayesinde tanıdım sen Taha :) Buda senle benim benzerliğimiz olsun.Şansın hep gülsün sana, blogda da çok başarılısın.TAKİPÇİNİMMMMMMMMMM

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Beğendiğinize sevindim. Hatta mutluluktan uçuyorum böyle yorumlar okuduğum zaman:) Ben kendi kendime yazıyorum, kimsecikler umursamıyo zannederken aslında yalnız olmadığımı görmek muhteşem bişi:)

      Sil
  2. Bu arada nice yıldönümlerine...

    YanıtlaSil
  3. 3 yil 10 yil 30 yil olur insallah.hayat guzeldir ama bir o kadar da zordur.nice uzuuun senelere

    YanıtlaSil